Haziran’da Bir Fidan: Berkin Elvan (*)

Çocukluğumuz, insanlığımızın ana yurdu uzun zamandır büyük bir saldırı altında.

Kendi geleceklerini çocuklukla ilgili tüm alanların tanzim edilerek zapturapt altına alınmasında, kendi anlayışlarına uygun bireyler yetiştirilmesinde gören siyaset odakları, en başta da muktedirler, tüm toplumu daha parmak kadarken ayrıştırıp bölüyorlar.

Çocukların “küçük yetişkinler” olmadığını idrak edemeyen otoriter zihniyet sahipleri, çocukların da kendileri gibi düşünmesini, okul ve oyun arkadaşlarını birer hasım, geçilmesi, yenilmesi gereken rakipler olarak görmesini istiyorlar. İktidarlar değişiyor fakat çocukların iktidar karşısındaki konumları değişmiyor, olan çocukluğa oluyor.

Çok değil bundan beş yıl önce, bir kız çocuğu, 13 yaşındaki Ceylan Önkol, Diyarbakır’ın Lice kırsalında, hayvanlarını otlatırken karnına isabet eden bir havan mermisi sonucu hayatını kaybetmişti. Ondan önce, 2004 yılında, Uğur Kaymaz adlı bir çocuk, evlerinin önünde babasıyla birlikte, tam on üç kurşunla öldürüldüğünde henüz 12 yaşındaydı. Her ikisinin de failleri meçhul kaldı. (1)

Ötekileştirme, kendi gibi düşünmeyeni, kendi gibi olmayanı düşman görmekten besleniyor. Bütün kötü niyetlerini, rant çeteleriyle olan ilişkilerini din perdesi ardına gizleyenler, toplumsal ayrışmadan da güç alan bir siyasal projeyi hayata geçiriyorlar. Dindar nesil yetiştirmek hedefi yetmiyor, kindar nesil yetiştirmek istiyorlar. Yeni muktedirlerin rahle-i tedrisinden geçerek eli silah tutacak kadar büyümüş olan çocuklar, hele ki “devlet” olduklarında, karşı mahallenin çocuklarını hiç acımadan, hedef gözeterek vurabiliyorlar.

Berkin Elvan, böyle bir iklim zehirlenmesi içinde, adam öldürme kastıyla, hedef gözetilerek vuruldu. Vuran polise sosyal medya üzerinden “eline sağlık” mesajları gönderenler oldu. Ülkenin Başbakanı 14 yaşındaki bir çocuğu “teröristlik”le yaftalayarak mezarına karanfil ve misket bırakan acılı anneyi miting meydanındaki “dindar ve kindar” taraftarlarına yuhalattı. Yuhalayanlar arasında çok sayıda anne ve baba da vardı!

Bir kez daha gördük ki, insanlığımızı kaybettiğimiz yer, çocukluğumuzu kaybettiğimiz yerdir. Kara vicdanlı, baktığı her yerde hasım gören bir zihniyet, yeni açılmış mezara usulca bırakılan misketlerin, oyun oynamaya doyamamış kara kaşlı bir çocuk için olduğunu anlayamaz. Camdan misketleri sapana yerleştirilmeye hazır demir bilyeler olarak görür. Sorunun çetrefilleşerek kırılganlaştığı yer ise ayrımcılığa maruz kalan, kendini saldırı altında hisseden çocukların da bir süre sonra misketi demir bilye olarak görmeye zorlanmasıdır.

Çocukluğumuz saldırı altında!

Bir çocuk, tek bir çocuk bile varlıksal bütünlüğünü kaybettiğinde bir toplum eksikli hale gelir, saflığını yitirir.

Eksiğiz. Hem de çok!

Berkin ölümünden sonra hazırlanan bir klipte gülümseyerek bize bakıyor.

Koyu siyah zemin üzerinde aydınlık bir bahar sabahı gibi duruyor.

Neden öyle göründüğünü, gülüşünün neden aydınlık bir bahar sabahını çağrıştırdığını görüntü flulaşarak kaybolduğunda daha iyi anlıyoruz.

Karanlıktayız!

Aklımda mahsus mahal günlerimizden kalma birkaç dize:

Karanlıkta gülümsedi bir adam (2)

Düzeltiyorum;

Karanlıkta gülümsedi bir çocuk

Belki çünkü karanlığı görmüştü

Belki çünkü karanlıkta görmüştü

Dipnot

(*) Bu yazı, Haziran 2014 tarihinde Ayrıntı Yayınları tarafından basılan “Haziranda Bir Fidan” kitabında yayımlanmıştır.

1. Berkin Elvan’ın bir gaz fişeği ile vurulmasının üzerinden sekiz yıl geçti. Adalet tecelli etmedi. Katili halâ aramızda. Berkin’den sonra naaşı günlerce buzdolabında bekletilen, koyun otlatırken öldürülen, üzerinden panzer geçirilen başka çocuklar oldu. Onlar için de adalet tecelli etmedi. Çocukların ve çocukluğun öldürüldüğü bir yasak ülke halâ bu memleket. Yara kanamaya devam ediyor...

2. Yannis Ritsos: “Karanlıkta gülümsedi bir adam / belki çünkü karanlığı görmüştü / belki çünkü karanlıkta görmüştü”. Çeviri: Özdemir İnce.