Kapitalizm çürüyor ama...

Türkiye’de işçi sınıfının örgütlenmesindeki devrimci ivme 12 Eylül faşist darbesiyle durduruldu. Önderler tutuklandı, sendikalar kapatıldı, daha önemli ve uzun süreli olanı, örgütlenmeyi sağlayan, 15-16 Haziran direnişinde zirveye çıkan yoğun mücadelelerle kazanılmış yasal zemin ortadan kalktı. Bu tarih aynı zamanda neo-liberalizmin küresel çapta saldırısıyla eş zamanlıdır. Darbeyle başbakanlıktan indirilecek olan Süleyman Demirel’in ve hükümetinin neo-liberalizmle uzlaşma çabasının bir ürünü olan 24 Ocak Kararları gerçek sahibini darbeci generallerde buldu.

***

Ondan sonrası neo-liberal ekonominin ve onun zorunlu politikası zorbalığın sürekliliğidir. Bu dönemi AKP hükümetlerinin neo-liberalizmin açtığı kapıyı hem ekonomik hem politik olarak kendilerine bağlı bir sermaye grubu yaratma ve cepten harcayarak zenginleşme dönemi izledi. Şimdiyse küresel çapta iflas etmiş olan neo-liberal politikalarla birlikte bu dönemin de sonu gelmiş gibi görünüyor. Ama bu yeni dönem ihmal edilemeyecek mücadelelerin payı olsa bile, bir anlamda kendiliğinden iflastır. Kapitalizmin kendi yapısı ve politikalarıyla iflası, çöküşü, çürümesidir.

***

Sevinelim mi? Örgütlü bir sosyalist hareket siyaset alanında varlığını göstermedikçe, işçi sınıfı ve yoksul halk kesimleri örgütlenemedikçe sevinmek yerine daha kaygılı bir şekilde düşünmekte yarar var. İşçi sınıfının örgütlenmesinin önünde yalnızca siyasal iktidarın ideolojik hevesleriyle bütünleşen baskıları değil aynı zamanda sermaye sınıfının siyasi iktidar eliyle yeni yöntemlerle sınıfı parçalama, örgütlenmeyi imkansızlaştırma girişimleri var. Bunlardan en önemlisi işçi sınıfının çalışma koşullarının değiştirilmesi, örgütlenmeye büyük darbe vurmuş olan taşeronlaşmanın, gittikçe çeşitlenen ve üretim sürecini parçalayan öteki yöntemlerin yaygınlaşmasıdır. 

***

Engeller bu kadar da değildir. Sendikalaşma büyük ölçüde yasal engellerle karşı karşıyadır. Ayrıca bu yasal engellere yasa dışı olanları da eklemek gerek. Neo-liberalizmin çöküşe geçtiği, kapitalizmin çürüme belirtileri gösterdiği  zamanımızda, sistem vahşi dönemlerine dönmeye çabalıyor; iktidarlar varolma, ayakta kalma savaşı verirken zorbalıktan başka bir çözüm bulamıyorlar. Ama bu durum işçi sınıfı ve yoksul halk kesimleri için zulüm artarsa tepki de artar türünden kendiliğinden bir kurtuluşu göstermiyor. 

***

Kapitalizmin iflas ettiğini ilan edenler, patronlar, CEO’lar ve onların medyadaki  temsilcileridir. Gerçeği söylüyorlar ama çözümsüz olduklarını söylemiyorlar. Zorbalığın bir sistem için sürgit bir yöntem olamayacağını da biliyor olmalıdırlar. Onların arayışları çok da önemli değil, önemli olan Sol, işçi sınıfının temsilcisi olma iddiasındaki siyaset ne yapacak? Her şeyden önce bilmek gerekiyor, kapitalizm çürüyorsa, ama aynı zamanda işçi sınıfı varlık gösteremiyorsa sonuç sınıfların toptan siyasetin dışına düşmesi, uzun bir süre için kaosun, karanlığın egemen olmasıdır. 

***

Manifesto’da burjuvazinin egemenliğinin belirginleştiği dönem için yazılanlar onun tümüyle gericileştiği dönemlere de ışık tutar. “... bütün toplumsal koşulların ha bire bozulup dağıtılması, sürüp giden belirsizlik ve hareketlilik, burjuva dönemini önceki diğer bütün dönemlerden ayırt eden özeliktir. Sabit ve donmuş bütün ilişkiler, kadim ve saygın önyargılar ve görüşler süpürülüp gidiyor; yeni oluşanlar ise, yerleşiklik kazanmadan eskiyor, katı olan her şey buharlaşıyor ve kutsal sayılan ne varsa değerini yitiriyor.”  

Bu değerlendirme burjuvazinin şimdiki politika yapma yeteneği sınırlanmış, esneme yeteneği tükenmiş, katılaşmış hali için de hemen hemen birebir geçerlidir. 

***

Ama kapitalizm, gittikçe koyulaşsa da bu karanlıkta kendini rakipsizliğin verdiği imkanlarla toparlayabilir; işçilerin yoksul halk kesimlerinin işi ise gerçekten zordur. Bu nedenle şimdi yapılması gereken, Manifesto’da tarif edilen değişim hızının yaşadığımız çağda daha da ivme kazandığını dikkate almak, önyargıları süpürüp atmak, her şeyi tersine, karanlığı ışığa çevirebilecek bir güç olarak siyaset sahnesinde etkin yer almak, engellere karşın hızla, kesinlikle eylem içinde ve her yerde örgütlenmektir.