“Bugün Merkez Bankamız aslında Merkez Bankası bağımsızdır diyoruz, Merkez Bankası merkez bankalarının FED'den de bağımsız olabileceğini de gösteren bir adım attı. Bütün dünyada özellikle gelişmekte olan ülkelerde FED'le bağımlılık tartışılırken bugün Merkez Bankamız pozisyonunu korudu.”
Yapısal olarak dış sermaye akımlarına aşırı bağımlı bir ülkende, işlerin TL ile veya riyalle değil dolarla döndüğü koşullarda “bağımsızlık” tartışmasına yeni bir soluk. Adam Vaşington’da doların fiyatını yükseltiyor, sen yüzde 10 enflasyon, yüzde 7,5 gösterge faiz, yüzde 11 piyasa faiziyle bağımsızlık şarkıları söylüyorsun!
Yiğit Bulut sıradan bir kişi değil. Kendisi RTE’nin danışmanlığını, daha ötesi stratejistliğini ve ekonomi konusunda da başdanışmanlığını yapıyor. Şayet sıradan bir kişi olsaydı, kahvehanelerde sıkça duyabileceğiniz şu ifadelere “evet Türkiye’de bu tarz düşünen, sohbet eden bir kesim var” der geçerdiniz:
“Petrol ve gaz fiyatlarında düşüş devam ederse 38 dolarlık fiyat 20-15 dolara giderse Rusya gibi ülkede sosyolojik düzenin bozulacağını görüyor musunuz?... Stalin'in yaptığı katliamları hatırlatıyor. Türkmen katliamı ısrarı, bize geçmişteki kötü anıları hatırlatıyor. Bu sıcak çatışmaya dönmez. Önümüzdeki süreçte yüksek tansiyon devam edecek… Son birkaç günde Katar alternatifi konuşuluyor, İsrail'le ilgili bazı projeler konuşuluyor, TANAP projesiyle Azeri ve Türmen gazı. Türkiye'nin alternatifi var. AB'nin alternatifi ya Rusya ya da Türkiye üzerinden geçmek…Rusya'nın Türkiye'den başka besin ihtiyacını alacak bir kapısı yok…1854-1876 arasında Ruslar yüzünden borçlanma yaptık. Osmanlı'nın sonunu getiren borçlanmalar.”
İfadeler Star gazetesinin Bulut’un bir ekonomi haber kanalına verdiği röportaj üzerine yaptığı haberden alınma. Gerçek sözleri kısmen kağıda geçirildiğinden farklı olabilir. Ama bu 7-8 cümleden bir tanesi doğru olsa bile durum vahim. Bu ifadeleri okuyunca çocuklarımızı düşündüm, güzel bir gelecek hazırlamaya çabaladığımız, bizim yaşadığımızdan biraz daha insanca bir hayat yaşayabilseler fazlasıyla mutlu olacağımız çocuklarımızın geleceği, memleketi…
Bahsedilen ülke, bir nükleer güçtür. Zamanında Hruşçov’un, arkasına NATO’yu alıp çok dayılanmaya alışan hariciyecilerimize laf arasında “bu arada o Türkler de fazla konuşmasınlar, tüm uçaklarımı kaldırıp üzerlerine uçurursam gökyüzünü göremezler” dediği rivayet edilir. Tabii pek ayıp etmiştir ama az biraz tarih bilgim, bizimkilerin de bu tehdidi hak etmiş olabileceğine işaret eder.
Teknik olarak konuşmak gerekirse, Rusya, dünyanın en gelişmiş savaş uçaklarını, hatta NATO’nun “iftihar’ projesi F-35’e rakip olabilecek bir uçağı seri olarak imal etme, gezegenlere sonda gönderme, Hazar Denizi’nden Suriye çölüne nokta atışı yapabilme, F-16 filosuna sahip bir NATO ülkesine Suriye hava sahasını kapatabilme kapasitesine sahip bir ülkedir.
İktisadi olarak konuşursak, bir ayıdan daha tehlikelisi yaralı bir ayıdır. Evet petrol yarıya düşünce yaralandı ama Rusya bir demokrasi değildir ve toplam geliri düşünce askeri harcamalarını azaltmak zorunda olan bir halkçı rejim hiç değildir. Onun da sarayı ve sefalete düştükçe Çarlık rüyalarına oy veren kafası karışık emekçi kitleleri vardır.
Döşerim Katar’dan Arap çöllerine boruyu, veririm Merkel’e gazı, keserim Rusya’nın mandalinini, zaten Azeriler de ihtişamımı görünce bir gecede sırtlarını dönüverirler yüzyıllık müttefiklerine, gelsin 2023…
Oldu.
Bu Türkiye’yi savaşa itme oyunu. Bu oyununun “stratejisti”nin, eğer tam cahil değilse, savaştan bir çıkarı var. Bu oyunun sahibi, Saray için ülkeyi nükleer güce sahip bir devletle, bir gece ansızın “savaş sebebi” sayabileceği hatlar üzerinden, cephe hattına yerleştirerek önem kazandırmaya çalışmakta. Veya Yiğit Bulut’un işine son verilecek…