Keşke var olsaydın Eren!

Garip bir ağustos tadı

damaklarımda.

Hiç yaz gibi değil bu mevsim.

                                             Edip Cansever


Öyle bir yaz mevsiminden geçiyoruz ki, her anımız bir felaket. Güzel memleketimin her metrekaresine düşen onlarca acı. Küresel ısınmanın sonuçlarının doğurduğu, kapitalizmin şirketler eliyle yarattığı, aşırı kâr hırsının sebep olduğu rant politikalarının bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de oluşturduğu felaketler devam ediyor. 

Yurdun kuzeyinde aşırı yağışların yarattığı sel ve heyelanlar ,güneyde ve doğuda ise meydana gelen yangınların büyük yıkıma neden olduğu, söndürülemeyen orman yangınları. Bu felaketlerin sebep olduğu can kayıpları, birilerinin söylediği gibi “et değil can”. Kısacası memleketin her yerinden ağıtlar yükseliyor.

Yine bir ağustos ayıydı. Acısı eksik olmayan yurdumdan, yine yürekleri yakan bir haberle ateş düşmüştü Trabzon’da bir annenin yüreğine.

Ne olmuştu kısaca hatırlayalım; 

11 Ağustos 2017’de Trabzon’un Maçka ilçesinin kırsalında Köprüyanı Mahallesi'ndeki Vazelon Manastırı yakınlarında polis ekipleri ile PKK arasında çıkan çatışmanın ardından, PKK'ya bağlı grup erzak almak amacıyla bölgedeki bir eve girdi. Grubu, girdikleri evden erzak çalarken gören Eren Bülbül durumu jandarma ve polislerden oluşan ekibe haber verdi. Bülbül daha sonra PKK'lıların girdiği evi göstermek için güvenlik güçleriyle birlikte giderken, Jandarma Başçavuş Ferhat Gedik ile birlikte PKK'lıların saldırısı sonucu hayatını kaybetti.

Bir çocuk böyle bir operasyon için nasıl kullanılabilirdi. Bunu kimse sorgulamadı. Sadece Eren’in annesi yüreğinin yangınıyla “Eren neden operasyon alanına götürüldü?” diye sordu. 

Eren’in annesi Ayşe Bülbül oğlunun oraya götürülmesinde ihmal olduğunu söyledi: “Eren’in oraya götürülmesi yüzde 100 değil, binde 1000 ihmaldir. Eren’i cuma namazından sonra bekleyip alıp gitmenin sonucunu istiyorum. Başbakanımızdan, bakanımızdan, yetkililerden Eren’in oraya neden getirildiğini öğrenmek istiyorum. Benim çocuğum şehit olmak isterdi ama askerde şehit olmak isterdi, kapının önünde değil” diye seslendi devletin yetkililerine.

Bu sese kimse yanıt vermedi. Olay iç politikaya malzeme edildi. Siyasi iktidarın milliyetçi politikalarının bir parçası oldu. Hükümete yakın duran kesimler tarafından Eren’in sosyal medyadan yaptığı “Biri de çıkıp demiyor ki Eren iyi ki varsın” paylaşımı gündeme taşındı. Bu paylaşım sosyal medyada hit oldu.

AKP hükümeti ve ona yakın duran çıkar çevreleri olayı o kadar çok  kullandılar ki bu söylem bir taraftan milliyetçi oyları konsolide etmek bir taraftan da çeşitli kesimlerin rant alanı haline geldi. Magazinleştirilerek olay asıl sorgulanması gereken bağlamından uzaklaştırıldı.

“İyi ki varsın Eren” paylaşımları yapmak bu piyasadan nemalanmanın işaret fişeği oldu. Bu akıma maalesef bizler de uyduk. Asıl mesele “keşke var olsaydın Eren” olmalıydı bizim için.

Bizler ölümlerden değil yaşatmaktan yana yanayız. Öldürerek yaşatmak anlamsız bir yaklaşımdır. 

Eren fakir bir ailenin gariban çocuğu, kan emiciler bu fakirlik ve garibanlık üzerinden rant devşirmeye devam ediyorlar. Adına filmler ve diziler hazırlanıyor. Sıkışan iç politikada yeni bir siyaset ve rant kapısı haline getirildi Eren.

Eren’i öldürenler kadar onu ölüme gönderenler suçludur. Sormaya devam ediyoruz. 20 yıldır yüzlerce acının yaşanmasına sebep olan AKP hükümeti bu olayın da sorumlusudur. Bir çocuk, siyasi çıkarlar için operasyon alanına götürülüp orada ölmesine nasıl izin verilir?

Birilerinin bu soruyu sorması gerekiyor artık ve soruyoruz.  

“Eren, senin o çatışma alanında ne işin vardı? Seni oraya kim gönderdi?”

Asıl soru bu değil mi ?

Sebahattin Ali ile bitirelim;

“Belki de yeni bir başlangıç yapmanın vaktidir. Yeni bir başlangıç için her şeyi yıkmanın vaktidir.”