1930’larda yazılan Körleşme adlı romanın teması budur: dünyasız bir kafa ve kafasız bir dünya. SA’nın sokaklarda şiddet uygulamaya başladığı, Hitler’in iktidara yürüdüğü bir dönemde, Kristallnacht’da (Kristal Gece) Alman kültürünün bütün başyapıtlarının sokaklarda ateşe verilmesinden sadece birkaç yıl önce yazılmıştır.
Sinoloji (Çinbilim) profesörü Kien kitaplardan ve tarihe dönük düşüncelerden oluşan kendi dünyasında, kaba ve çıkarcı bir köylü olan hizmetçisi Therese’ye insani nitelikler ve derin duygular atfederek aşık olur ve onunla evlenir. Kendisini söğüşlemekten başka bir niyeti olmayan o cehennem zebanisini kendi kafasında bir melek olarak kurgulamıştır; dünyasız bir kafadır.
Fakat o sırada içinde yaşamakta olduğu alem de kafasız bir dünyayı andırmaktadır. Romanda bu dağılma halini en iyi anlatan simge Cennetin Yıldızları adlı kabaredir. Kabare, “Her küçük mermer masa, kendine özgü bir gezegendi” sözleriyle tanımlanır. “Dünyanın pis kokusu herkes tarafından üretilmekteydi. Herkes ya susmuş oturuyor, ya yumruğunu masanın sert mermerine indiriyor ya da sigara içiyordu. Küçük localardan boğuk boğuk imdat sesleri duyuluyordu.”
Romanın sonunda, Kien’in kitapları ve kendisi dahil her şeyi yakıp kül eden yangın yazarın yaklaşan Kristallnacht’a ve Nazi rejimine ilişkin sezgilerini ortaya koyar.
Aslında romanda anlatılan, sosyologların “anomi” dedikleri durumdur. Anomi halindeki toplum, kendi tarihinden ve kültüründen gelen temel değerleri kaybetmiştir ya da bu değerler üzerinden birbiriyle çatışan, yabancılaşmış gruplara ayrışmıştır. Temel değerlerlerle birlikte normlar da kaybolmuştur; artık hiç kimse (bireyler, ideolojik gruplar, sınıflar vs) toplumun içindeki yerini karşılıklı olarak görememekte, fakat sınırlar/normlar ortadan kalktığı için büyük heveslere kapılmaktan, gerçekleşmesi imkânsız hayallerin peşinde koşmaktan da geri duramamaktadır. Anomi iç savaş ya da diktatörlük öncesi durumdur. Zorlayıcıdır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan, coğrafi/ ideolojik sınırların bir denge durumu oluşturduğu, kendine özgü bir hukuku olan dünya düzeninin ortadan kalkması, küresel düzeyde bir “anomi” durumu yarattı. Emperyalist kapitalizmin zincirlerinden boşaldığı, “yeni dünya düzeni” denilen (bu terimin artık fazla kullanılmaması da dikkate değer!) bu küresel felaketin insanlığa ödettiği bedel giderek ağırlaşacak. Marksist iktisatçı ve tarihçi Eric Hobsbawm, ölmeden önce, 21. yüzyılda küresel barış olasılığının çok az olduğunu söylemişti. “Büyük devlet sistemi” çökmüş, ulus-devletler eski egemenliklerini, hatta tanımları gereği sahip oldukları silah tekelini bile kaybetmeye başlamışlardı. Bu durumun “kafasız bir dünya” yarattığını ya da her çıkar grubunun “kafasına göre takıldığını” söyleyebiliriz.
Tarih bir trendin dibe vurmadan yerini başka bir trende bırakmadığını gösterir. Başka deyişle, bir yükü tepe üstü koyuverdikten sonra fikrinizi değiştirmeniz, eğer frenleyici ara mekanizmalar yoksa, o yükün en alçak noktayı bulmasını engellemez. Bugünün dünyasında her türlü frenleyici mekanizmanın zayıfladığını, sistemde muazzam kaçaklar olduğunu görüyoruz. Aslında bu durum, yeterince güç toplaması halinde sosyalist düşüncenin emekçi sınıfları ve ezilen halkları bir kez daha uyandırıp, yakın geleceğin totaliter rejimlerine karşı ayaklandırması için gerekli koşulları da oluşturuyor.