Teşbihte (benzetmede) hata olmaz denir ama her teşbih de içinde bir kavramsal veya olgusal hatayı da barındırır. Hele bir de yalancılıklarıyla meşhur, başta din olmak üzere bütün duyguları sömürmekten imtina etmeyen İslamcı siyasetin elinde öyle bir pespayeleşir ki, Srebrenitsa gibi yürekleri yakan bir soykırımın bile istismarı arsızca, utanmazca yapılır.
Yalan haber yapmakta ve yaymakta İslamcıların eline kimse su dökemez: Maraş’ta 1978’de camiye atılan bomba mı dersiniz, Kabataş’ta taciz edilen başörtülü bacımız mı, yoksa Çin’de soykırıma uğrayan Uygur Türkleri mi? İslamcıların yalan haber üretme ve yaymada oldukça zengin ve geniş bir portföyleri var. Bu sayfalara sığmaz…
Bu konuda İslamcılarımızla yarışabilecek bir de Çetnikler (paramiliter Sırp milliyetçileri) var. 1992-95 Bosna Savaşı’nda Sırp milliyetçilerinin etrafa saçtığı, üstelik böyle sosyal medyadan falan da değil, direkt TV ve gazetelerden yaydığı yalan haberler de bizim İslamcılarınkiyle boy ölçüşebilir nitelikte. Aralarında oldukça fantastik kurgular var. Mesela Bosna’da, Prijedor’da Sırp kadınlara kısırlaştırıcı iğne vuran Boşnak doktor gibi. Ya da Saraybosna hayvanat bahçesinde vahşi hayvanlara yem olarak verilen Sırp bebelerle ilgili haber gibi. Bu tarz yalan haberler özellikle Bosna Savaşı’nın hemen öncesinde Sırp medyasında geniş yer buluyordu. Dahası ortalama vatandaş da bu yalanlara inanmıştı. Bu sayede Belgrat’ta savaş karşıtı gösterilerin sönümlenmesinde medya cephesindeki savaş kazanılmıştı. Ortalama bir Sırp, Saraybosna’da İslamcıların bir hükumet kurduğuna, Bosna’daki Sırpların kıtır kıtır kesildiğine inanmıştı bir kere.
Aradan çeyrek yüzyıl geçtikten sonra yalancılık, riyakârlık internetle beraber farklı bir görünüme büründü. Eskiden bir yerlerden para desteği, ya da başka teşvikler alıp da yalan haber yapan onursuz gazetecilerin yerini, gördüğü her şeyi paylaşan, bu işi beleşe, üstelik de çoğunlukla farkında olmadan yapan milyonlarca sosyal medya kullanıcısı aldı.
“Sosyal medya cahilliği” çağımızın çok ciddi bir sorunu.
“Sosyal medya cahilliği”ni bilerek tırnak işareti içinde kullanıyorum. Cehaletten farklı bir şey. Örgün eğitimde alınan diplomalarla herhangi bir mantıksal ilişkiye sahip değil. Örneklendirmeme gerek yok sanırım. Bu yazıyı okuyorsanız zaten muhtemelen haber kaynaklarınız çoğunlukla çevrimiçi haber portallarıdır. Sizlerin de üniversite mezunu arkadaşlarınızın, hatta doktorası olan tanışlarınızın düşünmeden paylaştığı saçmalıklara şahit olup saçınızı başınızı yolduğunuz olmuştur. Geçtiğimiz hafta Halep mevzusunda da benzer bir durumla karşı karşıya kaldık.
Türkiye’de havuz medyasının durumu malum. Cihatçılar Halep’te yenildikçe çılgına döndüler ve yalan haberde sınır olmadığını bize kanıtladılar. Körfez Savaşı’nda doğru haberin adresi olan Al Jazeera’nın düpedüz bir yalan haber makinesine dönüştüğüne şahit olduk. Halep’le ilgili haberlerin, paylaşılan fotoğrafların yalan olduğu, kurmaca olduğu birer birer açığa çıktı ama ne gam! Fotoğraflar sosyal medyada yayılmıştı bir kere.
Fakat artık her şey eskisi kadar da kolay değil. Yalancının mumu yatsıya kadar değil, “fact checking”e kadar yanıyor. “Fact checking” aslında gazeteciliğe özgü bir kavram. Sözlük anlamı “olgu kontrolü”. Bir haberin başka kaynaklardan doğrulanması anlamına geliyor. Ama günümüzde, yani “post-truth” (gerçek-sonrası) çağında sosyal medyada yayılan paylaşımların gerçekliğinin kontrol edilmesi anlamına da geliyor. (1) Küresel ölçekte sosyal medyada yayılan paylaşımların gerçekliğini sorgulayan “fact checking” siteleri gittikçe daha da yaygınlaşıyor. Türkiye’deki teyit.org bunlardan biri. Hatta Facebook bile bilgi kirliliğine karşı önlemler almaya başladı. (2) Günümüz koşullarında, yalanın iktidarında “Gerçeğin peşinde koşmak” en ahlaki, hatta en devrimci eylem. Gerçeği ne kadar ararsak, o kadar insanız. İleri Portal’ın mottosunun “gerçekler devrimcidir” olması tesadüf değil elbette.
Halep yalanlarını ifşa ettikçe bu sefer de başka bir âlemde buluyoruz kendimizi: Ne Esatçılığımız, ne de Rusçuluğumuz kalıyor. Biz buna alışkınız gerçi. Afganistan’da işgalci, Irak’ta Saddamcı, Libya’da da Kaddafici olmamış mıydık zaten? Asıl şaşırtıcı olan, bilime inanan, aydın kategorisinde değerlendirdiğimiz insanlardan benzer tepkiler gelmesi. Ortada ciddi bir epistemolojik sorun var: Halep yalanlarını ifşa etmek, bir diğer deyişle bir iddianın yalan olduğunu, kanıtların düzmece olduğunu göstermek, karşı tarafın propagandasını yapmak anlamına gelmiyor. Öyle olsa, yalanları ifşa etmek yerine örneğin; “Gözyaşları içinde Suriye Ordusu’nu karşılayan Halep halkı” ya da “Halk Halep’te havai fişeklerle Suriye Ordusu’nu karşıladı” temalı videoları paylaşırdık. Kaldı ki, Afganistan, Irak ve Libya tecrübelerinden sonra “ÖSO adam kesiyor ama Esat da demokrat değil” ya da “Ne ÖSO ne Esad” tarzı sorumsuzca bir şımarıklığın ciddi bir aymazlık olduğu aşikâr.
Yalanlar ifşa edildikçe bu sefer de Srebrenitsa soykırımı gibi kötülüğün simgeleştiği, yürekleri burkan, siyaset üstü olayların istismarı başladı. Halep ve Srebrenitsa arasındaki olgusal, tarihsel, siyasal farklılıklar göz ardı edilerek Halep’in yeni bir Srebrenitsa olduğu vurgusuyla paylaşımlar kapladı her yeri. Aymazlığın ve ahmaklığın sınırı bu mudur acaba? Srebrenitsa’da katledilen on binlerce silahsız siville, dört senedir bıçakla boğaz kesen, kadınları pazarlarda satılığa çıkaran, hatta sivilleri canlı kalkan olarak kullanan barbarlar bir tutuldu.
2011 yılında Sırbistan Devlet Televizyonu RTS, 1990’lı yıllarda Bosna Savaşı hakkında yaptığı yalan haberlerden dolayı özür diledi. Bosnalı gazeteci Boro Kontiç’in hazırladığı, Bosna Savaşı sırasında yalan haberleri hazırlayan gazetecilerle yapılan röportajların da yer aldığı ve 2011 yılında Saraybosna Film Festivali’nde gösterime giren “Godine koje su pojeli lavovi” (Aslanların yediği yıl) başlıklı belgesel film ders niteliğindedir. Belgeseli izleyenler bir gazetecinin nasıl zavallılaştığını gördü. Elbette ki hepsi çok pişmandı, hepsi özür diliyordu. Bazıları ise küstahça hâlâ yaptığı düzmece haberlerin arkasında duruyordu.
Halep’i cehenneme çeviren cihatçıların özür dilemelerini de beklemek saflık olur. Bu yalan haberleri paylaşmaktan çekinmeyen “sosyal medya cahilleri”nin patolojik bir inatla özeleştiri ya da özür mekanizmalarını işler hale getireceğini beklemek de biraz iyimser bir hayal gibi. Ama gerçeği arayanlar cesaretini kaybetmemeli. Bu cehalete karşı elimizdeki tek silahımız “gerçekler”. “Gerçekler devrimcidir”, devrimciler de “gerçek arayışı”nın yılmaz neferleridir.
Özgür Dirim Özkan’ın İleri Haber'den önce yayınlanan yazıları için:
http://yugoslavyayazilari.blogspot.com.tr/
Bazı yazıların İngilizce çevirileri için:
http://lettersfromyugoslavia.blogspot.com.tr/