Kaybedenlerin dönemi

Kocaeli’nde, gündeme getirilen her proje, önce yerel medya eliyle servisi edilip tartıştırılıyor ve olgunlaştırmanın yolu aranıyor. Olgunlaştırılamıyorsa, sanki hiç dillendirilmemiş gibi unutturulmaya çalışılıyor.

AKP hükümetleri ve yerel yönetim dönemlerinde hep böyle oldu, olmaya devam ediyor.

Kent, tam da bu yüzden, çoğunluğu halk yararına olmayan projelerle birlikte deneme tahtasına dönüştürüldü. Ve bu tablo içerisinde, kaybedenlerin sayısı hep arttı. AKP dönemleri, Kocaeli açısından ‘’kaybedenlerin dönemi’’ olarak anılıyor ve uzun yıllarca da böyle anılacak.

En fazla tartışma yaratan projelerden biri Merkezi İş Alanı (MİA) projesi oldu. Kocaeli 2. İdare Mahkemesi, yakın zamanda yapılan son duruşmasında, bilirkişinin ‘’kamu yararı yoktur’’ değerlendirmesinde bulunduğu MİA Projesi için ‘’yürütmeyi durdurma kararı’’ verdi.

Ama, her işte olduğu gibi, yaratılan fiili durum kapsamında hukuk hiçe sayılarak altyapı çalışmaları sürdürülüyor.

Hal böyle olunca, bu projenin gerçekleştirilmesinin planlandığı bölgeye yakın yerde iş yapan sanayi sitesi esnafı da sıkıntı çekmeye başladı ve ne yapacağını bilemez duruma geldi.

Yani, belediye projesi olan MİA projesi, diğer bazıları gibi yine esnafı zor duruma sokmaktan başka işe yaramadı.

MİA Projesi kararı 2006’da alınmıştı. 2. İdare Mahkemesi, Büyükşehir Belediyesi’nin önceki dönemde CHP’li meclis üyesi olan Ali Haymanalı’nın ‘’kamu yararı yoktur’’ gerekçesiyle açtığı davanın yakın geçmişte yapılan son duruşmasında ‘’yürütmeyi durdurma’’ kararı verdi.

Peki, bu 8 yıl içerisinde neler değiştirdi?

Emlak piyasası projeden nasıl etkilendi?

Bilinen şeyler söyleyeceğim, MİA alanı ve çevresindeki satışlar ranta dönüştü, fiyatlar arttı, arz talep dengesi bozuldu. Yakınındaki sanayi sitesinin dükkan fiyatları da bu durumdan etkilendi. Esnaf her an yersiz kalma ihtimaliyle yer ve yatırım değişikliği yapar hale geldi. Bunun sonucu olarak da, oradaki sanayi sitesi ‘’yıkılma ve kaldırılma ihtimali’’ olduğu için görünüm ve donanım olarak gelişemedi.

Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı sonrası, herkes MİA Projesi’nin ne olacağını sorgular hale geldi. Bahsi geçmeye başladığından itibaren Körfez Küçük Sanayi Sitesi esnafını her yönden sıkıntıya sokan proje için seçim malzemesinden öte olmadığını düşünmek çok doğal. Her zamanki gibi

ARGE çalışması yapılmadan ortaya atılan proje, sanayi sitesinin değerini düşürdü, esnafı tedirgin etti. İşyerlerinin satılacak mı, yıkılacak mı yoksa taşınmak zorunda mı kalacaklarını kestiremeyen esnaf ‘istimlak kararına bile razı’ gelir hale dönüştü.

Yani, kafası tam anlamıyla karıştı…

Bu arada, esnafın yüksek oranda kaybettiğini söylemeliyim…

Çünkü, proje yakınındaki sanayi sitesinde satılık dükkan bulmak olası değil. Satılık olanların fiyatı 250 -500 bin TL arasında değişiyor. Ama, kiracı olan esnafın aylık kirası 5 bin TL’ye bile yükselir hale geldi.

MİA Projesi’nin iptal edileceğine ya da koşulların siteye uygun hale getirileceğine olan ümit henüz tükenmemiş, ancak, belirsizlik de herkesi yıldırmış durumda.

Yani, kaybedenler döneminin mağduru esnaf, şimdilerde çıkış arıyor…

*******

İstasyon yapıldı, ama…

Yüksek Hızlı Tren (YHT) projesi yüzünden, yaklaşık 2 yıl boyunca İstanbul-İzmit ulaşımında otobüs firmalarının insafına terk edilen insan topluluğu haline geldik. Ama, bu güzergahtaki ilçelerin YHT’ye rağmen ulaşım sorunları farklı bir boyutta halen sürüyor.

Mesela, Körfez ilçesinin Yarımca durağı…

Çalışmaların bitmesini ve banliyö hattı için durak verilmesini bekleyen ilçe halkı, dumura uğramış durumda.
YHT için Yarımca Tren İstasyonu yenilendi. Tam donanımlı hizmet binası yapıldı. Ama, YHT bu istasyonda durmuyor.
Duruma, vatandaş tepkili. Yapılanı ‘komedi’ olarak değerlendiren vatandaş, “Madem durak verilmeyecekti, neden masraf yapılıp bina onarıldı, yenilendi. Durak olmayan bir noktada bu kadar modern, teknik cihazlarla dolu bir bina yapmanın ne anlamı var’’ diye sorguluyor.

Bu arada, söz konusu istasyon civarına 2 metrelik tel örgüler çekilip, halkla sahil arasına duvar da örülmüş durumda.

Körfez ilçesi, kaybedenler döneminin can alıcı somut örneklerinden biri haline dönüşmüş gibi. Hem de, AKP’li belediye başkanı olmasına rağmen.

*******

Sermayenin inadı ?

Kent gündemini işgal etmeye başladığı ilk günlerde, çevrecilerin ve üreticilerin ‘’birinci derecede tarım arazisi sanayiye peşkeş çekilemez’’ diyerek ayaklandığı ve hukuk dahil her alanda mücadele başlığı olarak kabul ettiği Kandıra Gıda İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (GİOSB) için altyapı çalışmalarına sessiz sedasız başlandı.

Çevrecilerin ve üreticilerin ‘’birinci derecede tarım arazisi’’ gerekçesini doğru kabul eden mahkeme, proje için yürütmeyi durdurma kararı vermiş olmasına rağmen, hukukun devam eden sürecinde kazanan yine sermaye oldu. Çünkü, üreticilerin her arsa için ayrı ayrı harç yatırıp dava açması gereği vardı ve bu da bir maliyet oluşturuyordu. İşte, karşı çıkan ve mücadele edenlerin gücü bu noktada yetersiz kalmıştı. Bunun üzerine proje için bir soğutma evresi oluşturdular, şimdilerde ise ‘’7 bin kişiye istihdam yaratacak’’ sözcükleriyle allayıp pullayıp yeniden gündeme taşıdılar. Hatta ötesine geçip, bölge için altyapı çalışmalarını başlattılar.

Özendirici sunumdaki verilere bakar mısınız;

‘’Türkiye’nin ilk gıda organize sanayi bölgesi olacak. Sadece altyapı ve fabrika binaları için toplam 300 milyon lira yatırım yapılacak. Makine ekipman ile firmaların ilave bina inşaatları da katıldığında toplam yatırımın birkaç milyar lirayı bulacağı hesaplanıyor.’’

İyi de, insanların ve diğer canlıların önemli bir yaşam alanı daha yok ediliyor. Bu ne olacak ?

Meseleye insan odaklı bakmanın gereği yok mudur ?

Evet, sermaye, 4 yıldır bu konu üzerinde çalışıyordu. GİOSB’un Körfez ve Derince limanları ile Karasu’ya da yakın olduğu dillendirilip, yatırımcı özendirildi. Sessiz ve derinden işletilen projeden hiç vazgeçilmedi, insan odaklı karşı çıkışlar da dikkate bile alınmadı.

Bölge için planlanan propaganda metni şu…

‘’Şirketler 1.5 yıl sonra fabrika inşaatına başlar. Yüzde 50’si şekerleme sektöründen, kalan bölümünde ise et ve süt firmaları yer alır. Bu, tarım ve hayvancılıkla uğraşan çiftçilere de olumlu katkı sağlar.’’

Propaganda madalyonunun diğer yüzünde, GİOSB’un büyük bir hedefe de hizmet edeceği ve sektörün 10 milyar dolarlık 2023 yılı ihracat hedefini tutturmasına büyük destek sağlayacağı söylemi yer alıyor.

Hala mı karşı çıkıyorsunuz, o zaman ‘vatan haini’ olursunuz…

Ne yani, mücadele ters mi tepti ?

Hadi diyelim ki öyle, peki hukukun değerlendirmesi de mi ters tepti ?

Bu gücü, oyunu bozacak formüle ulaşılamayınca, sonuçta kazanan sermaye oluyor. Tıpkı, bu projeyi hayata geçirmek için bekleyen ve bu süreçte de geri adım atmayan gıda üreticisi sermaye gruplarının kazancında olduğu gibi.

GİOSB, Kandıra bölgesindeki üretici ve çevreci grupların da kaybedenler dönemini yaşadığı bir proje oldu.

*******

Mavi bayrak meselesi

İzmit Körfezi, uzunca yıllardır insanların denizden yararlanamadığı bir bölge olma özelliğini koruyor. Çünkü, evsel ve endüstriyel atıklarla kirletilmiş bir zemin, artık doğa mucize yaratmadığı için insan kullanımına açılamıyor.

AKP, ‘’Biz bu makus talihi yeneceğiz, Körfez’de çeşit çeşit balık olacak ve insanlar dilediği gibi yüzebilecek’’ diyerek, bu alanın temizlendiği iddiasını ortaya attı. Israrla bu iddianın arkasında durarak yeni bir algı yaratmak amacında olan AKP kadroları, dibi endüstriyel çamur dolu olan, yüzeyi ara sıra yaşanan ötrofikasyon (su hayatını besleyecek azot ve fosfor gibi elementlerle zenginleşerek kalitesinin bozulması) dolayısıyla kıpkırmızı kesilen Körfez’in bazı kıyılarının temiz ve yüzülebilir olduğuna vurgu yapmak için MAVİ BAYRAK aldı. (Bu bayrağın hangi kriterlere göre verildiği çok tartışıldı)

Ama, o bayrak, bir deneme sonucu adeta boşa çıktı…

Buna neden olan, Uluslar arası Yalnızca Barışa Tarafız Kültür ve Sanat Derneği’nin Kandıra Narlıköy’de yapacağı barış sempozyumunu duyurmak ve barışa dikkat çekmek için Değirmendere’den Sekapark’a yüzen milli sporcularımızdan Alper Sunaçoğlu.

“Yalnızca barış ark, doğa ve sanat” sempozyumunun duyurulması ve dünyadaki savaşlardan dolayı barışa dikkat çekmek amacıyla suya dalıp 11 kilometrelik parkuru 3.5 saatte geçtikten sonra açıklama yapan milli yüzücünün sözleri, ‘’Körfez’i temizledik’’ algısı yaratmak için çaba harcayanlara tokat çarpar gibi…

Diyor ki; ‘’Yüzme boyunca beni zorlayan tek şey Körfez’in pis olması oldu. Denizde televizyon kasası ile bile karşılaştım. Denizin temizliği konusunda daha duyarlı olunmalı……………”

Veeee, MAVİ BAYRAK bu açıklamayla birlikte yere düşüyor.

Başka uyarıları dikkate almayan ve inatla ‘’Körfez temizlendi’’ diyerek halkı kandırmak için yarışan AKP kadroları, bu milli yüzücünün ifadeleriyle silkinip umarım kendilerine gelir. Çünkü, sempozyuma 41 ülkeden 41 sanatçı katılacak. Onların, Körfez’den kötü izlenimlerle ayrılmasını kimse istemez herhalde.

Bu yüzden, MAVİ BAYRAK SİZİN OLSUN, HALKA YALAN SÖYLEMEYİN uyarısında bulunmaktan vazgeçmeyeceğim. Çünkü, kaybedenlerin dönemine bir vurgunun da, bu konu üzerinden yapılmasını istemiyorum.

[email protected]