Ülke gündemi o kadar seri biçimde değişiyor ki, gün içinde birden çok başlığı tartışmak, yorumlamak ve paylaşmak gereği hissedebiliyoruz çoğunlukla.
Kent gündemlerinin de bundan pek farkı yok. Yerelliklerde baskın siyasi eğilimleri temsil edenler, gerçeklerin üzerini bir kez daha örtmek için rahatlıkla suni gündem yaratıp, halkın gözünü perdeleme başarısı gösterebiliyorlar.
Tüm bunların yanı sıra kişisel gündemlerimiz de, çokca zaman bizleri düşünce karmaşası içine itebiliyor. İşte, öylesi karışık gündemlerden birini yaşadım bu hafta sonu.
Gençliğin ‘’başkaldırıyoruz’’ sloganıyla binleri FKF’nin İstanbul Harbiye’deki Açıkhava buluşmasına çağırdığı yoğunlukla geçen bir haftanın sonunda, biliyordum ki, Soma’da geçen yıl maden cinayetinde yaşamını yitiren 301 madenciyi anmak için onların acılı ve direngen aileleriyle HAZİRAN’ın buluşması olacak, sorumluların cezalandırılması için bir kez daha Soma Meydanı’ndan haykırmalar yükselecekti.
Bu durum, gündem karmaşası içinde umudumu tazeliyordu…
Ötesinde, umudumu taze tutacak, (gündem karmaşasına rağmen) sadeleşmeyi sağlayacak başka bir etkinliğin de heyecanını yaşıyordum.
Gazetecilikte, mesleğini geliştirmesine katkı sunmaktan onur duyduğum Levent Altun kardeşimin, ikinci kitabı ‘’Kaçış Noktası’’nın Gebze’de tanıtım toplantısı vardı. Gittim, katıldım, sadece onunla değil, eski ve yeni okurlarımla, kitap dostlarıyla ve kısa buluşmaların keyfini çıkartmak için etrafımızı saran çok sayıda insanla birlikte görece bir mutluluğu paylaştım.
Ama, aklım İstanbul’daydı…
HAZİRAN saflarında ortaklaştığımız ÖDP üyesi 26 yaşında bir genç olan Bahadır Grammeşin, bıçaklanarak öldürülmüştü. Acıyı ve hüznü tarif edecek kelime bulamıyorum.
Derken, aklımda, Bahadır Grammeşin’in annesi geldi. Oğlunun haince öldürülmesi, bir Anneler Günü öncesi onda nasıl bir acı ve hüzne yol açtı, tahmin edilebilir mi ?
Bunu düşünürken, kendimi tutamaz hale geldim. Gözyaşlarımı, en yakınımdakilerden gizlemeye çalıştım, sanırım bunda biraz da başarılı oldum.
Ama, içime düşen kor alev sıcaklığını halen koruyor…
Bir de gülümsemem var tabi ki…
Gece saatlerinde, 12 Eylül faşist cuntasının lideri Kenan Evren’in, 3 yıllık kabir azabının sona erdiği ve dünya değiştirdiğinin haberini aldım.
Üzüldüm, ama hesap verdiğini göremeden dünya değiştirip bizlerden kurtulduğuna üzüldüm.
Neyse ki, yaşını büyütüp de astırdığı Erdal Eren’in yanı sıra Necdet Adalı’ya, Serdar Soyergen’e, Veysel Güney’e, Ahmet Soner’e, Kadir Tandoğan’a, Mustafa Özenç’e, Seyit Konuk’a, İbrahim Ethem Coşkun’a, Necati Vardar’a, Ramazan Yukarıgöz’e, Ömer Yazgan’a, Erdoğan Yazgan’a, Mehmet Kambur’a, İlyas Has’a, Hıdır Aslan’a, Ali Aktaş’a hesap verecek öncelikle…
Gündemin bu kadar hızlı değişimi, acısı ve karmaşası içinde, bu olay beni neden gülümsetmesin ki ?
Geceden sabaha günün ağırlığı yine üzerime çöktü…
Nasıl çökmesin, bu yazıyı okuduğunuzda ülkemizde milyonlarca insan Anneler Günü’nü kutluyor olacak.
Kutlama lafının bile ağır geldiği kısa geçmişi anımsayınca, aklıma kendi anamla birlikte Sayfı Sarısülük, Emel Korkmaz, Emsal Atakan, Hatice Cömert, Fahriye Yıldırım ve Gülsüm Elvan geldi.
Onlar, öz çocuklarını daha güzel bir dünya düşüyle yaşarken HAZİRAN direnişine emanet ettiler. Ama, artık milyonlarca genç insanın annesi, can dostudur hepsi.
Bir de, oğlunun yokluğuna dayanamayıp yaşamını yitiren Fadime Ayvalıtaş var.
Bir de, çocukları kayıp olduğu için yıllardır arayışını sürdüren Cumartesi Anneleri var. Onlarla birlikte mücadele ederken yaşamını yitiren anneler var, Berfo Ana var.
Hepsinin ellerinden öpüyor, yüreklerine gömdükleri oğul acısını bir ömür boyu paylaşma sözü veriyorum.
İşte benim hafta sonundaki gündem karmaşası içinde düşündüklerim ve yaşadıklarım. Bir çoğunu sizlerin de paylaştığına eminim.
Daha çok sadeleşerek yaşadığımız bir Türkiye özlemini yaşama geçirmek için adım atarken ‘’BU DAHA BAŞLANGIÇ, MÜCADELEYE DEVAM’’ sözü verdik. Bunun için, HAZİRAN’ın ateşini olabildiğince çok yakabilmeliyiz ki, özlemini duyduğumuz başka alemi kendi ellerimizle yaratma sürecini kısaltalım…
Kararlılıkla…