Birleşik Haziran Hareketi'ne katılmış. Büro çalışanı. Sultan’ın Sarayı tepesini attırmış.
Ona göre saray ne beton, ne demir ne de başka bir şeyden yapılmış. Üst üste dizilmiş ayakkabı kutularıymış sarayın tuğlaları. Madenci babasının lastik ayakkabıları gibi ayakkabılar fırlatmaya başladığında yoksul halk, yıkılacakmış saltanatları.
Bir diğeri Hatay’lı, IŞİD’çilerin palaları da, ABD’nin bombaları da canından bezdirmiş.
“Kendi yurdumda özgürce, komşu halklarla kardeşçe yaşamak için iş başa düştü” diyor. Ona göre ABD belasından kurtulmakmış içeride kardeşliğin teminatı ve kafa tutmak şeytanın büyüğüne birleştirebilirmiş ancak halkları.
Diğeri, Milli Eğitim Müdürlüğü önünden gelmiş yeni, çocuğunun okulunda imam hatip sınıfı açılan bir veli. Demişler ki; “ilkokullarda fen laboratuvarlarına, beden eğitimi salonlarına, resim, müzik atölyelerine gerek yok.” Sonra da o odaları da alıp imam hatibe katmışlar. Siz diyor; “ilkokullarda fen laboratuvarına ihtiyaç yok denilen, resme, müziğe ihtiyaç yok denilen bir milli eğitim düşünebiliyor musunuz? İlkokula laboratuvar israf, anasınıfına giden öğrenciye türban takmak, din dersi almak farz. Sonra da gelsin fıtrat açıklaması, gelsin kadınla erkek bir olur mu vaazı.”
Ben diyor; “laikliği sokakta bulmadım. Çocuğuma karşı sorumluluğum gereği Haziran’dayım.”
“Şunu da kabul edelim” diyor üniversiteli olanı; “Kolaycılık işe yaramıyor! Kolaycılık, ülkeyi tam bir açık hava tımarhanesine çeviren AKP iktidarı karşısında bizi çaresiz bırakıyor. CHP’ciliğe nasıl bel bağlanır?” diye soruyor, “imkânsız!” Zira Haziran Direnişi’nde halk AKP’yi var gücüyle sallarken, CHP’nin sınırları bariz olarak ortaya çıkmış. Yerel seçim arifesinde AKP’ye teslim olarak, dinselleşmeyle uyum arayışına girmiş. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a adaylık yolunu açarak AKP iktidarının ömrünü uzatmış. Bu kolaycılık karşısında elimizdeki en önemli ve geleceğe dair umut vaat eden deneyim, Haziran direnişiyle halkın AKP iktidarını var gücüyle sallamasıymış.
Başladığımız işi bitirmek, kaldığımız yerden devam demek için Haziran’a katılmış.
Bir başka üniversiteli giriyor söze; “Bu AKP’yi başımıza musallat edenler, Ortadoğu’da sömürünün önünü, dinciliği koçbaşı gibi kullanarak açmayı öngören emperyalistlerdi. AKP’den kurtulmayı başa yazalım ama bunlardan kurtulacağız diye de emperyalizmden ya da sermaye sınıfından, gericiliğe karşı müttefik çıkabileceği zokasını yutmayalım.” diyor. Majestelerinin muhalefetinden o da bıkmış, halk kendi seçeneğini yaratmalıymış. Halkın seçeneği için Haziran’a katılmış.
Eser Hanım‘ın sesi çıkmıyor fazla, o Haziran’da Gezi’ye gidip çocuklarının önünde polise karşı el ele barikat kurmuş annelerden. Elleriyle yaptığı börekleri liselilere dağıtmakla meşgul. Böreği görünce atlıyor liselilerden biri; “Mustafa Keser’in değil, Eser annenin askerleriyiz!”
İlk kez yan yana geldik. Birbirimizi sanki yıllardır tanıyoruz. Konuşacak, söyleyecek, yazacak çizecek çok şey var. Fakat dışarıda henüz tanışmadığımız onlarca, yüzlerce, binlerce yol arkadaşımız var. Haziran’da birleşecek bir halk var. Önceliği onlara ulaşmaya veriyoruz.
Hem Türkiye’de öyle çok beklenecek bir durum olmadığını gördüğümüzden, hem de şöyle bir kendimizi gösterdiğimizde, Haziran’ın ne kadar gerçek bir toplumsal desteği olduğunu dost düşman herkesin anlayacağını bildiğimizden…
Seçenek başka nasıl yaratılır ki?
Harekete geçiyoruz.