Korona ile savaş ya da vahşi kapitalizm

Covid-19’dan ya da artık halk dili sayılmalı Korona belası diyelim, ne zaman kurtulacağız, kurtulacak mıyız? Yoksa hükmünü yürütmeyi sürdürecek, tüm öteki grip salgınları ya da benzerleri gibi bizi “ölümün alışılabilir bir şey olduğu” gerçeği ile baş başa bırakarak sessizliğe mi çekilecek? Kendi kendime sorduğum bu sorunun yanlış bir soru olduğunu düşünüyorum aslında. Bildiğim, çok uzak olmayan bir erimde hayatımızı ama sistemi de akamete uğratan virüsün de “yasaklanacağı” sokakların serbest kalacağı, sahillerin öncelikle yerli, yabancısı biraz gecikebilir, konuk ağırlamaya başlayacağı, fabrikaların tam kapasite çalışma için işçileri zorlayacağı, şimdiden üç aylığına durdurulan grevlerin, toplantı ve gösterilerin sert biçimde yasaklanacağı, düşünce,  örgütlenme özgürlüklerinin hepten kısıtlanacağı bir döneme giriyoruz sanki.

Şom ağızlık etmek istemem. Kendime Marksizmle arasını epeyce açmış gerçi okumadım ama son kitabının adı, sanki tehlikeli bir geleceği haber veren, "İnsan doğasının geleceği: Liberal bir öjeniye doğru?" olan bir tanık bulayım da komünistlerin dışında da konu kolayca anlaşılır olsun.

***

Diyor ki Le Monde’a konuşan Jürgen Habermas, “Karantinayı sona erdirmek için uygun zamanı belirleyen kararla, sadece ahlaki düzeyde değil, aynı zamanda hukuki düzeyde de zorunlu olan yaşamın korunması, örneğin, faydacıların hesap mantığıyla çatışabilir. Politikacılar bir yanda ekonomik veya sosyal hasarlar diğer yanda önlenebilir ölümler arasında karar vermeleri söz konusu olduğunda ‘faydacılığın cazibesine’ direnmeli.” (Medyascope. 12 Nisan 2020)

***

Kapitalizmin en vahşisinin kendini daha açık gösterme fırsatı bulduğu Korona günlerinde Habermas’ın söyledikleri üzerinde durmakta yarar var. Faydacıların “hesap mantığı”na en güzel örnek ünlü Faydacı filozof Jeremy Bentham’ın en üst düzeyde faydayı elde etmek için tasarladığı denetim evi-panopticon” adını verdiği hapishane modelidir. Bu modelde öyle bir hapishane tasarlanmıştır ki, her köşeden gözlenebilir olan mahpus her yanlışının cezalandırılacağını bilir, ama nasıl gözetlendiğini bilmediği için kendi kendini denetlemeyi seçer. Kapitalizmin, çok sevdiği faydacı “hesap mantığına” en uygun bulduğu, severek uyguladığı model budur. Aynı mantığı izleyen bir başka örnek günümüzün gizli açık uygulama fırsatı bulan salgınlarda yüksek ölüm oranlarını göze almak, teknik olarak başka çare olmadığını “sürü” lafını karıştırmadan propaganda etmektir. Habermas “politikacılar” diyor biz Kapitalizm diyelim “faydacılığın cazibesine” doğrusunu isterseniz direnemez değil, aşık olur. Ilımlı faydacı- ahlakçı Stuart Mill yaşasaydı belki destek atacaktı ama Habermas’ın bu söyleşide ağza almamayı tercih ettiği vahşi kapitalizm, ölmüş de olsa panaptikoncu Bentham’ı tercih edecektir.

Biz Türkiye’de tercih edilen “hesaplardan” da biliyoruz bunu.

***

Habermas Fransız soluna da kızıyor, ne ara anti kapitalizmden vaz geçtiniz siz diye soruyor: “Fransız solu, (yine sol görüşlü bir Fransız olan) Thomas Piketty gibi birisinin aksine, anti-kapitalist görüşünü yoğun bir şekilde savunmayı bıraktı -sanki ulusal devlet denilen bu dayanıksız, kırılgan gemi ile küresel kapitalizmin yenilgiye uğratılabileceği ya da dizginlenmesi mümkünmüşcesine!”    

Anti-kapitalizmin tutarlı savunmasını Piketty’ye havale etse de Habermas’la  birlikte biz de Fransız soluna kızıyor, filozofumuzun yakınlarda bir yerde olduğu zehabıyla mutlu oluyoruz!

Habermas’ın yüreğimizi soğutan bir iki saptaması daha var.

***

“Sağcı entelektüel popülizmin birtakım entelektüel iddiaları var ancak bunlar sadece bir iddia olarak kalıyor.” Habermas’ın bu saptaması, “neyse meydan boşmuş” diyen “sol entelektüeli” rahatlatabilir. Bu bir sorun muydu bilemedik ama korkutucu olanı resmetmesi gerçekten önemlidir: “Öte yandan, nüfusun yoksullaşmış ve ötekileştirilmiş katmanlarının çok ötesine uzanan ‘sıradan’ sağcı popülizm, ciddiye alınması gereken bir gerçek.” Peki, kurtuluş yok mu? Mahkum muyuz, bizi her köşeden izleyen, sağ popülizmi sonuna kadar kullanmaya kararlı, iyice vahşileşen kapitalizme karşı elimiz kolumuz bağlı mı?

Her ne kadar Fransız solunu yeterince anti-kapitalist olmamakla suçlasa da filozofumuz, derdi kapitalizmle mücadele değil sanıyorum; dert sanki daha filozofik ve problematiktir. Peki çare? “Bizi bu post-demokratik çıkmazdan ancak kendini -demokratik bir şekilde- tasdik etme cesareti gösterebilen birlik olmuş bir Avrupa’nın çıkarabileceğini itiraf etmek.”

***

Haklı Habermas! Haydi itiraf ediniz, hep birlikte yüksek sesle söyleyiniz; Avrupa bu çıkmazdan kapitalizmi red ederek değil, post demokratik dönemden (bana sanki vahşi kapitalizmin bir başka ifadesi gibi geliyor bu laf) ılımlı kapitalist Avrupa’sını takdis ve tasdik ederek çıkabilir.

Tamam da nerede bulacaksınız siz bu itirafçıları? Kim bunlar? Merkel mi? Macron mu? Boris mi? Yoksa, kapitalizmin en vahşi yöntemleriyle binlerce insanı toprak altına gönderen İtalya ile İspanya ya da hepsini temsil etme kahramanlığını gösteren vahşilerin en vahşisi Trump mı?