“Werk aller Werke” ünlü Alman romantik besteci Robert Schumann (1810-1856) bu şekilde tanımlıyordu bugün tanıtmak istediğimiz eseri. Müzik tarihinde barok dönem çok önemlidir. Vivaldi, Telemann, Haendel gibi birçok besteci olmasına karşılık zirvesindeki besteci, kuşkusuz ustaların ustası Johann Sebastian Bach’dır. 1685-1750 yılları arasında yaşayan barok sanatçı’nın bestelediği iki farklı kitap’tan bahsediyordu Schumann. İlki 1722, ikincisi 1744 yılında bestelenmiş, Bach’ın tuşlu çalgılar için bestelediği her biri 24 Prelüd ve Füg’ünden oluşan iki albüm sadece piyano repertuvarının değil, tüm klasik müzik repertuvarı’nın en önemli eserleri arasında çok özel bir yere sahiptir.
Neden 24 Prelüd - füg? Sebebi açıktır aslında, kısaca değinelim. Bir oktav (sekizli aralığı) içerisinde yedi beyaz tuş, yani nota olduğunu biliyoruz, (do-re-mi-fa-sol-la-si) bu yedi notadan isimlerini alan beş tane de diyez veya bemol vardır. Yani toplam 12 ses. İşte 24 sayısı buradan geliyor. Klasik Batı Müziği ya da bir başka deyişle evrensel sanat müziği’nin temelinde yatan majör ve minör diziler üzerinde bu 12 sesi alırsak, 12X2 eşittir 24 sayısına ulaştığımızı görebiliriz. Bach, doğal akort karşısında, tampere sistemin gelişmesinde o dönemde büyük bir katkı sağlamıştır. Bu konu, Mozart, Beethoven gibi Bach’tan oldukça sonra yaşayan besteciler için bile önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmüştür.
Tampere sistemden bahsetmeliyiz, eskiden enstrümanlar akortlanırken, diziler farklı oktavlarda sürekli inceye veya kalına gidiyordu. Bach’ın eserler dizisi ise birbirine eşit 12 sesten oluşan diziler üzerine bestelenmiştir. Aynı klavye üzerinde bütün dizilerin çalınabilmesi, majör ve minör dizi kavramlarını o dönemde ağırlıklı olarak kullanılan “Klise Makamları” karşısında öne çıkartmıştır. Doğal akortta sorun şuydu ki: örneğin Do Majör tonu çalabilirken, enstrümanı yeniden akort etmeden uzaktaki başka bir tonu düzgün çalamıyordunuz. Bu konu aynı zamanda “diapozon sesi”nin akorduyla da ilintilidir.
Bach’ın zamanında çalgılar günümüzdekinden daha kalın bir diapozon sesine akortlanırdı. Günümüzde diapozon sesi olan “la” saniye’de 440-444 titreşim arasına sabitlenmiş iken, o dönemde bu neredeyse 1/12 oranında daha kalın olabiliyordu. Zaman içerisinde diapozon sesi gittikçe incelmiştir, sebebi ise akort inceldikçe tının daha parlak çıkmasıdır. Günümüzde diapozon’un ince kullanılması standart hale gelmişken, rönesans müziklerinden oluşan konser programlarında, ya da “barok dönemden otantik enstrümanlarla” verilen konserlerde akordun bir miktar daha kalından olması olağan durumdur.
Bach, 48 Prelüd ve Füg’den oluşan eserinde 12 Majör ve 12 minör ton üzerinden iki kez geçmiştir. Eseri kesinlikle piyano için değildir. Bach’ın yaşadığı dönemde henüz piyano yaygın olarak kullanılmamaktadır. Piyano ancak, Beethoven döneminde İngilizce “Hapsichord” veya ülkemizde yaygın adıyla Almanca’dan geçen “çembalo” en yaygın kullanımıyla dilimize Fransızca’dan geçen “klavsen” yaygın kullanıma kavuşmuş, o dönemde evlerde, solo veya oda müziği çalgısı olarak yaygın olarak kullanılan klavsen, yerini pek de uzun olmayan bir geçiş döneminin ardından “piyano”ya bırakmıştır.
1830-1894 yılları arasında yaşamış ünlü Alman orkestra şefi, besteci, piyanist, Hans von Bülow’un bu eserle ilgili söylediklerine gelelim: “İyi tampere edilmiş klavye için prelüd ve fügler piyanist için “Eski Ahit”, Beethoven’in piyano sonatları ise “İncil”dir.” Gerek 1722 tarihli ilk kitap, gerekse 1744’teki ikinci kitap boyunca çeşitli kompozisyon teknikleri, tonal veya doğal yanıtlama, kontrpuan, armoni, gelişim farklı cümle teknikleri kullanılmıştır. Bu yüzden, fizik yazısı ile birlikte en karışık yazı biçimi olarak müzik yazısında ustaların ustası Johann Sebastian Bach’ın kendi müzikal anlayışını anllttığı bir “teorik” çalışma olarak da bakılabilir. Üstelik bu kitap müzik dilinde yazıldığı için çeviriye ihtiyaç da duyulmamaktadır.
Glenn Gould, Andras Schiff veya Danial Barenboim’un yorumlarıyla dinlenebilir, hatta 1930’lu yıllardan Edwin Fischer’in kaydı ile karşılaştırılabilir.