Referandum geldi çattı. Ülkeyi, iktidar eliyle yol ayrımına getirdiler. ‘’Ya istibdat, ya hürriyet’’ sloganları, 60-65 yıl sonra ülkemin ve kentimin sokaklarında dalga dalga yayılıyor.
İstibdat diyenler, ülke genelinde aydınlara, sanatçılara ve bilim insanlarına acımasızca saldırıyor ve EL ELE VERİP verip kendi deyimleriyle 90 yılın acısını çıkartıyorlar.
Yerelliklerde ise ‘’Hayır diyen PKK ve FETÖ ile aynı saftadır’’ safsatasının yansıması olarak referandumda HAYIR diyecek tüm güçlere saldırılar yoğunlaşıyor.
İktidar blokunu oluşturan AKP ve MHP ‘EL ELE VERİP’ sokaklarda ‘memleket için birlik’ görüntüsü yaratmanın altındaki gizli ajandalarını halka dayatmaya başladı bile.
Peki, muhalefet bloku yani referandumda HAYIR diyecek güçler ne yapıyor dersiniz ?
En azından, benim bulunduğum yerelde yıllardır nasıl ‘’Faşizme karşı OMUZ OMUZA’ sloganı atıyorsa, bunun gereğini yerine getirmenin yollarını arıyor, planlı ve koordineli olmasa da mahallelerde ve işyerlerinde HAYIR çalışması yürütüyor.
Güce karşı güç, işin özeti bu…
EVET cephesindeki güç iktidar olanakları ve kent burjuvazisinden destek alıyor. Bu ittifak emekçileri ve yoksulları kandırmak için de her yola başvuruyor, rüşvet dağıtıyor.
Sınıf mücadelesi açısından işçi ve emekçiler, iktidar (EVET) blokunun karşısında olması gerekir. Çünkü, toplumsal egemenliği tek kişinin inisiyatifine bırakmamak gerektiğini herkesten iyi onlar bilir. Dolayısıyla, bu anlayıştan hareket edenlerle omuz omuza olmalıdırlar.
Ama, tablodaki sıkışmışlık görüntüsünden de anlaşılacağı üzere, ülke genelinde olduğu gibi işçi ve emekçi kenti kimliğine sahip Kocaeli’nde de, sınıf mücadelesinden kopukluğun sonucu günlük çıkarlarına hapsedilmiş biçimde iktidar blokuna eklemlenmek isteniyorlar.
Ve bu istemi gerçekleştirmek amacında olanlar her yola başvururken işçi ve emekçiler BOYUN EĞMEK zorunda bırakılıyor.
İşte, el ele propagandasına karşı omuz omuza diyebilmenin önemi bu noktada daha fazla öne çıkıyor.
Öylesi bir kara propaganda dönemi başladı ki, yerelliklerdeki seçmenin (özellikle de iktidar blokuna eğilimi olanların) bundan etkilenmemesi olanaksız. Siyaseten nereye denk düşeceğini, sonuçlarının ne olacağı pek de bilinmeyen bir 18 maddelik anayasa değişikliği için yapılacak olan referandum, ‘’Recep Tayyip Erdoğan sevdasına’’ kapılmış insanlar açısından daha da önemli. Çünkü, gözü kapalı olarak EVET oyu verecek olan bu kitle, değişikliğin sadece kendilerinin değil tüm toplumun geleceğini etkileyeceğinden habersiz ve önüne koyulan ortaçağ karanlığını göremeyecek halde. Çünkü, ekonomik, sosyal ve siyasal verilere sahip olmaması için ‘perdelenmiş bir hayat içinde’ debelenip duruyor.
Daha dün metal sektöründeki fabrikalarda direniş örgütleyen Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye işçiler ve bazı yöneticilerin referandumda EVET oyu vereceğini bilmek, sizi bilemem ama beni çok rahatsız ediyor.
En azından, kendi bölgemdeki işçi ve emekçilerin celladına aşık biçimde oy kullanacak olması ve karşı çıkıp HAYIR diyenleri ‘terörist’ kabul etmesi, gelecek 50 yılın sınıfsal ve toplumsal açıdan yaşanacak kayıplarını onaylaması anlamına geliyor.
Bilinmelidir ki, sözünü ettiğim bu kaybı ne tramvay, ne metro, ne monoray, ne teleferik, ne evlere yapılan sosyal yardımlar ne de küçük ekonomik rüşvetler karşılayamaz, karşılayamayacaktır.
Daha düne kadar ülke genelinde olduğu gibi kentimizde de iktidarı hırsızlık, arsızlık ve emperyalizme esaretle suçlayan MHP’nin il başkanından başlayarak yönetim kademelerinde görev yapan isimleri ve bazı üyelerinin, AKP il başkanı ve yönetici gurubuyla sokaklara çıkıp el ele görüntü vermesinin altında yatan gerçekleri, en çok da MHP’nin yereldeki örgütü içindeki muhalif kanat biliyor.
Çünkü, Büyükşehir Belediyesi ve diğer belediyelerdeki yolsuzluk projelerine en çok muhalefet edenler MHP meclis üyeleri oluyordu. Ama, nedense şimdilerde onların da sesi kısılmış durumda. Genel merkezin boyunduruğunu kabul etmiş, kayıtsız şartsız teslim olmuş il başkanı ve yönetimi, yıllarca MHP için mücadele etmiş çok sayıda kanaat önderi ve üye için giyotini çalıştırıyor, kelleler bir bir alınıyor.
Bu süreçte, omuz omuza diyenlerin tarihsel şansı biraz daha fazla olduğu için, iktidar bloku genelde olduğu gibi yerelde de davranışlarda hırçınlaşıyor, söylemlerde ise çirkinleşiyor.
Özet olarak;
Başkanlık rejimine sahip ülkelerde temel işçi hakları ve sendikal haklar daha yoğun biçimde ihlal ediliyor, bu asla unutulmamalı.
Başkanlık sistemi, işçilerin emekçilerin yararına olmayan bir düzendir. Emekçiler, çıkarlarının bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırıldığı rejime güçlü biçimde HAYIR demelidir.
Omuz omuza…