Kafes balıkçılığı ve yarattığı tehlike deniz yaşamını tehdit ediyor
Karadeniz’i seçmelerindeki en büyük neden Karadeniz suyunun temiz olması. Akdeniz’de Ege’de tüm koyları kirlettiler.
Kafes balıkçılığı, aqua kültür ya da kültür balıkçılığı olarak da bilinen su altında kitlesel hayvan yetiştiriciliği son yıllarda neredeyse tüm denizlerimizi tehdit eder boyutlara ulaştı. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler ışığında, insanlık için vazgeçilmez bir protein kaynağı olan balık etini elde etmek için deniz ortamında çeşitli şekillerde kafeslerde balık üretimi hızla yaygınlaşmaktadır. Dünyada ve bölgemizde yaygınlaşmakta olan kafeslerde balık yetiştiriciliği genellikle kıyılarda ve açık denizlerde yapılmaktadır.
Bu vazgeçilmez protein kaynağını ve çeşitli ekolojik sebeplerle tükenmekte olan deniz canlı yaşamının, neredeyse insanların balık ihtiyacını karşılamayacak boyutlara ulaşmasını fırsat bilen şirketler, doğada her yeri kar alanı olarak gördükleri için denizleri de hoyratça kullanmaya, işgal etmeye başladılar.
Kapitalizmin kar hırsı insanlığın temel ihtiyacı olan beslenme ihtiyacını paraya çevirmek için işgal etmediği tek bir alan bırakmadı. İnsanın ihtiyacından daha fazlasını üreterek onu daha fazla tüketmeye zorluyor. Bu arz fazlası üretim modeli doğanın da talan edilmesinin önünü açıyor. Bu durum insanların yaşayabileceği yaşam alanlarının yok edilmesine ve giderek derinleşen ekolojik bir felakete yol açıyor.
Türkiye’de kafes balıkçılığı denizlerimizde yapılıyor. Avrupa’da 2010 yılında bu modelden vaz geçildi. Ama Türkiye’de devam ettiriliyor. Karadeniz bölgesinde kafes balıkçılığı ile ilgili ilk bilgi sahibi olmamız 2010 yılına dayanıyor. Bu bölgede yaptıkları araştırma ile belirli derinliklerde belirli koordinat çalışmaları yapıldı. Bu çalışmanın amacının kafes balıkçılığı olduğunu söylediler. Ama yaptıkları çalışma bölgede itirazlarla karşılaşınca 2017’nin sonlarında gerek yönetmeliklerdeki değişiklikler ve kanunlardaki boşluklardan yararlanarak bunu bir bakanlık yatırımı haline getirip Samsun (Yakakent) ile Sinop (Gerze) arasında birinci potansiyel alan ve ikinci potansiyel alan olarak iki alan belirlediler. Bölgeye ilk girişleri bu şekilde oldu.
Sonraki yıllarda neredeyse bölgenin tamamını kafes balıkçılığına açtılar. En son Trabzon- Hopa hattının 6 şirkete ihale edildiği açıklandı. İhale edilen yerlerin bazılarında yerel halkın direnişi ile karşılansa da, mahkeme süreçlerine rağmen projeler devam etmektedir.
Bu projelerden biri de Trabzon Sürmene ilçesi Çamburnu mevkisinde yapılmak üzere projelendirildi. Ancak o bölgede yapılacağı söylenen deniz üssü nedeniyle proje sessizce Of ilçesi sınırları içerisinde bulunan Yazlık köyü (İvyan) mevkisine alındı. Sessiz bir şekilde ÇED toplantıları yapılarak ilk süreç geçilmiş oldu.
Zaten itirazlar olup ÇED toplantıları yapılamayan yerlerde pek çok projenin boyutu küçültülerek ÇED gerekli değildir kapsamına sokularak bu sorun aşılmış oldu..
Peki neden karşı çıkıyoruz veya çıkmalıyız?
Çünkü kafes balıkçılığında balıkların büyüyebilmesi için yemleme yapılıyor. Yemleme denizdeki doğal ortama bırakılıyor. Bu yemin en fazla yüzde 20’sini kültür balıkları tüketebiliyor. Yüzde atmışı civardaki yabani balıklara dağılıyor, yüzde yirmilik bir kısmı da deniz dibine yani kafeslerin bulunduğu ortama çöküyor. Bu balıklar birlikte yaşadığı için senede ortalama on kez hastalık geçiriyor. Dolayısıyla yoğun bir şekilde bu balıklara yemlerle birlikte antibiyotik veriliyor. Bu antibiyotikler de aynı oranda denizin dibine çöküyor.
Deniz zamanla ölü bir göl haline geliyor. Daha önemlisi doğada doğal olarak yaşayan balıkların hiçbir hastalığı yokken, denizde yüzen antibiyotikleri onlarda kullandıkları için bu balıklarda da deformasyonlara sebep oluyor.
Bu çökelmelerle birlikte aynı zamanda kafeslerde hastalık sonucu ölen balıklar da dibe çöktüğü zaman dipte yoğun bir azot ve fosfor birikimi oluyor. Bu yoğun azot ve fosfor denizin dibindeki balıklar için gerekli olan çözünmüş oksijeni hızla tüketiyor.
Dolayısıyla zamanla denizi ölü bir göl haline getiriyor. Buna ekoloji biliminde ötrofikasyon deniyor.
Karadeniz’i seçmelerindeki en büyük neden Karadeniz suyunun temiz olması. Akdeniz’de Ege’de tüm koyları kirlettiler. Kirli denizde balık üretemezsiniz. Hala bir şekilde temizliğini koruyan Karadeniz, bu şirketler için bulunmaz bir nimet.
AKP ve onun yandaşları yüksek kar hırsı ile temiz bir yer bırakmamaya kararlı. Onlar kararlı ise bizlerin de en az onlar kadar kararlı olmamız gerekiyor. Çünkü bizlerin yaşayabileceği başka bir yer yok.
Şimdilik bu konuya böyle bir virgül koyalım.
6ve 7 Ocak 2022 de Trabzon’da görülecek bir yaşam alanı savunucusu olan ve bu uğurda polisin kullandığı gaz sonucu hayatını kaybeden Metin Lokumcu hocamızın mahkemesinde, bütün bu saldırıları hatırlayıp mahkeme önünde olalım. Orada olmak sadece aileye destek olmak demek değildir. Aynı zamanda yaşam alanlarına sahip çıkmak demektir.
Herkese mutlu yıllar dileyerek yazıyı bitireyim. Gelen yılın öncekilerden iyi olması için mücadeleyi daha da yükseltmek gerekiyor. Yoksa giden ve gelen arasında bizim için tek fark gelenin daha kötü olacağıdır.
Umudu diri tutmak için mücadeleye devam !