Çocukluğumun en büyük antikomünizm geyiği, evinize girdiğinizde portmantoda asılı olan fötr şapkanın varlığıydı. Bu durum o an içeride eşinizle beraber başka bir adamın olduğu konusunda size yapılan bir uyarı olup, sizin de yapmanız gereken sessizce evinizi terk edip, daha sonra gelmenizdi! Elbette bu komünist ülkeler için geçerliydi. Bizim ülkemiz komünist olmadığı için sıkıntılı bir durum yoktu, uyanık olmak yeterliydi.
Ayrıntıları nedense konuşulmuyordu. Örneğin, fötr şapkası olmayanların durumu ne olacaktı? Diğer şapka türleri neden kabul edilmiyordu? Kadınlarda fötr şapka yaygın olmadığına göre onlar ne yapacaktı? Portmantoda şapka gören ne kadar zamanı evin dışarısında geçirecekti? Süre belirli ise, şapkanın oraya ne zaman asıldığını nereden bilecekti? Birden fazla şapka asıldıysa nasıl yorumlamak gerekecekti? Evinde şapka bulanların vakit geçirebilecekleri sosyal bir tesis var mıydı? vs. vs. vs. Dedim ya, çocuktum ve bu sorular hiç aklıma gelmiyordu. Zaman geçti, ben de komünist oldum ama hiç bir zaman fötr şapkam olmadı; hadi diyelim ben bu eski söylentilerin etkisindeydim de, çevremde hiç kimsenin de fötr şapkası yoktu! İdeolojik zaaf olabilir mi?
Şaka bir yana, bu tip propaganda malzemelerinin çok etkili olduğunu kimse yadsıyamaz. Temel yöntem, ne derece mantıksız olursa olsun önce bir argüman oluşturmak, sonra kaynağını gizli tutarak bunu yaymak ve yayanların da buna kendi katkılarını ve yorumlarını katabilecekleri açıklar bırakmak. Böylece yayılırken, yayanlarca sahiplenilmesi için olanak yaratmak. Bunlar benim özgün görüşlerim değil, evet bu görüşlere katılıyorum ama konunun ayrıntılı bir biçimde irdelenmesi, mekanizmalarının sınıflandırılması Jean-Noel Kapferer’in Dedikodu ve Söylenti kitabında.
(Dünyanın En Eski Medyası. Dedikodu ve Söylenti. Jean-Noel Kapferer. Çev: Işın Gürbüz. İletişim, 1992. Baskısı yok, sahaflarda 8-25 TL arası.)
Konuya dönecek olursak, bence en büyük antikomünist propaganda Berlin duvarına utanç duvarı adı verip, yıkılmasını da özgürlük günü olarak kutlamaktır. Sanki Berlin, bugünün Lefkoşe’si gibi, Doğu ve Batı Almanya’nın sınırındaymış da insanların iletişimi kesiliyormuş gibi. Gerçekte Berlin, Batı Almanya’dan çok uzakta, Doğu Almanya’nın ortasında idi; batıdan tek ulaşım hava yolu ile oluyordu, yani Doğu Almanya’nın küçük bir alanı (Batı Berlin) ABD tarafından işgal edilmişti. Eğer editörüm uygun bir görsel koyarsa (böylece editörümün yazılarımı okuyup okumadığını da kontrol etmiş oluyorum); durum daha iyi anlaşılacaktır. Aslına bakılırsa, işgalcilere karşı yapılan meşru ve zekice bir hareket, özgürlük karşıtı olarak tüm dünyaya servis edilmişti! Kimsenin aklına haritaya bakmak gelmiyordu.
Bundan cesaret alıp, Saddam Hüseyin’in petrolü denize akıtarak körfezde hiç bir canlı bırakmadığı veya Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin Dünya Futbol Kupası finalinde kendileri oynuyormuş gibi naklen yayın yaptıkları gibi yalanları yaydılar ve Irak’ın işgalini ve KDHC’nin yalnızlaştırılmasını haklı gösterdiler.
Verdiğim örnekler televizyon ana haber bültenlerinde yer alanlar. Ama bunların dışında çok geniş bir antikomünist yayın dünyası var. Bunlara göre komünistler sadist, cahil ve bol paralı kimseler; dünyadaki varlık nedenleri ise insanlara zarar vermek, bu amaca ulaşabilmek için yapamayacakları şey yok. Elbette SSCB zamanında bu tip yayınlar çok daha fazlaydı ama hâlâ dolaşımda yer alan materyal hiç de az değil. Örneğin, bilin bakalım “Bir komünistin işleri iyi gitmediğinde ne olur?” Yanıt: “Milyoner bir komünist gelir ve o işyerini devralır ama satan kişi, milyonerin bir komünist olduğunu bilmez.” Şaka yapmıyorum, bu yazdıklarım doğrudan Gizli Mücadele kitabından alıntı. Yani, kirasını sıkışmadan ödeyebilen bir sol örgüt görsem içim yanmayacak ama sanırım böyle bir söylentiyle hem komünistlerin çok zengin oldukları, hem de çevrenizde gördüğünüz herkesin, örneğin müezzinin, polisin, tefecinin, arsa vurguncusunun gizli komünist ( ne demekse?) olabileceği paranoyasını yaymak istiyorlar.
(Gizli Mücadele. Komünistler Çin’i Nasıl Ele Geçirdi. U.T. Hsu. Çev: Cevdet San. Ekonomik ve Sosyal Yayınlar, 1975. Baskısı yok, sahaflarda 3-25 TL arası)
Aynı kitaptan devam edelim; dedim ya komünistler cahildir, sağlam durun en sıkı örnek geliyor: Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) üç numaralı kişisinin okuma yazması yokmuş! Üşenmedim baktım, kitabın bahsettiği dönemde üç numara olduğunu tahmin ettiğim (tahmin diyorum çünkü öyle bir sıralama yok) kişi üniversitede felsefe eğitimi almış!
Cehaletten devam edelim; biliyor musunuz, 1931 yılında SSCB’de felsefe eğitimi ve tartışmaları yasaklanmış, ta ki 1947 yılına dek! O yıl da Zdanov’un girişimiyle sınırlı izin gelmiş. Ayrıca psikoloji ve sosyoloji tüm SSCB tarihinde yasaklı kalmış! Ünlem işareti koymaktan sıkıldım ama bunları gerçekten yazıyorlar. Son aktardıklarım Sosyalist Ülkelerde Fikir ve Sanatın Kaderi kitabından.
(Sosyalist Ülkelerde Fikir ve Sanatın Kaderi. Ahmet Sabri Göktuna. Tercüman, tarihsiz. Baskısı yok, sahaflarda 2-20 TL arası.)
Yorum yapmadan ve ünlem işareti kullanmadan biraz da Komünistlerin Söylediklerine İnanılabilir mi? isimli kitaptan yazayım:
- 1931 yılında Ukrayna’da (Kiev) okula giden çocuklar açlıktan ölen insanları sayarak oyun oynarlardı.
- Voroşilov bir toplantıda demiş ki, “1919’da teslim olan 11.000 çar yanlısı Rus askerini teslim olmaya ikna ettim. Sonra, bunları ve erkek çocuklarını idam ettirdim. Karılarını ve kızlarını da Rus askerleri tarafından kullanılması için genelevlere gönderdim”
- Komünistler, askeri, eğitim veya iktisadi alanda her ihaleyi hiçbir kâr almadan ABD’nin elinden alabilirler. Bunun acısını ileride çıkartacaklardır ( Yorum yapmayacağıma söz vermiştim ).
- Komünistler Pavlov’u desteklediler çünkü koşullu refleks konusundaki çalışmalarını beyin yıkamada kullanacaklardı….Beyin yıkama konusunda sadece Türkler dirençli çıktılar ( Bu da alıntı).
(Komünistlerin Söylediklerine İnanılabilir mi? Fred Schwarz. Çevirmeni yok. Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Yay. 1975. Baskısı yok, sahaflarda 4-41 TL arası.)
Örnekler çoğaltılabilir, bu işin, pespayeliğin, gerçekten sonu yok. Bahsettiğim kitaplar da bir âlem. Kiminin yazarı yok, kiminin çevirmeni, kiminin de çeviri hızına inanmak olası değil. Bir yazımda bahsetmiştim1, “1968 Ağustos-Ekim ayları arasındaki Çekoslovakya olaylarını anlatan kitap, Kasım ayında Londra’da basılıyor ve 1969 yılında Mersin’de yayınlanıyor. Hangi ayda basıldığı yazmıyor ama benim elimdeki nüshayı çevirmeni, Mart 1969’da Emil Galip Sandalcı’ya ithaf etmiş. Bu ne sürat? Sanki propaganda amacıyla yazılıp, hemen dünyaya yayılmış gibi”.
İster gülmek için, ister ağlamak için ama bu kitapları okumak da yarar var gibi. Fötr şapka zorunlu değil.
1 - https://ilerihaber.org/icerik/cekoslovakya-ne-zaman-isgal-edildi-65307.html