Birkaç yıldır köy enstitüsü konulu toplantılara fazlaca katılıyorum. Siz de fark ediyorsunuzdur, katıldıkça okuyorum, okudukça da yazıyorum. Toplantılar birbirine çok benziyor; bu söylediğim sadece içerik için değil, görünüm için de geçerli. Genellikle orta yaş üstü bir dinleyici toplamı İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Âli Yücel ve İsmet İnönü’nün posterlerinin asılı olduğu bir salonda konuşmacıları dinler. Tamam, Yücel’in ve Tonguç’un resimlerini anlamak zor değil, hatta onların resimleri bir görev olarak bile asılmalı ama İnönü’yü orada görmeyi hep yadırgarım. Evet, enstitülerin kuruluşunda oynadığı rol, verdiği destek herkesin bildiği ve saygıyla andığı noktalar ama 1946 yılındaki yıkıcı rolü de unutulmamalı bence.
Mustafa Gazalcı’nın Köy Enstitülerinin Meclis Süreci kitabını özellikle İnönü’nün konuşmalarını ve tavrını gözden geçirmek için okudum. Gerçekten de 1940 yılından başlayarak İnönü istikrarlı bir biçimde enstitüleri överken ve kendisinin iki büyük başarısından biri olarak gösterirken (diğeri çok partili yaşama geçiş) 1946’da Yücel’i bakanlıktan alıp, yerine Şemsettin Sirer gibi köy enstitüsü karşıtlığı bilinen birisini getirmesi ve yapılan kıyıma ses çıkartmaması kabul edilir bir şey değil. Sirer, “uygulamalarıma devam ederken beş yüz kişilik kadrodan dört yüz kişiyi ayırırken hiçbir taraftan güçlük görmedim, yardım gördüm” derken, bence durumu tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiş oluyordu. CHP ve İnönü bununla da kalmamış, 1947 yılında çıkarttıkları bir yasayla köy enstitüsü mezunu öğretmen ve eğitmenleri ekonomik açıdan da zor duruma sokmuşlardı. Biliyorsunuz, köy enstitülüler diğer öğretmenlere göre daha düşük maaş alıyordu. Bu yüzden hem geçimlerini sağlamaları hem de köylüye örnek olabilmeleri için kendilerine bir miktar toprak veriliyordu. Yeni yasayla bu topraklardan kişilerden satın alınmış olanlar, öğretmenlerden alınıp köylüye geri verilmişti. Üstelik bu tasarıya mecliste karşı çıkan da olmamıştı.
Yıllar sonra 1968’de CHP’li Nihat Erim’in “keşke köy enstitülerine kıyılmasaydı” sözüne karşı, Süleyman Demirel, “kendileri kıyıyorlar sonra da kıydık diye hayıflanıyorlar” diyerek haklı duruma geliyordu. Üstelik Demirel “1961’de iktidar oldunuz, neden geri getirmediniz?” diye sorarken de bence en doğru soruyu soruyordu. O zaman “Köy enstitüleri bize rağmen kapatılmıştır ve çok yazık olmuştur” diyen İnönü’nün samimiyetinin sorgulanması gerekir. Köy enstitülerinin kapatılmasında etkin bir rol oynayan Emin Soysal’ın iş işten geçtikten sonra 1958 bütçe görüşmelerinde enstitüleri övmesinden bir farkı yok bu durumun.
Köy Enstitülerinin Meclis Süreci kitabı sadece bunlardan ibaret değil elbette. 1914’de Kastamonu milletvekili İsmail Mahir Efendi’nin köy enstitülerini çağrıştıran ilginç bir öneride bulunduğunu, köy enstitüsü mezunlarının 30 yıl olan zorunlu hizmet süresinin 1940’da yasa meclise geldiğinde 20 yıla indirildiğini, 1951’de meclis gizli oturumunda askeri yargıç Şevki Mutlugil’in Hasanoğlan Köy Enstitüsü müzik salonunun çatısının orak şeklinde (!) yapıldığını açıkladığını, 1978’de Milli Eğitim Bakanı Necdet Uğur’un “kent enstitüsü” kavramını, sanırım ilk kez, kullandığını hep bu kitapta gördüm. Daha önce yayınlanan benzer isimli TBMM Bütçe Görüşmelerinde ve Şura Toplantılarında Köy Enstitüleri kitabını okumadım, yani karşılaştıramıyorum ama Gazalcı’nın kitabından çok yararlandığımı söylemeliyim.,
KÜNYE: Köy Enstitülerinin Meclis Süreci. Mustafa Gazalcı. Bilgi Yay., 2019. Etiket fiyatı 30 TL.
Neyse, İnönü’ye dönecek olursak Milli Şef İnönü ve CHP, köy enstitülerini kapatmakla kalmadılar; 1948’de Hacca gidiş yolunu açtılar, 1949’da ilkokullara din dersi konuldu, imam hatip okulları açıldı, iktidarı DP’ye devretmeden iki ay önce de 19 türbenin açılmasına izin verdiler. Kuran kursları yine bu dönemin ürünü. Yücel’in CHP’nin yarı resmi yayın organı olan Ulus gazetesinde yazdığı yazılara da son verildi.
Peki bu durumu başkaları nasıl değerlendiriyor? Biliyorsunuz, köy enstitüsü kitaplarının çoğunluğunu oradan yetişenlerin anıları veya bunların derlemeleri oluşturur. Bunlara değil de doğrudan değerlendirme yazılarına bakayım dedim. Böyle yazıları içerenler genellikle bir kitap olarak tasarlanmadıkları için bütünlükten yoksun oluyorlar, çok tekrara düşülüyor ama yapacak bir şey yok.
Önce kendisi de bir enstitülü olan, romancı Fakir Baykurt’un çeşitli yazılarını bir araya getiren Unutulmaz Köy Enstitüleri kitabını okudum. Baykurt daha başlangıçta “Bırakın sahip çıkmayı, İsmet İnönü kendisinden beklenen hakemliği bile yapmadı” diyerek düşüncesini söylüyor ve enstitülerden yetişen sanatçıları saydıktan sonra “yerine açtıkları imam hatip okullarından bir tek yazar şair çıkmadı” diyerek noktayı koyuyor.
Biliyorsunuz köy enstitülerinde genellikle cumartesi günleri eleştiri-özeleştiri toplantıları yapılırdı. Bence demokratik eğitimin olmazsa olmaz koşulu olan bu toplantıların bir benzerini de keşke İnönü yapabilseydi; en azından beraber yola çıktığı insanlarla.
Söylemezsem içimde kalacak, Tonguç’un bu özgün modeli dünyada daha fazla tanınmalıydı; Fakir Baykurt’ta böyle düşünüyor.
KÜNYE: Unutulmaz Köy Enstitüleri. Fakir Baykurt. Literatür Yay., 3. baskı, 2018. Etiket fiyatı 22.5 TL.
Mustafa Ekmekçi bir köy enstitülü değildi ama Cumhuriyet gazetesindeki sütununda en çok ele aldığı üç konudan bir tanesi bu olduğu için (diğerleri imam hatipler ve domuz üretimi) enstitülü sanılırdı. Ekmekçi, Öksüz Yamalığı kitabında köy enstitülerine değinen yazılarını toplamış. Şunları söylüyor: “Gerçekte köy enstitüleri, onu kuran CHP’nin iktidarında yine onun elleriyle kapatılır. DP’nin yaptığı sadece bu kapanışı yasallaştırmak olur. İkinci perde birincisine göre çok daha kısa sürer. Fazla tartışma bile olmaz.” Ekmekçi, Aziz Nesin’in “tekrar açabilirlerdi, açtırabilirlerdi veya açtırma girişiminde bulunabilirlerdi; yapmadılar” dediğini aktarır.
Yücel ve Tonguç, belki kibarlıklarından, açıkça eleştirmeseler de ikisi de kırgındı İnönü’ye. Yücel’in ölümünden bir iki ay önce, “Onu hiçbir zaman affetmedim, etmem de!” dediği ve 1960’ta Kurucu Meclis’e girmek istemediği, “Ne İnönü’nün karşısına geçer, seviyesiz politikacılık yaparım, ne de yanında yer alırım” dediği bilinmektedir. Tonguç da aile arasında “İnönü için politika her şeydir, politikasız yaşayamaz, politikada kalmak için her şeyi yapar” demiştir. Bence İnönü’nün “Gücüm yetmedi, elimden bir şey gelmezdi” söylemlerini pek dikkate almamak gerekir çünkü yıllar sonra CHP Genel Başkanlığı’nı Ecevit’e kaptırınca partisinden bile istifa edecek kadar tavır alabileceğini gördük. Aziz Nesin’in dediği gibi “Bir tane İsmet Paşa yok, birkaç tane İsmet Paşa vardır, bunu hesaba katmak lazım”.
KÜNYE: Öksüz Yamalığı Köy Enstitüleri. Mustafa Ekmekçi. Daha önce Çağdaş Yay. basmıştı, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınlarından 2009 yılında yeniden basıldı, yaygın dağıtımı yok, Vakıf’tan istenebilir. Etiket fiyatı 20 TL.
Fikret Madaralı köy enstitülerinde yöneticilik de yapmış bir öğretmen. Bulgaristan doğumlu. Burada öğretmenlik konusunda ilk eğitimini aldıktan Türkiye’de girdiği Darüşşafaka’da Nazım Hikmet şiirlerini okuyan öğrencileri polis gözaltına alırken, Madaralı tesadüf eseri kurtulur. Sosyalizan bir yanı olduğu, Tonguç Işığı kitabının her yerinde hissediliyor. Komünistler, Stalin, parti vs. hakkında kimseye söz söyletmiyor, savunuyor. İlk çalıştığı yer olan bir Karadeniz köyünde kooperatif kuruluşuna öncülük ettiği ve yol vergisini veremeyen köylülerin hapse girmesini engellemeye çalıştığı için hakkında soruşturmalar açılıp, cezalar verilirken yolu Tonguç’la kesişir ve Gazi Eğitim’e gelir. Sonrası artık köy enstitüleridir. Aslına bakılırsa, buralarda da ayrıksıdır. Pazarören Köy Enstitüsünde bazı öğretmenler, “Başımıza bela mı geldin be birader! Senin yüzünden saatinde derse girmek, iş alanlarına çiftliğe koşmak, gece gündüz çalışmak zorunda kalıyoruz” derler.
Tonguç’la beraber merkeze alınan sekiz kişiden biri olan Madaralı da İnönü’yü doğrudan hedef almaz ama kırgınlığı tüm kitap boyu hissedilir. Dedim ya, bunlar ince insanlar, benim gibi değiller.
KÜNYE: Öksüz Yamalığı Köy Enstitüleri. Mustafa Ekmekçi. Daha önce Çağdaş Yay. basmıştı, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınlarından 2009 yılında yeniden basıldı, yaygın dağıtımı yok, Vakıf’tan istenebilir. Etiket fiyatı 20 TL.
Feyzullah Ertuğrul köy enstitüsü mezunu bir öğretmen ve TÖS’ün genel başkanlarından. Köy Enstitüleri Sistemi ve Düşündürdükleri kitabında diğerlerine göre daha açık olarak ve işi bireysellikten çıkartarak yazıyor: “CHP, emperyalizmin dünya çapında tezgahladığı antikomünizm koşulları altında köy enstitülerinin varlığını tehdit ettiği hükmüne vardı…Köy enstitüsünü bünyesine kabul etmeyen ve etmeyecek olan iki siyasi eğilimden (CHP ve DP-AP) oluşan düzeni kavramak gerek……Devletin açtığı kurumların kiminde devletle çelişen sonuçlara da yol açabileceği kuşkusunun kapatılmalarında rol oynadığını düşünüyorum…27 Mayıs’tan sonra da köy enstitülerine dönüleceğini umduran tek belirti yoktu ortada”. Altına imzamı atarım.
KÜNYE: Köy Enstitüleri Sistemi ve Düşündürdükleri. Feyzullah Ertuğrul. 2001 de Güldikeni Yayınlarından çıktı ve sonra yeni yazılar eklenmesi düşünüldüğü için “1” ibaresi kondu. 2002’de yeni bazı yazılarla 2. baskıyı yaptı ancak devamı gelmedi. Bu baskı (189 sayfa) sahaflarda 6-15 TL arası. Sonra Doruk yayınlarından iki cilt ve yaklaşık 800 sayfa olarak basıldı. Etiket fiyatı 42+42=84 TL.
Belli ki bu konu bitmeyecek. İnönü’nün dış politikası ile köy enstitülerinin özgünlüğü okuma/yazma programımda var. Umarım sıkılmazsınız.