“Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir” (www.marxists.org/turkce/m-e/1845/tezler.htm) (Philosophers have hitherto only interpreted the world in various ways; the point is to change it) (www.marxists.org/archive/marx/works/1845/theses/).
Marks'ın 1845 tarihli, Feuerbach materyalizmine yönelttiği ve “notlar” biçiminde aldığı 11. Tez bu tezdir. Okuma yazma faaliyetinde bulunanların, kişiler, konular ve kitaplar üzerine, hızla böyle tezler, notlar aldıkları anımsanmalıdır. Vurgulmak gerekir, bu türden tez veya notlar, hızla, yoğun bir düşünce sonucunda alınır. Marks'ın bu türden başka “kenar notları”, boldur.
Bu anımsatmayı neden yapıyoruz, okuyucu anlayacaktır. Hızla yazılmış ve basılmamış notlar, hiç bir zaman o yazar ve düşündükleri hakkında kesin fikir elde etmemize izin vermez. Ama, genel olarak o anda neler düşünüldüğünü anlarız sadece.
Marks'ın yazmış olduğu 11 tezin ilk onu incelendiğinde, Feuerbach özelinde, materyalizm teorisinin “o güne dek” (hitherto ifadesi Türkçe çeviride yoktur) geldiği yeri kısaca özetler ve eleştirir. Eleştirinin özü, daha ileriye gidilememiş olmasıdır. Örneğin, Marks bu eski materyalizmin teorik ufkunun hala burjuva toplumu çerçevesinde kaldığını, toplumsal birey yerine tek tek burjuva bireyleri temel bileşen olarak gördüğünü, teorik ve bilimsel doğruluğun pratikten yalıtılmış biçimde, yani, skolastik, ele alındığını ve elbette, devrimci pratiğin değişim için önemini vurgulamaktadır.
Yukarıda bu tezlerin aynı zamanda “notlar” olduğunu özellikle belirtmiştik. Çünkü bu notlara bakan bir Amerikalı sosyolog, Marks'ı rahatlıkla bir “pragmatist” olarak görebilecektir. Ama daha önemlisi, 11.Teze bakan bir sosyalist, Marks'ın pratiği, devrimci eylemi, teorinin, devrimci teorinin önüne koyduğunu, esas olanın bu teoriler ve düşünceler değil, değiştirmek ve eylemde bulunmak olduğunu düşünecektir.
Bir de şunun için, “notlar” diyoruz, çünkü, Marks'ın ilk on tezden sonra son tezi, 11. Tezi yazması, diğer tezleri adeta gölgelemektedir. Daha da ötesi, yukarıda yazdığımız gibi, pek çok yanlış anlamaya açıktır. Üstelik bu yanlış anlamalara en çok Marks'ın bütünsel yapıtı karşıt durumdadır. Devrimci pratiği, genel olarak pratiği, teorinin, devrimci teorinin önüne ve üstüne koymak, her şeyden önce, teorik ömrü “eleştiriyle” geçmiş bir Marks'la uyumlu değildir. Böyle bir Marks'ın, Grundrisse'yi, Kapital'i yazması örneğin, düşünülemez.
Marks 11. Tez'de, “yorumlamak” ve “değiştirmek” kavramlarını sanki bir zıtlık ya da almaşıklık ilişkisi içinde düşünüyormuş gibi görünmektedir. Oysa, “yorumlamak” da, bizzat Marks'ın ilk on tezde vurguladığı gibi, sadece zihinsel bir faaliyet olmak zorunda değildir. Hele de, söz konusu tezin ikinci kısmında yer alan, “oysa sorun onu değiştirmektir” ifadesi, sanki, yorumlama “eylemini”, daha açık yazalım, devrimci teori ve felsefeyi hafife almayı salık verir gibidir.
Marks'ın, gelmiş geçmiş en iyi diyalektikçilerden biri olarak, teori (yorumlama) ile pratiği, devrimci teoriyle devrimci pratiği böyle bir zıtlık ve alt-üst ilişkisi içinde kavradığını düşünemeyiz. Sosyalist devrimin ve bu devrimin pratiğinin teoriyle başladığını ve teori tarafından yönlendirildiğini, sosyalist devrimin tarihte ilk defa, önceden planlanmış ve teorize edilmiş bir devrim olduğunu, bizzat Marks'ın kendi yaşamı gösterir. Teori ve bilim olmadan sosyalist devrimci pratik olanaklıdır, ama, bırakalım yeni toplumu kurmayı, mevcut olanın ilk başta yıkımını bile sağlayamaz. Sadece, kendiliğinden bir yıkıcı hareket olarak gelişebilir. Daha açık yazalım, sınıf hareketi, haritasız, pusulasız, lidersiz, öncüsüz biçimde gelişir.
Marks'ın 11. Tezi, öyle görünüyor ki, çok hızlı yazılmış bir nottur. İlk on tez ise, keşke gerçekliğin, hakikatin ve bilginin tek gerçek ölçütü olarak “pratiğin” kabul edildiği, emprisist ve “pragmatist” yanlış anlamalar izin vermeyecek biçimde yazılmış olsaydı. Öyledir demiyoruz, ama, öyle anlaşılmaya “müsait” olduğunu söylemek istiyoruz.
***
İdeolojiden politikaya XI, bir serinin son yazısı olmakla birlikte, aslında tüm Marksist çalışmalar, eylem ya da teorik düşünce, hep teori-pratik, ideoloji-politika ilişkisini devrimci yönde kurmaya yönelir. Her zaman, teori ve pratiğin birlikteliğinden, praksisten, söz ediyoruz. Ya da, ideolojinin politikleşmesi, politikanın ideolojiye dayanmasından. Bu kapsamda, Marks'ın 11. Tez'de ima edilen ya da anlaşılabilecek olanın tam tersi bir durumun gerçekliğe daha uygun olduğunu söyleyebiliriz: Bu da sosyalist politikada, teorinin pratiğe göre bir önceliğe sahip olduğudur. Bu önceliğin nedenleri olarak şunlar söylenebilir: 1) Sosyalist eylem ve sosyalist devrimci süreç, önceden teorik bir birikime muhtaçtır. Böyle bir eylem ve süreç, sosyalist mücadeleler ve sınıf hareketi tarihinin bir “bilincini”, “teorisini” gerektirir. Aksi halde, sosyalistler, burjuva politikasına mahkum olurlar; 2) Sosyalist eylem ve devrim süreci, Marks'ın “devrimci pratik” dediğidir, mutlaka sosyalist devrim teorisine sahip bir öncü, örgüt, lider kadrosu gerektirir; 3) Sosyalist eylem ve devrimci süreç, zorunlu olarak “planlı”dır. Önceden, en azından “taslaklara”, “eskizlere” sahip olmalıdır.
Elbette, teoriyle pratiğin birliğine vurgu yaparken, teorik bir politika eyleminden bahsediyoruz. Yoksa, eylem yaparken teori yapmayı, ya da teori üretirken eylem yapmayı değil. Her pratiğin geleceği için olduğu kadar, geçmişi için de teori yapılmaktadır. Eylem süreci aynı zamanda teorinin üretildiği süreç de olabilmektedir. Ancak, teori-pratik birlikteliğinde en ideal durum, devrimci bir partinin, “tarihsel bilinç” içinde, mücadele ederken geliştirdiği teori olsa gerek. Burada, Lenin'in ve partisinin “başarı” için kendilerini sürekli geliştirip düzeltmelerini, örnek olarak verebiliriz. Burada sosyalist bir “pragmatizm” elbete vardır. Ama, bu pragmatizmin pratik yönü, sınıf hareketi, diğer partiler ile emperyalizmin gelişimidir. Ve, devrim için düşünmek, teori kurmak, ve hep, ileriye gitmek her türden malzemenin kullanılmasıdır. En iyi örnek olarak hala Lenin ve Rus Devrimi'nin gelişimi önümüzdedir. Rusya kapitalist midir değil midir “teorik tartışması, sosyalist devrim pratiği olanaklı mıdır, değil midir sorusudur. Köylüye toprak tartışması, devrimin ne kadar demokratik devrimi içine alacağı tartışmasıdır. Kendi kaderini tayin hakkı, liberal bir ilkedir, ama, bu teorik tartışma, uluslar ve halklar sorunun sosyalist devrimin bir aracı, malzemesi olup olmadığı gibi “pratik” bir sorunla ilgilidir. Emperyalizm hakkında “teorik” tartışma, emperyalist ülkeler arası ilişkileri ve aralarındaki çelişkiyi görmek gibi bir “pratikle” ilişkilidir.
Bu türden teorik tartışmaların “politik pratik” için, devrim stratejisi için önemini, kendi sosyalist hareketimizi tarihinden de biliyoruz. Osmanlı toplum düzeni üzerine 1960 sonrası yapılan “teorik” tartışmalar, sosyalist devrim, burjuva demokratik devrim ilişkisini çözmek amacıyla yapılmıştı. İşçi sınıfı partileri mi, burjuva demokratları mı öncü olacak tartışmalarını çözmek içindi. Daha pek çok pratik sorun için, Osmanlı'nın Bizans'tan ne kadar etkilendiğine kadar tartışmalar ayrıntılı yapılabiliyordu.
Öyle görünüyor ki, teoriyle pratik, devrimci hareketin gelişmesine göre, birbirlerine öncülüğü, önceliği kaptırabiliyorlar. Bilindiği gibi, geri çekilme anlarında, teori ve felsefe yapmak ileri için zorunluluktur da. Ya da tersi; devrimci politikanın en kızgın dönemlerinde, oldukça pratik düşünmek, teorik tartışmaları geri plana atmak gerekir. Çünkü, yemek yerken teori yapılamayacağı gibi, teori yapılırken de yemek yiyemeyiz.
***
Teori pratik ilişkisinde Marks'ın Feuerbach üzerine tezlerinde oldukça çok sayıda ve çetrefil sorun vardır. Örneğin, Marks'ın gözardı ettiğini düşündüğümüz, “bireyle” ilgili durum. Sosyalist teori, sadece sınıf pratiğinden değil, teorisyenlerin bizzat kendi yaşam pratiklerinden de etkilenir. Tek bir örnek, bizzat Marks'ın kendi yaşamı, yaşamsal pratiğidir. Şöyle in retrospect sorular soralım ve düşünelim: Marks doktora sonrası üniversitede bir pozisyon elde edebilseydi? Marks genç yaşta sürgüne gitmeseydi? Marks 1848 devrimlerinden sonra İngiltere'ye yerleşmeseydi? Neler değişirdi, bize bıraktığı teorik pratikten?
Marks Feuerbach üzerine tezlerinde, notlarında, pratikten kopuk yapılan teorik doğruluk tartışmalarını skolastik görmektedir. Skolastik açmaza düşmemek için elbette, pratikle ilişkili teoriden yanayız. Ancak, yukarıda kısaca belirttiğimiz nedenlerle, sosyalist devrimci pratikte, teorinin pratiğe kesinlikle bir önceliği ve öncülüğü bulunmaktadır. Bu pratikle ilişkiyi gözardı etmek değil, pratiğin mutlaka teorik olması gerektiğini söylemektir.
İdeolojiden politikaya XI'i şöyle bitirelim:
Teori-pratik ilişkisinde teorinin zorunlu bir önceliği ve öncülüğü varsa, ideoloji-politika ilişkisinde de, ideolojinin zorunlu bir önceliği ve öncülüğü bulunmaktadır.
***
Son olarak: Marks'ın Feuerbach üzerine 11.tezi yazılmasaydı, bu yazı da sanırım yazılmazdı ya da yazılamazdı.
Oldukça teorik bir pratik.