Ülkemizde ve kentimizde, yaşanan sorunlara çözüm üretildiğini söylemek çok zor. Ama;
Soruna eğil’miş’ gibi,
Soruna bak’mış’ gibi,
Sorunu çöz’müş’ gibi,
Sorun üzerinde çalışıyor’muş’ gibi yapmak kolay. Onun için de kelime sonlarına gelen eklerdeki gibi algı yaratmak tercih edilir hale geldi.
Bu kentte, öğrenci yurdu sorunu herkesçe çok bilinen bir sorundur. Kocaeli Üniversitesi’nde 70 bine yakın öğrenci bulunmasına rağmen, kentteki yurtlarda barınabilen öğrenci sayısı ne yazık ki daha yarısına ancak ulaşabilmiş durumda. Dolayısıyla, her yıl büyüyen bu soruna çözüm bulmakta zorlanan yöneticiler, bazen farklı amaçlarla kurulmuş yapılara el atıp, yurda dönüştürmeye çalışıyor. Bu yönetici kadrosu, daha sonra da sorunu çöz’müş’ gibi bir noktaya ulaşıldığının algılanmasını istiyor.
Tabi, her şey istedikleri gibi olmuyor…
Mesela, 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan Marmara depreminin ardından dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in ‘depremzedelere konut yapılması’ amacıyla bağışladığı hibe 10 milyon dolar ile yaptırılan İzmit Arızlı Konutları’nın kullanımında olduğu gibi.
Yukarıda da değindiğim üzere, hibe kredi ile depremzedeler için yaptırılan bu 237 ev, bürokratik uyanıklıklarla ‘’devlete hibe kredi’’ kapsamına sokuldu ve merkezi yönetimce değerlendirilmesinin yolu açıldı.
Bu konuda ne ihtiyaç sahibi depremzedeler dinlendi, ne de hukuk. Hatta, altına imza atılan protokol bile yok sayıldı.
Konutların kullanım hakkı konusunda talepleri olan depremzedeler aylarca direndi, ama çoğunluğu sonradan TOKİ tarafından başka bölgede yapılan konutlara gitmeyi bir şekilde kabul etti.
Ama, 48 aile buradan çıkmadı ve onlar sorunu çözemeyen merkezi idare tarafından 4 blokta toplandı. Böylece geçici çözüm üretilmiş oldu.
Kalan 13 bloktaki daireler de tamamen boşaltılıp Kredi ve Yurtlar Kurumu’na devredildi. Ama, sorun devretmekle bitmedi ki. O bloklar onarımdan geçirilip yurt olarak kullanılabilir hale getirilmesi gerekiyordu.
Ama, olmadı, olamıyor, süre uzadı…
Sitenin girişindeki sosyal tesisi dahi yenileyen Kredi Yurtlar Kurumu, tesisi açmakta gecikiyor. Çalışmayı içeren tabelasında ‘’Arızlı Irak Konutları Tadilat (Yurda Dönüşüm İşi) yazan konutlar için işe başlama tarihi 2 Ocak 2014’tü. İşin tamamlanma için verilen süre 120 gün olarak ilan edilmesine rağmen, Nisan sonunda bitmesi gereken tadilat halen sürüyor. Şimdi ise 15 Ekim’e kadar yetiştirilip hizmete açılması bekleniyor.
Öte yandan, konutlarda halen barınan 48 depremzede aile ise ikna edilebilmiş değil. Yani, yakın gelecekte yeni bir direniş yaşanacağını söylemek kehanet olmaz.
Yıllarca ‘Mış’, ‘Miş’, ‘Muş’ ya da ‘Müş’ gibi yapmanın sonucu olarak gelinen nokta bu. Bakalım daha ne gelişmeler yaşanacak…
*********
Yetkisiz de olsa yetki kullanıyor
Kocaeli’nde, ‘Mış’, ‘Miş’, ‘Muş’ ya da ‘Müş’ gibi yapılan daha nice işler var. O işlerden biri daha, İzmit Marinası’ndaki balıkçı tekneleri, daha doğrusu balık lokantaları.
AKP’nin yereldeki iktidarlarının başlangıcından itibaren ‘’içkili mekanlar’’ oldukları için tartışma başlıklarından biri olan bu teknelerin, yasal olarak varlığı da gündemden düşmeyen bir konu.
Sayıştay’ın 2013 yılını kapsayan Maliye Bakanlığı denetim raporunda da, Marina bölgesinde bulunan balıkçı teknelerinin herhangi bir sözleşmeye dayanmaksızın 2006’dan bu yana faaliyet gösterdiği belirtiliyor.
Bu, aslında önemli bir skandal…
Belediyelerin kiraladığı Hazine arazileri üzerinde inceleme yapan Sayıştay denetçileri, işte bu skandal uygulamalarla karşılaştı. Yönetmeliğe göre, 6 metrekareyi geçmemesi gereken büfelerin bazı yerlerde 307 metrekareye kadar büyütüldüğü, çevrelerine eklenen platformlar ile kafe, bar ve restorana dönüştürüldüğü belirlenmiş.
Denetçilerin hazırladığı rapora göre, İzmit Sahil Marina bölgesinde; 8 balık lokantası ile toplam büyüklüğü 3 bin 185 metrekare olan 4 kafe/restoran ve bin 976 metrekare büyüklüğünde 2 spor tesisi, geçerli bir sözleşmeye dayanmaksızın 2006’dan beri faaliyet gösterdiğine yer veriliyor.
Sıkı durun;
Söz konusu alan üzerinde hukukî hiçbir yetkisi bulunmayan Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, bu lokantaların işletmecileriyle kira sözleşmeleri yapmış.
Şimdi, bu sözleşmelere dayalı olarak açılan davalar sonucu, İdari Mahkeme içkili balık lokantalarının marinadan kaldırılması yönündeki irade için ‘’yürütmeyi durdurma’’ kararı verince, iş daha da içinden çıkılmaz hal almış.
Bu süreçte yaşanan seçimler ve iktidarı buradaki esnaf ile buradan yararlanan halka şirin görünmek adına sessiz kalışı, teknelerin de, sorunun köklü çözümüne ulaşmak yerine bu sessiz kalıştan yararlanmaya çalışması, ‘Mış’, ‘Miş’, ‘Muş’ ya da ‘Müş’ gibi yapmak konusunda çok can alıcı bir örnek.
Böyle bir durumda ne denilebilir ki ?
Hukuku by-pass eden yaklaşıma kim ne diyebilir ki ?
Alan-veren razıysa, bu kirli ilişkinin çıktısından yararlanan kim ola ki ?
Yetkisiz de olunsa, fiilen bir durum yaratarak olmayan yetki kullanmaya kalkma alışkanlığı AKP iktidarları döneminde gelişen bir teamül değil mi ?
*********
Çare arıyorlar’mış’
Bu yılın yaz aylarında, kent gündeminin en önemli başlıklarından biri (ülkede de olduğu gibi) susuzluk yani olası kuraklıktı.
Bu durumdan kurtulmanın yolları aranırken, yerel yönetimler çeşitli alternatifler geliştirmeye çalıştı ama nafile. Gerçek bir kuraklık tehlikesini hep hissettik. Eğer meteorolojik değişimler olup yağmur suları su kaynaklarını beslemeseydi, belki de sonbahar aylarında bile susuz kalabilirdik.
Hal böyleyken, kentte özellikle içme suyu kalitesindeki su rezervinin heba edilmesine göz yummak da, bu konuya ilişkin çalışmalarda yapıyor’muş’ gibi davranıldığının açık göstergesidir.
Mesela, İzmit’in en işlek caddelerinden biri olan Leyla Atakan Caddesi üzerinde devam eden bir inşaatın zemininden hortumlarla dışarıya akıtılan içme suyu tam 55 gündür boşa akıyor.
Yaz boyu kuraklıkla mücadele adı altında seçenek arayan ilgili-yetkili kişilerden bu israfı gören ya da duyan olmadı mı ?
Öyle ki, en işlek caddedeki bir iş merkezinin temel kazımı sırasında kaynak suyu borusu patlıyor ve uzunca bir süre denetimsiz akıyor.
Kuraklık sorununu gidermek için sözde alternatif arayışları sürdüren ilgili ve yetkili kişiler de ‘mış’ gibi yapmayı sürdürüyor.
Sorunu çözmekle görevli olanların bunun yerine çare arıyor’muş’gibi yapıp kamuoyunu yanıltmasına daha fazla izin verilmemelidir.
*********
Biliniyor, ama
Türkiye sınırına yakın bölgelerdeki çatışmalarla ve katliamlarla gündemimize girip halen ilk sıradaki yerini koruyan IŞİD terörü, kentimiz açısından da önemli başlık olduğunu uzun süre hissettirecek gibi.
Çünkü, IŞİD’e, bu bölgeden gizlenemeyen bir katılım olduğu biliniyor…
Mesela, Dilovası ilçesinde yaşayan ve Suriye’ye IŞİD saflarında savaşmaya gittiğini düşündüğü kardeşinin iki aydır izini süren yurttaşımızın kamuoyuyla paylaştığı bilgiler çok çarpıcı.
Kardeşini bulamayan, ancak IŞİD’in Türkiye’deki savaşçı trafiğini öğrendiğini ifade eden yurttaşımız, 2.5 aydır çalmadık kapı bırakmamış. Kocaeli Valiliği’ne başvurduğunda, kendisi gibi 100 ailenin daha olduğunu öğrenmiş.
Düşünebiliyor musunuz, 100 aile ve bu bilgi kamuoyundan gizleniyor. Evlatlarını arayan ailelerin varlığından bile kimse haberdar değil.
İlgili ve yetkili kişilerin ‘mış’ gibi yapması, IŞİD trafiğini kesecek adımlar atmaktan geri durması sonucu üzülen yurttaşımız taktik değiştiriyor. Kardeşinin yakın arkadaşını yanına alıp, Irak ve Suriye’deki IŞİD grupları ile savaşmaya gidip gelenlerle görüşmeye başlayan yurttaşımız, ‘’O topraklarda her milletin ayrı taburu var ve herkes kendi taburunda eğitim görüyor’’ bilgisini de aldığını söylüyor. Dahası var, bu bölgeden cihat adı altında Suriye’ye savaşmaya giden çok insanın var olduğu, gidiş ve dönüşlerin gönüllülük termelinde gerçekleştiği, orada iki üç ay kalıp dönenlerin sonra bir daha gittikleri bilgisini de alabilmiş.
Düşünsenize, yakınları IŞİD’e katılanlar polise kayıp başvurusu yapıyor. Kayıp ihbarı yapılanlar bir suça bulaşmamış ve haklarında herhangi bir arama kararı da yok. Hele yaşları 18’den büyükse işlem de yapılamıyor.
Ama, Gebze, özellikle de Darıca ve Dilovası bölgelerinden IŞİD’e katılımlar olduğu gerçek. Bu konudaki gelişmeler biliniyor, ama kalıcı çözüm nedense üretilemiyor. IŞİD’i, yeni konsepte göre ‘terör örgütü’ diye ilan etmekle sorun çözülmüyor.
‘Mış’, ‘miş’, ‘muş’ ya da ‘müş’ gibi yaparak sorun çözemeyeceğini bizden daha iyi bilen ilgililer, halkı kandırmaktan ne zaman vazgeçecekler acaba ?
*********
Ve, eğitim…
Eğitim-öğretim yılı başlamadan, okullara müdür atamalarında yaşanan kriz, halen giderilmiş değil, olanca etkisiyle sürüyor.
Müdür atamalarındaki kriterlerin altüst edildiği bu dönem, her okula yandaş sendika üyesini yönetici atama gayreti, yeterlilik konusundaki tartışmaları da hızlandırdı. Bu tartışmalar olanca hızıyla sürerken, bir de sınavlardan düşük puan da alsa atananlar olduğu ortaya çıkınca, kriz düğümlendi.
Bu durumun yansıması olarak, müdür atamaları krizi okulları da derinden etkiler hale geldi. Okullardaki sorunlarla şimdilerde yüzyüze geliniyor.
Gebze, Darıca, Dilovası ve Çayırova’da müdürü olmayan, müdür yardımcısının ise geçici olduğu okullarda öğrenciler ve öğretmenler zorluk yaşıyor. Müdür ve müdür yardımcısı olmayan bazı okullarda idareden kaynaklı sorunlar artıyor. Yaşanan sorunlarla ilgili olarak hem öğrenciler hem de velilerin endişeli. Öte yandan, müdür ve müdür yardımcısı olmayan okulların akıbetinin ne olacağı ise henüz belli değil.
Bir de, İzmit’teki bazı okullarda yaşatılan kaos var…
O okullardan biri, Cedit Mahallesi’nde 1974 yılından bu yana ilkokul ve ortaokul olarak hizmet veren Saraybahçe ortaokulu. Valiliğin 26 Ağustos’ta verdiği onaya dayanarak bu yıl tamamen bağımsız anaokuluna dönüştürülen ortaokulun 110 öğrencisi de, 28 Haziran ve Mehmet Akif ortaokuluna dağıtıldı.
‘Mış’ gibi bir uygulamanın eğitim alanında olmasının açacağı yaraları AKP kadroları anlamamakta direniyor. Çünkü, kendi öngördükleri sistemi geçerli kılmak için yol alırken yaşanan kazalar önemli değil. ‘Amaca ulaşmak için her şey mübah’ anlayışı ile biçimlenmiş bu kadrolar, kentimin ve ülkemin geleceğiyle oynuyor.
Bilimsel ve laik eğitimin önemini daha iyi ortaya koyan bu yeni anlayışla mücadele, önümüzdeki dönemin en yakıcı sorunlarının başında gelecek.