Wolfgang Amadeus Mozart’ın babası ile İtalya’ya 1770 yılında henüz 14 yaşındayken yaptığı seyahat sırasında, burada karşılaştığı müzik kuruluşları arasında konservatuvarlar ve akademilerin dışında aynı zamanda opera da geliyordu. Rönesans sanatının zirvesinde bu tür bulunmaktaydı. Bu nedenle İtalyanlar kendilerini Antik Yunan Kültürü’nün doğrudan devamı olarak görüyorlardı. Opera Buffa (komik opera) Mozart’ın döneminde değer kazanmıştı ve bu tür üzerinden halkın gündelik yaşantısı, başka bir deyişle ruhu sahneye aktarılabiliyordu.
18. yüzyılda bir opera siparişi alabilmek, bestecilerin en yüksek hedefiydi. Bu dönem İtalya’sında opera dışında ün sahibi olabilen besteciler çok enderdir ve günümüzde pek bilinmezler. Dönemin yine ilginç bir özelliği olarak, bir operanın birden çok şehirde ve operada oynanması oldukça ender bir durumdur. İmpresaryo’lar dinleyicilerine sürekli yeni produksiyonlar sergilemeye çalışırlardı. Bir besteci için, bir operayı birden çok sahnede tekrar tekrar sergilemek ve tekrar tekrar ücret almak gibi bir durum imkansıza yakındı. Besteciler, bu dönemde zorunlu olarak sürekli yeni operalar bestelemek zorunda kalmışlardır.
18. yüzyılda operanın gelişimi tamamlanmamıştı ancak, İtalya’da opera alanı çalgı müziğini baskılayarak belki de İtalyan müziğinin gelişimine engel olduğunu öne süren tezler vardır. Bu olguyu gözlemleyebileceğimiz başlıca alan İtalyan kilise müziği’dir. Opera bestecilerinin, aynı zamanda kilise için de eserler bestlemesi ve kilise enstrümantalist ve şarkıcılarının da bu eserleri yorumluyor olmaları, kilise müziğinin zaman içerisinde operalaşmasına yol açmıştır. Kilise korolarının da dönüşen toplum ile birlikte zaman içinde varlıklarının zarar görmesi hatta yok olması, İtalyan kilise müziğinin yok olmasını hızlandırmıştır. Bologna’da Battista Martini (1706-1784) gibi ağırlıklı olarak kilise müziği yazan bestecilerin bu gidişatı değiştirme çabası sonuçsuz kalmıştır.
İtalyan operasının dünya hakimiyeti bu dönemde hiç etkilenmeden devam etmekteydi. İngiltere, Avusturya-Macaristan, Almanya, Fransa, bu hakimiyeti kabul etmekteydi. Ancak İtalyan operasının üzerine kendi opera sanatlarını kurmak istemekteydiler. Bu bağlamda 1720 yılından itibaren Alman sahnelerinin, İtalyan opera bestecilerinin elinde olduğunu belirtmeliyiz. Alman aristokrasisi sadece bestecileri değil, şair, şarkıcı ve enstrümentalistlerin de büyük bölümünü İtalya’dan sağlamaktaydı.
Buna karşı akım olarak görülebilecek, Alman “maestro”ların öz “Alman” sanatını gerçekleştirmeye çalışma çabasından bahsetmiştik. Venedik’te döneminin ünlü organist ve bestecisi olan Andrea Gabrieli’nin (1532-1585) öğrencisi olan Alman besteciler Hans Leo Hassler (1564-1612) ve Heinrich Schütz’ten (1585-1672) ayrıca 18. yüzyıldaki çeşitli opera bestecilerini buna örnek gösterebiliriz. Haendel, Hasse, Glück, Chr. Bach ve Mozart sırasıyla Alman müziğinin gelişimine katkı koyan besteciler olarak sayılabilir. Bu aynı zamanda Alman bestecilerin İtalya ziyaretleri de belirten bir sıralanmadır.
Baba Mozart, kendisine gençliğinde kapalı olan İtalya yolunu oğluna açmak için önemli bir kişiliğe başvurmuştu: Johann Adolph Hasse (1699-1783); geç barok dönemin etkili bestecisi “müziğin babası” Hasse, İtalyan stilinde operalarıyla ünlü olan bir besteciydi. 30 Eylül 1769 yılında Viyana’da Mozart için bir tavsiye mektubu yazmıştı.
Bologna’daki başrahip G.M.Ortes’e hitaben yazılan mektup şu şekildeydi:
“…Burada Salzburg Bişhof’unun kapellmeister’i Bay Mozart ile tanıştım. Ruhu derin, kibar ve iyi eğitimli bir insan, sanırsam sadece müzik alanında değil, diğer alanlardan da birşeyler anlıyor. Bir kızı, bir de oğlu vardır. Birincisi çok güzel piyano çalmaktadır, ikincisi 12 veya 13 yaşını geçmemiştir. Henüz bu yaşında bir besteci ve bir kapellmeister olarak tanıtıyor kendini. Onun olduğunu söyledikleri besteleri gördüm, kuşkusuz kötü değiller ve 12 yaşındaki bir çocuğun eserleri olduklarını fark etmedim. Eserlerin onun olup olmadığını sorgulamak istemiyorum. Ancak piyano’da onu, çeşitli şekillerde sınadım. Kendi yaşı için imkansız olup da, yetişkin bir insan içinde olağanüstü güzel şeyler yaptığını gördüm. Bahsettiğim adam çocuğunu İtalya’ya götürmek istediği için ve benden size bir tavsiye mektubu yazmamı istediği için bu mektubu size yazma özgürlüğünü tanıyorum kendime…
Bahsi geçen Bay Mozart, çok kibar, eğitimlidir, çocuklar da çok iyi eğitim almışlardır. Küçük Mozart, çok güzel, canlı, cesur müzik yapmakta ve öyle kibar davranmaktadır ki insanın kendisini sevmesi dışında bir yolu bulunmamaktadır. Eğer gelişimi, yaşıyla beraber devam ederse, ondan bir mucize ortaya çıkacaktır. Sadece babası onu çok büyük iltifatlarla bozmamalıdır. Bu benim onda korkacağım tek tehlikedir… Burada uzun mektubunuz, onun için (Mozart) özenle, onun iyiliğini düşünerek çalışınız…”