Kırılma

Siz bu yazıyı okurken Valerien İsmael Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü olmuş olabilir ama benim Beşiktaş’ın teknik direktörünün kim olacağından bağımsız olarak başka bir derdim var

Futbolun 4-4-2’sini de konuşmak mümkün ama futbola mühendislik sosu atmak isteseydim evde sosum vardı, ben tercih etmiyorum. Beşiktaş camiası son 1 hafta 10 gündür bir tartışma içerisine girmiş durumda. Bu tartışmanın özü ve üreteceği sonuçlar Türkiye’deki futbol ortamında özel bir yere oturuyor.

Beşiktaş, Sergen Yalçın’dan sonra kendi altyapısında görev yapmakta olan Önder Karaveli’yi A takımının başına getirmiş ve sezonun sonuna kadar bu yapıyla devam edileceğini ilan etmişti. Kendisinden ne bekleniyordu ve ne eksik kaldı bilemiyorum ama neticede kulüp bu kararından geri dönüş yaparak, bir teknik direktör transfer etme yönüne savrulmuş görünüyor. Siz bu yazıyı okurken Valerien İsmael Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü olmuş olabilir ama benim Beşiktaş’ın teknik direktörünün kim olacağından bağımsız olarak başka bir derdim var ve bütün tartışmalar da o eksene oturuyor, gelin onu konuşalım.

Sergen Yalçın görevden ayrıldıktan sonra tüm kamuoyunun beklentisi geçmişte Beşiktaş takımıyla başarılı bir süreç geçirdiği düşünülen Şenol Güneş’in takımın başına getirilmesiydi. O günden bugüne Beşiktaş kulübünün esas gündemi Şenol Güneş’in ne zaman göreve başlayacağına ilişkin tartışmalardı. O veya bu sebeple, bu ihtimal gerçekleşmemiş görünüyor. Şenol Güneş tercihinin belli başlı gerekçeleri vardı. Kulübü tanıyan, Türk futbol iklimini bilen, medya ve kamuoyunu etkileme, peşine takma, rüzgar yaratma konusunda mahir olduğu düşünülen bir teknik adam.

Şenol Güneş’in neden istenebileceğine dair objektif bir değerlendirme yaptığımızda bunları söyleyebiliyoruz. Objektif değerlendirmemize Şenol Güneş’ten bağımsız olarak, onu isteyenlerin neden istediklerine ilişkin notları da eklememiz gerekiyor. Şenol Güneş talebi, kabul etmek gerekir ki, bir noktada geçmişe özlemle de açıklanabiliyor. Bunu, yaşanmış ve bitmiş bir ilişkinin üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra -eğer duygu durumunuz buna meyilli ise- sadece güzel anıları hatırlayıp, kötü anıları hafızanızdan silmeye yönelik bir zihni faaliyetle açıklayabiliriz. Bunun bir nedeni de, yeniye duyulan korku olabilir. “Ne olacağı belli olmayan” bir süreç yerine, iyi & kötü bildiğini tercih edebilir bir insan. Yeninin bilinmezliği yerine, eskinin konforu.

İşte o noktada mesele, Şenol Güneş’in neden Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü olması gerektiğinden, bunu talep edenlerin perspektif ve futbola bakışlarına kırılıyor. Pek tabii ki hepsini bir kaba atmak mümkün olmamakla birlikte, bu kişilerin yönetim süreçlerini kurumlar üzerinden değil, bireysel üzerinden gördüklerini söylememiz mümkün. Buradan hareketle de, başarı ve başarısızlığı bireysel üzerinden okumaya meyilli oluyorlar. Tam da o yüzden Şenol Güneş’in geçmiş başarılarını “olmasaydı, olmazdık” noktasında bir tarih okumasıyla değerlendiriyorlar. Tüm kaderlerini o kişiyle özdeşleştirdiklerinden dolayı, o kişiyle çok yoğun bir de duygusal bağ kuruyorlar. Çoğu zaman bu bağ, Sergen Yalçın örneğinde de olduğu gibi, sonuçlar istedikleri gibi gelmediğinde yaşadıkları büyük hayal kırıklığıyla birleşip çok keskin bir yıkıcı etkiye sahip olabiliyor.

Bu yaklaşımın karşısında da bugün simgesel olarak Valerien İsmail var. Türkiye’yle ilgili bugüne kadar bağı olmamış, kulübü tanımıyor, ligi tanımıyor, medyayla kurulması gereken o çetrefilli ilişkileri deneyimlemiş değil. Türk futbolseveri için tam bir kapalı kutu.  

Lakin Jurgen Klopp, Thomas Tuchel, Julien Nagelsmann gibi dünya futbolunun önde gelen teknik direktörleri gibi, Hennes Weisweiler Akademisi mezunu. Geçmişte Almanya, Avusturya ve İngiltere liglerinde görev yapmış. Beşiktaş kulübünün bu ismi tercihinin bizim bilebileceğimiz veya bilemeyeceğimiz bir takım farklı gerekçeleri de olabilir ama İsmail ismi ortaya koyulduğunda, bu isimden bağımsız bir futbol ekolünü anlatıyor oluyoruz.

Şenol Güneş’te olan hiçbir şey bugün itibariyle Valerien İsmael’de yok. Valerien Ismael’de olanlar da Şenol Güneş’te yok. Siz artık burada isim tercih ediyor değilsiniz. İşte Beşiktaş camiası 10 gündür tam da bu meseleyi tartışıyordu. İsim üzerinden tartışanlar da, esasında bu perspektif farkından doğan fikri tartışmalardı. Beşiktaş kulübü, kararını Valerien İsmael’den yana kullanmış görünüyor. Bu kararın birçok sonucu olacaktır. Bu sonuçlardan bağımsız olarak bugün şunu söyleyebiliyoruz; Beşiktaş kulübü ülkeyi tanımak, ligi bilmek, medyayı bilmek gibi yerel değerler yerine, futbol üretiminin tepe ve en güncel fikirlerinden yana durmayı ve Beşiktaş’ın geleceğini bu düşünceyle şekillendirmeyi tercih etmiştir. Bu perspektiften bakıp, getirebileceği herhangi bir isimle Valerien İsmail adı birbirine çok uzak noktalarda değiller. İsmael, bu bağlamda, herhangi bir teknik direktör gibi duruyor.

 

Gönlümüzün istediği -şüphesiz- ülkemizde filizlenen teknik direktörlerin, o bahsi geçen akademilerde ders alan genç teknik direktörler arasında yer almalarıdır. Üzerine, yerelin deneyimini de ekleyip yabancı meslektaşlarından daha nitelikli şekilde dünya futbol üretimine katkı sağlamalarıdır. Lakin orada da sorun şu; bizimkiler ders almıyor, ders veriyor.