Fazıl Say, Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda “Laik ve hür bir ülkede öleceğim” demiş. “Bu ülke değişecek” demeyi, “değiştireceğiz” demeyi kendince böyle ifade etmiş. Ne güzel söylemiş. AKP gericiliği karşısında boyun eğmeyen milyonların duygusunu ifade etmiş.
Bana bir devrimcinin bugün temel motivasyonu ne olmalı diye sorsanız, bu duygunun örgütlü hale gelme arayışına ortak olmak derim.
Bu arayış, gerici rejimle kavga etmeyi gerektirir. Her gün yeni bir kavga konusu ile çıkıyorlar karşımıza. Çaldağı’nda nikel cevheri çıkartmak için 2 milyon ağaç keseceklermiş örneğin ya da Aralık ayında yapılacak 19. Eğitim şurasıyla, din eğitiminin anasınıflarında verilmesinin, dersliklerin haremlik selamlık olarak ayrılmasının önünü açacaklarmış.
Liste o kadar uzun ki…
Hiçbir kavga konusu önemsiz değil. Her biri, ben bu ülkeyi değiştireceğim diyen yiğit için er meydanı. Nasıl önemsiz olabilir ki?
Hukuksuzluğa hukuk diyerek, her türlü zorbalıkla yaşattığı felaketlere alıştırarak, insanların aklını ve vicdanını teslim almaya çalışan bir iktidarın, toplumdaki özgürlükçü, aydınlanmacı, yurtsever duyarlılıkları hırpalamasını, toplumun sinir uçlarını duyarsızlaştırma çabasını hafife almak, her ne gerekçeyle olursa olsun buna göz yummak, suça ortak olmak değilse nedir?
Suça ortak olunmayacaksa, arayışa ortak olunmalı.
Gerici rejimin fay hatlarında enerji birikmeye devam ederken, bu arayışın ete kemiğe bürünmesi, her birimizin en önemli görevi.
Bu görevin hakkını vermek için ne yapmalı? Bu soruyla başlamak belki de en doğrusu…
Öncelikle karamsarlıktan uzak durulmalı. Haziran direnişinde ağır darbe alan fakat iktidara tutunmayı beceren AKP’nin toplumsal desteği abartılmamalı, gerici ve piyasacı saldırıların yoğunlaştığı her alanda ortaya çıkan dirençle, ölçeğine bakmaksızın ilişkilenmenin yolu aranmalı, AKP’nin geriletileceği örnekler çoğaltılmalı.
Her saatin ve her günün, AKP karşıtı toplumsal kesimlerin direncini arttırmak üzere değerlendirildiği, umudun, cesaretin ve kararlılığın belirlediği sabırlı ama hızlı adımlarla hareket edilen bir mücadele tarzı geliştirilmeli.
Bir mücadele başlığından diğerine seğirtiyor muyuz acaba diye düşünmek yerine, her bir mücadele başlığını kalıcı toplumsal bağlar kurmak üzere değerlendirmeli, bunların bütünlüklü bir siyasal zemine taşınması ve temsil edilmesine öncülük edilmeli.
Bu suç çetesinin 12 yıldır hükümette kalmasını ve karşı-devrimci dönüşümleri hayata geçirmesini sağlayan gerici-liberal koalisyonun dağılmasının ya da parlamento muhalefetinin bu karşı devrimci dönüşüm karşısındaki basiretsizliğinin ürünü düzen içi siyasal arayışlar teşhir edilmeli ve halkın yeni bir umutsuzluk çıkmazına sürüklenmesinin önüne geçilmeli
Türkiye’nin dış politikadaki ihtiyaçları ile emperyalizmin bölgedeki öncelikleri arasındaki gerilimden kaynaklı, AKP’nin ipinin ABD ya da başka bir emperyalist ülke tarafından çekilebileceğine ilişkin beklenti mahkûm edilmeli.
Halkın kendi gücü ve örgütlülüğü dışında hiçbir seçeneğin memleketi düze çıkaramayacağı unutulmamalı.
Bugün ülkenin dört bir yanında düzenlenen forumlarla ve kurulan meclislerle ete kemiğe bürünen Birleşik Haziran Hareketi, bu gücün ve örgütlülüğün bir seçenek olarak somutlanmasıdır.
Öyleyse hep birlikte ileri!