Ekonomik kriz sinemayı vurdu
Seyirci sayılarındaki değişimi aynı zamanda bilet fiyatlarındaki muazzam artışları da hesaba katarak değerlendirmek gerekli. Çevrimiçi platformların sinemaya alternatif olma potansiyeli işte bu verili koşullarda (ekonomik kriz), yani bu verili koşulların dolayımıyla artırıyor.
Pandeminin kapanmalı dönemlerinin üzerinden iki yıl geçtikten sonra yıllık sinema izleyici sayısı hala pandemi öncesi yılların yaklaşık yarısı düzeyinde. Tamamlamak üzere olduğumuz 2023 yılında toplam izleyici sayısı 31.5 milyonun biraz üzerinde kaldı; pandemi öncesi 2019’da ise bu rakam 60 milyona yakındı. Üstelik bu yıl, pandeminin kapanmalı döneminden sonraki ilk yıl olan ve 36 milyon dolayında bilet satışı gerçekleşen geçen yıldan dahi bir miktar düşük bir seyirci sayısıyla tamamlanmış oldu.
Bu durumun olası nedenleri üzerine eğilmeden önce yıllık 31.5 milyon izleyici rakamının aslında geçen yıl boyunca ortalama olarak her hafta 600 binden fazla kişinin bilet satın alarak sinemada film izlemiş olduğu anlamına geldiğinin de ayırdında olmak gerek. Bu, her şeye karşın hiç de azımsanacak bir sayı değil (örneğin Süper Lig’de bilet satın alarak maç izleyen futbol seyircileri sayısının birkaç misli). Dolayısıyla “artık kimse sinemaya gitmiyor, herkes yalnızca internetten film izliyor” söylemi, halen gerçekliği yansıtmayan bir ezber.
Pandemi esnasında sinemaların kapalı ve ne zaman tekrar temelli olarak açılacağının belirsiz olduğu dönemlerde (Türkiye’de sinemalar 16 Mart 2020 – 30 Haziran 2020 ve 21 Kasım 2020 – 30 Haziran 2021 tarihleri arasında tamamen kapalı kalmıştı) sinemanın geleceği üzerine yapılan beyin fırtınalarında pandeminin film izleme alışkanlıklarını çevrimiçi platformlar lehine kalıcı biçimde değiştirip değiştirmeyeceği çokça tartışılmıştı. Nitekim zaten pandemiden önce de çevrimiçi platformların sinemanın tamamlayıcısı değil alternatifi olacağı günlerin çok uzakta olmadığı iddiası yüksek sesle savunulan bir görüştü ve bu görüş sahipleri pandeminin bu süreci ivmelendireceğini ekliyordu. Öte yandan karşıt bir görüş ise pandeminin tam tersine mevcut sinema izleyicilerinde sinemaya özlem yaratacağı ve sağlık riski algısının ortadan kalkmasıyla birlikte pandemi öncesi günlere geri dönüleceği, yani pandeminin sinema-çevrimiçi platformlar dengesinde kalıcı bir değişiklik yaratmayacağı şeklindeydi. Şahsen her şeyden önce sinema tarihinde önce televizyonun, daha sonra video kaset teknolojisinin yaygınlaştığı dönemlerde de sinemanın sonunun geldiğine ilişkin iddialı öngörülerin boşa düşmüş olduğunu akılda tutarak çevrimiçi platformların sinemanın külliyen yerini alacağı ya da en azından iyice marjinalleştireceği iddialarını tarihsel perspektiften yoksun olmakla zaaflı öngörüler olarak değerlendiriyorum.
Pandeminin etkisi bağlamında ise sinema-çevrimiçi platformlar denklemine en azından Türkiye özelinde pandemi sonrasında yeni bir olgu değişken olarak girdi: malum “nas” düsturuyla tetiklenen/ivmelenen makro ekonomik kriz. Seyirci sayılarındaki değişimi aynı zamanda bilet fiyatlarındaki muazzam artışları da hesaba katarak değerlendirmek gerekli. Çevrimiçi platformların sinemaya alternatif olma potansiyeli işte bu verili koşullarda (ekonomik kriz), yani bu verili koşulların dolayımıyla artırıyor.
Yerli sinemada durum
Pandemi öncesinde yerli sinemanın gişe bağlamındaki lokomotifi genellikle ana akım güldürü filmleriydi. Son iki yılda ise yepyeni bir olgu da devreye girdi: çocuklara yönelik canlandırma filmleri. 2022’de gişe şampiyonu her ne kadar Bergen olsa da iki adet yerli yapım canlandırma filmi de birer milyon dolaylarında izleyiciye ulaşarak dikkat çekmişti; bu yıl ise Rafadan Tayfa Galaktik Tayfa adlı canlandırma filmi üç milyona yakın izleyiciyle gişenin şampiyonu oldu. Yılın en çok izlenen bir diğer filmi ise 1.6 milyonu aşan izleyiciyle Atatürk 1881-1919 (1. Film). Atatürk filminin yanı sıra yerli yapım iki güldürü filmi de birer milyon izleyici sayısını aştılar.
Ana akım sinemanın ötesinde bağımsız sinemada ise ilginç bir durum var. Hem Nuri Bilge Ceylan’ın hem de Zeki Demirkubuz’un bu yıl vizyona giren yeni filmleri – 335 bin izleyiciyle Kuru Otlar Üstüne ile halen gösterimi süren ve an itibariyle 50 bin izleyiciye yaklaşan Hayat – her iki yönetmenin de kendi filmografileri içinde en fazla izleyiciye ulaşan filmleri oldular; üstelik geçen yıl aynı durum Emin Alper’in Kurak Günler’i için de söz konusu olmuştu. Bu durumun birden fazla yönetmen için söz konusu olması bağımsız yerli sinema açısından umut verici bir gelişmenin emaresi ancak yine de bu izleyici ilgisini yerli bağımsız sinema bağlamında tamamen genelleyebilmek ne yazık ki olanaklı değil: Örneğin, Özcan Alper’in Karanlık Gece’sinin izleyici sayısı 20 binin altında kaldı, Selcen Ergun’un ilk uzun metrajı olan Kar ve Ayı da 11 bin kişi tarafından izlendi.