İşler istedikleri gibi gitmiyor. Kontrol altına almak istiyorlar. Tek kelime ile ihtiyaç bu ama olmuyor. Laik ve bilimsel eğitim talebiyle okullar boşalıyor, milyonlar Özgecan’ın katledilmesinin hesabını iktidarın kadın düşmanı politikalarına bağlıyor. Evlerine kapansın istenen kadınlar meydanları dolduruyor.
Meclis'te iç güvenlik paketi görüşmelerinde skandal üstüne skandala imza atıyorlar. Milletvekilleri tartaklanıyor, hastanelik oluyor. Meclis'te ve sokakta tasarıya karşı ortaya çıkan direnç, tasarı daha yasalaşmadan yürütmesinin mümkün olamayacağına dair kanaati güçlendiriyor.
Dış politikada fetihçilik üzerine bina edilmek istenen ataklık arayışı, IŞİD karşısında çaresizliğe, YGP karşısında utangaçlığa, Süleyman Şah Türbesi'nin yerinden alınıp Türkiye sınırına yakın bir yere taşınmasıyla mütevazı bir pozisyona dönüşüveriyor. Ne Eşmeler Köyü'nden mehter marşıyla çıkıp Suriye sınırını geçmek, ne de operasyondan sonra yapılan “Yeni topraklarımız oldu” açıklaması, durumu kurtarmaya yetmiyor.
Ellerinde kala kala, kontrol altına alamıyorlarsa en azından yapmış gibi olma, görüntüyü kurtarma, seçeneği kalıyor.
Çünkü Türkiye’de artık gerici dönüşümün kabullenilmesi ve hazmedilmesi, AKP eliyle kurulmak istenen rejimin kurumsallaşması mümkün değil. Türkiye’de, ne kadar süreceği sadece AKP’nin hamlelerine bağlı olmayan, toplumsal siyasi aktörlerin de müdahalelerinin sürecin gidişatında belirleyici olabileceği bir ara rejim oluştu.
Bu nedenle önümüzdeki dönem AKP açısından çok zor geçecek.
Hükümet bir taraftan muktedir olduğunu göstermek için gerektiğinde çılgınlık yapabileceği bir eşiği sürekli hissettirecek ve kapsayamadığı toplumsal kesimlerin üzerinde baskıyı eksik etmeyecek diğer taraftan da sürecin seyrinde yapısal kırılmalara neden olmayacak bir çizgiyi, kendi toplumsal tabanının algısında “makulü” temsil etmeye çalışacak.
Bu pozisyon, karşıtları için “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek”, yandaşlarına, müttefiklerine ve dış siyasi aktörlere “süreci kontrol ediyormuş” görüntüsü vermek olarak özetlenebilir.
Zorluk el nihai bu politikanın sürdürülemeyecek oluşu ile ilgilidir.
AKP bugün bu zorluğu görmekte ve “İki ileri bir geri” de olsa ilerlemeye çalışmaktadır.
AKP’nin ilerlemesini durdurmak, ara rejimin ne kadar süreceğini de belirleyecektir.
Solun alacağı pozisyon bu açıdan önemlidir ve yapılması gereken bellidir.
AKP’nin geri basması için gerekli siyasi cüreti göstermek, ileri çıkmasını engellemek için gerekli toplumsal direnci örgütlemek.
Koşar adım gerici bir rejim kurmaya girişenlerin, bugün “iki ileri bir geri” görüntü vermeleri önemsenmelidir. Hızı kesen HAZİRAN'dır. Gericiliğe karşı toplumsal dirençtir.
HAZİRAN şimdi her toplumsal siyasi gündemde hükümete “geri bas” diyen bir mücadele odağı haline gelmeli, AKP’nin gidişine damga vuracak bir halk örgütlenmesinin hakkını vermelidir.
HAZİRAN, Türkiye’nin geleceğidir. Türkiye’nin geleceğinin aydınlık olacağından şüphe edilmemelidir.