Bir yarışma programından kısa bir görüntü düştü sosyal medyaya geçen hafta.
Sunucu soruyor; "Osmanlı İmparatorluğu’nun uçağı var mıydı, yok muydu?"
Yarışmacı aile başlıyorlar tartışmaya;
"Eğer Atatürk devri Osmanlı sayılıyorsa uçak var..."
"Atatürk Osmanlı mı?"
"Osmanlı devletini kurdu ya Atatürk!”
"İlk padişah Atatürk!"
"Sonuçta Atatürk de padişah olduğuna göre… O arada savaş gibi bir şeyler oldu ama en azından F-16 olmasa bile paraşütlü maraşütlü bir şeyler vardır."
Cevap veriyorlar: "Vardır!"
Bu cevap, görüntüleri izleyenlerin hüloğğğ nidaları arasında aileye parayı kazandırıyor.
Yarışma sonunda kazandığı parayı gömleğini parçalayarak kutlayan, yaka kartından adının Vahdettin olduğunu öğrendiğimiz tosunumuz, sosyal medyada fenomen olmaya aday olsa da, ben durumu başka bir yerinden eşelemek istiyorum.
Atatürk’ü ilk padişah bilen bu ailenin, Diktatör’ü son padişah gördüğü her hallerinden bellidir.
Kılıçdaroğlu ve ekibi Türkiye’ye baktığında bu aileyi görüyor. Daha doğru bir ifadeyle, iktidara giden yolun bu ailenin oyundan geçtiğini düşünmemizi istiyor.
Diktatöre Çankaya yolu açıldıktan, Ekmeleddin tercihine dönük eleştirilerin dozajı arttıktan ve CHP olağanüstü kongre kararı aldıktan sonra bu tartışma her geçen gün büyüyor.
"CHP bir ideolojinin, solun partisi değil, Türkiye’nin partisi olmalı" diyorlar. Bu aileye el uzatmak için CHP’nin "sağcılaşma" stratejisine tam gaz devam etmek gerekir diyorlar.
Biraz daha derine inelim. Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlığındaki icraatlarını ve politikalarını önemseyenler, Haziran Direnişi'nin CHP’den “rol çaldığını” düşünüyorlar. Bu rolün geniş kitleleri düzen dışı bir seçenekte toparlama riskini görüyorlar. Bu seçeneğin Türkiye’de sadece Erdoğan’la yetinmeyip, sömürüden yoksulluğa, adaletsizliklerden eşitsizliklere, piyasacılıktan emperyalizme bağımlılığa kadar, Erdoğan’ın temsil ettiği sistemin, adlı adınca söyleyelim kapitalizmin, tüm garabetleriyle hesaplaşma olasılığını görüyorlar. Bu nedenle AKP’den kurtulmak isteyen seçmenine ”senin ne istediğin önemli değil, bak her şey bu aileyi kazanmak için” diyorlar!
Geçekten ne istediklerini de, ne istemediklerini de çok iyi biliyorlar.
Kılıçdaroğlu’nun partinin başına geçtiği gün taktığı Ecevit yadigârı kasketine de, delegelere “yoldaşlar” diye hitap etmesine de, birileri halkçılığı, solculuğu yakıştırmıştı. Birileri umudunu bu kaskete yüklemişti. Ama kafada eğreti duran kasketin altındaki kel bugün ayan beyan görünüyor.
Gerçi kelliği CHP’ye bir türlü yakıştıramayanlar hep olacak. Onlar da CHP’nin elbet bir gün “sol”culaşacağını söyleyip duracak.
Değişmeyecek gerçek şudur; AKP, soldan, sınıf hareketinden, halkın örgütlenmesinden ne kadar korkuyorsa, CHP yönetimi de bir o kadar korkuyor. Korku ortak paydasında buluşmanın gerekçesi “sistemin bekasıdır.”
Öyle ya, seçim sonuçlarına bakarak, “Türkiye’ye bir üslup kazandırdık” diye övünen Kılıçdaroğlu, bütün ümidini, sistemin büyük oyuncuları tarafından Erdoğan’ın bir yolla devre dışı bırakılmasına, sıranın övündüğü o “yeni üsluba” gelmesine bağlamış durumda. Bu nedenle gerektiğinde masaya yumruğunu vurarak, gerektiğinde kongre çağrılarına hodri meydan diyerek, CHP’nin “yoldan çıkmasına” engel olmak istiyor.
“Yeni CHP”nin yolu, cumhuriyet AKP eliyle yıkılmaya girişildiğinde yeniden tanımlanmıştı. Bu yolda ilk uğrak, AKP sağcılığına karşı biriken ve sol siyasetin etki alanına giren toplumsal tepkinin kapsanması, ki kasketle yürünen kısa mesafe bu uğrağı anlatır, ikinci uğrak ise iktidar eliyle yeni rejime adapte edilemeyen bu kesimlerin, muhalefet eliyle yeni rejime adaptasyonunun tamamlanmasıdır, ki CHP’nin “sağcılaşması” olarak da okunabilir.
Aslında Kılıçdaroğlu’nun başından beri, AKP’nin Türkiye’yi soktuğu yolda paralel koşu yaptığı söylenebilir. Kongreden kazasız çıkmak, AKP içindeki çatlaklara ve Diktatörün yönetme krizine işaret ederek, CHP’yi sermayenin ihtiyaç duyduğu durumda devreye girmeye hazır bir siyasal pozisyona sabitlemek istiyor.
Haziran’dan bugüne ister “parti disiplininden” deyin, ister “cüret edememekten”,CHP içindeki muhaliflerin de CHP’nin yarattığı güven kaybından nasibini aldıkları, toplumu heyecanlandıracak yeni bir projenin taşıyıcısı olamayacakları not edilmeli.
Bu nedenle yakın zamanda olağanüstü kongreye gideceği ilan edilen CHP’den yeni bir şey çıkmasını beklemek zaman kaybı olacak.
Geçtiğimiz hafta sadrazamını seçen Padişah ise zamanını iyi kullanıyor.
Davutoğlan sarayda “yeniçeri savaş istiyor” diye bağırıyor. Orduyu sefere çıkarmak ellerindeki tek çare görünüyor.
Şimdi bu suç çetesi bir kez daha kafa kafaya verip “orada bir bomba patlatsak, şurada bir kurşun sıksak” demeye başlamıştır.
Haziran direnişinde özgürlük, laiklik ve adalet duygusuyla ayağa kalkan milyonların kaybedecek zamanı kalmadı.
Memleket sola her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor.
Önümüzde genel seçimler var. Anayasayı değiştirmek ve başkanlık sarayına taşınmak isteyen bir de diktatör.
Bu oyunu bozmak için yeterli zamanımız var.