Yasalar yok sayılıyorsa,
Hukukun genel geçer ilkeleri kabul görmüyorsa,
İdare elindeki olanaklarını halka karşı kullanıyorsa,
Tarihten gelen iradi müdahalenin de gerektirdiği üzere, direniş meşru bir haktır.
Bu hakkı, son dönemde kullanması gereken bir kentte ve halkının içinde yaşıyoruz. Havası, suyu, doğal yaşam çevresi kirletilerek elinden alınan koca bir kentin halkına, hak arama mücadelesi sürecinde pervasızca saldırılıyor ve herkes meşru direnme hakkını kullanmaya zorlanıyor.
Elbette, işaret edilen buysa, o direnme hakkı kullanılacaktır.
Ama, bu süreçte, yaşam haklarımızın elimizden alınmasına seyirci kalmamız da beklenemez. Bazı düzmece raporlarla, bir biçimiyle kurgulanmış yargı kararlarıyla ya da yargı kararlarını devre dışı bırakan sözde yasal düzenlemelerle yaşadıkları alanlardan sürülmek istenenlerin verdiği mücadelenin meşruluğunu hiçbir güç tartışamaz.
O meşruluğu kitle tabanına meşru olmayan talepler diye sunarak devletin güvenlik güçleri eliyle bastırmaya ve karalamaya çalışanlar ise hem yargının, hem halkın hem de tarihin önünde hesap vermekten kurtulamayacaktır.
Yaptıklarının hesabı er geç sorulacaktır…
Evet, direnmek meşrudur dedim.
Aklıma hemen Sinop’un Gerze ilçesinde, termik santral yapımı projesine karşı başlatılan ve özellikle yöre kadınlarının kararlılığıyla sürdürülen direniş geldi. Onlar, sürecin sonunda, göreceli de olsa bir kazanım sağladı.
6 yıl önce başlayan mücadele sürecinde neler olmuştu, anımsayalım…
Kararlı mücadele, Termikçi şirketi pes ettirdi. Termikçi şirket gitti, ama Gerzeli termik karşıtlarının yargılamaları sürüyor.
Söz konusu direniş sürecinde açılan 2 ayrı davada toplam 55 kişi yargılanıyor.
Davanın görülmesi, son duruşmada 6 Mayıs'a ertelendi.
Ama, bu arada, 23 ağustos 2011'de gece sondajına direnen Gerzeli termik karşıtlarının yargılandığı davada ise tüm sanıklar beraat etti.
Yani, direnmenin meşru olduğu mahkeme kararlarıyla da tescil ediliyor…
Gelelim Hereke’ye, Yukarı Hereke’de çöp depolama tesisi projesi, AKP zihniyetinin insan yaşamına ne kadar çarpık baktığının somut bir kanıtı. Orada yaşayan insanlar, bu duruma oldukça tepkili. Ama, tepkilerinde, AKP zihniyetini karşılarına koymaktan ısrarla kaçınmalarını tavsiye edenlerin uyarılarına boyun eğiyorlar. Çünkü, sindirilmişler.
Oysa, Gerze’ye bakınca, oradaki köylülerin, özellikle de kadınların yılmadan mücadele ettiklerini, mahkeme kapılarında haklarını savunduklarını, en sonunda da direnmelerinin meşruluğunu tescil ettirdiklerini görecekler…
Şimdi, Yukarı Hereke için, hatta Hereke’nin ve Kocaeli’nin bütünü için yan yana gelip doğal yaşamın dengesini bozacak yeni projelere karşı direnmenin zamanıdır.
Elbette ki, bu direnmenin karşısında, o projelerin savunucusu AKP olacaktır.
Elbette ki, bu direnmeyi kırmak için güvenlik güçlerini halkın karşısına dikecek olan AKP ile kapışılacaktır.
Belki de, yargının, AKP’nin taleplerini dikkate alacak kararları karşısında kesintisiz ve kararlı biçimde mücadele etmek gerekecektir.
Dedim ya, direnmek meşrudur…
**********
Eğitimdeki direngenlik
Eğitim sistemindeki değişiklikler de, aslında direnmenin meşruluğunu tartışmaz bir zemine getirmiştir.
Karma eğitimin kaldırılmak istenmesi,
Eğitimde özelleştirmenin boyut değiştirmesine yönelik adımlar atılması,
Değerler eğitimi altında gericileştirmenin meşrulaştırılmaya çalışılması, direnmeyi meşru bir hak olarak toplumun her kesiminin önüne koyuyor.
Şimdilerde, gündemin ilk sıralarına çıkan eğitim sorunu, dershanelerin kapatılarak özel okullara dönüştürülmesi. Bunun için tanınan yasal süre 1 Eylül sona eriyor. Eğitim Sen Şubesi, uygulamanın öğrenci ve velileri mağdur edeceğine bir kez daha dikkat çekiyor. Şube Başkanı, özellikle üniversite sınavına hazırlanan öğrencilerin normal okullardan kayıtlarını alarak bu okullara kayıt yaptırmaya başladığını anımsatarak, bu okullarda dershanecilik faaliyeti uygulanacağı, lise müfredatının ise göstermelik olarak kağıt üzerince kalacağını belirterek, zaten sorunlu olan lise eğitiminin niteliğinin daha da düşeceğini savunuyor.
Özünde, asıl niyeti kamusal tasfiyenin hızlandırılması olan yeni düzenlemelere karşı öğrenci,veli-öğretmen üçlüsünün direnç göstermesinin önemine vurgu yapıyor.
Ama, bu vurgunun algılanması pek de kolay olmuyor, olmayacak gibi…
Günün koşuşturması içinde olan insanımız, ekonomik yetersizliklerini nasıl gidereceğine yönelik çözüm arayışları içerisinde boğulup giderken, toplumun geleceğini inşa eden çocuklarımızın eğitimi için alınan kararları ve uygulamalarını irdeleyip tavır alacak duruma gelemiyor.
Eğitimde yeniden direngen bir hat örülememesi halinde, geleceğimizin karartılması ve toplumun bütünüyle gericileştirilmesinin önüne geçemeyiz.