Yolsuzluk yapan AKP’li bakanlar için mecliste yapılan oylama sonuçları “hayır” ile sonuçlansa da “evet” oylarının beklenenden düşük çıkması çemberin AKP’nin aleyhine biraz daha daraldığını gösterdi. Onca baskıya ve “dubara”ya, oyuna, hileye, aldatmacaya rağmen AKP oylamaları “burun farkıyla” kazandı! Ne özel önlemler, ne de bir gün önce yapılan “saray” operasyonu Şamil Tayyar’ın ifadesi ile AKP içindeki “ihanet şebekesi”ni ortadan kaldırmaya yetmedi! Yaklaşık 50 AKP milletvekili kendi bakanlarının Yüce Divan’a gönderilmesi talebine “hayır” demedi! Şaibe ve irtifa kaybı daha da arttı!
Ancak bu sonuçlara bakarak “züğürt tesellisi” ile abartılı “AKP bitiyor” tahlilleri yapmamak gerekir! AKP’de yaşanan çözülme hızlansa da, mevcut ortamda, üstelik iktidar alternatif de yokken Haziran seçimlerinde AKP’nin kendiliğinden gitmesini sağlamaz! Bu ülkede milyonlarca kişi AKP iktidarından doğrudan nemalanıyor! Bu yüzden, din, ahlak, muhafazakarlık, milliyetçilik gibi kavramlar yalnızca işin lafına dönüşmüş durumda. Üstelik biz ortadaki onca yolsuzluğa, ahlaksızlığa rağmen AKP ile bu söylemleri “kendimize göre tekrarlayarak da” yarışamayız!
Bu nedenle öncelikle AKP’lilerle, siyasal İslamcılara “asıl İslamiyet’le asıl Müslümanlık” anlatarak, onlarla “din yarışına” girerek sonuç alamayacağımızı kendimize söylememiz gerekir! Son 50-60 yılda ama özellikle de son 12 yılda bu gerçeği yaşayarak fazlasıyla öğrenmedik mi?
Bunlara cevap olsun diye Peygamberden de, kızı Fatma’dan da örnekler vermek yolsuzluğun, arsızlığın, yobazlığın olmadığı bir ülke yaratma mücadelesinde bize hiçbir fayda sağlamaz! Yolsuzluk yapan bakanların vicdanlarda mahkum olmuş olmaları da!
Bunların “iktidarda kalmak için yapmayacakları şey yoktur!”
Pragmatizm, yalan, tehdit, şantaj…
Hepsi bunlarda var!
AKP’yi sandıkta yenmeden, iktidardan düşürmeden, bu ülkede siyasal iklim değişmez! “Maşallah, inşallah ve şükür” gibi kavramlar günlük dilde en çok konuşulan kelimeler ve kavramlar olmaya devam eder!
Çok açık ki; Onca deneyden sonra AKP ile cepheden savaşmadan onların minderinde, üstelik onların kurallarıyla savaşmaya kalkmak yalnızca 2015 seçimlerinde de bir kez daha yenilmemizi sağlar!
Tamam, birileri için kutsal olana saygı duyalım, “dört peygamberin dört kitabını da hak bilelim.” Sorun yok! Ancak, eğer demokrasi ve özgürlükler lehine siyasal iklimi değiştirmeyi istiyorsak, döne dolaşa, dinden demokrasi çıkmayacağını, kimlikler üzerine özgürlük ve demokrasi kurulmayacağını bütün çıplaklığıyla dosta düşmana yüksek sesle anlatmak zorundayız!
Eşitlik için, kardeşlik için, hakkaniyet için, inananların kendi inançlarını, inanmayanların da inançsızlıklarını rahat yaşamaları için laikliğin olmazsa olmaz olduğunu anlatmak zorundayız!
“Dinlerin eşitsizliği engellediği, Müslümanlığın yolsuzluğa izin vermediği, vicdanlara hitap ederek, yolsuzun-uğursuzun öteki dünyada cezalandırılacağı” masalını anlatmaktan vazgeçmeliyiz! Bu alana girip, istediğin kadar, “vallahi de billahi de ben kutsallara saygılıyım” de, onlar “bu bakara iyi makara” diyerek dalgalarını geçsinler, sana değil onlara inanırlar! Bu kadar açık!
BU DÜZEN DEĞİŞMELİ!
1970’lerde 12 Mart’a ve faşizme inat CHP lafı dolaştırmadan “bu düzen değişmeli” derken, devrimci hareket de “tek yol devrim” dedi! Bu yaklaşım solu Türkiye’de ilk kez iktidarı zorlayacak şekilde ete kemiğe büründürdü! Ecevit Karaoğlan oldu. Devrimci hareket mahallesiyle, belediyesiyle ciddi bir güç oldu. Sol çekim merkezine dönüştü!
Aradan 40 yıl geçti. Ülke çok daha kötü bir durumda! Devlet AKP devleti olmuşken, siyasal İslam toplumsal dokuya sirayet etmişken, din bütün bölgede, Irak’ta, Suriye’de, İsrail’de, Türkiye’de “benden demokrasi de, özgürlük de çıkmaz” diye avaz avaz bağırırken, lafı dolaştırmanın, dini söylemleri yarıştırmanın bir karşılığı yok!
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik hepsi yalnızca laf! Yolsuzluk, arsızlık cezalandırılmak bir yana ödüllendiriliyor! Ayrımcılık, kutuplaştırıcılık devam ediyor. Cizre’de olduğu gibi kışkırtma devlet eliyle yapılıyor! Hrant Dink öldürüldüğü yerde yatmaya devam ediyor. Ali İsmail davası sündürülüyor. Berkin için dava bile açılmıyor!
Her şey çok açık… Ortada ne bir sır ne de büyük analizler gerektirecek bir durum var! Bu yüzden, 1970’lerin temel sloganı ve yönelimi olan “bu düzen değişmeli” sloganı 2015 seçim bildirgelerinin ana başlığını oluşturmalıdır!
1970’lerde “bu düzen değişmeli” diyen CHP de, bir bütün olarak sol da, 2015’te, hem bu sloganı yeniden öne çıkarmalı, hem de “laik, demokratik bir blok hareketi” etrafında buluşarak Haziran seçimlerinde, Haziran direnişinin ruhuna uygun olarak AKP’yi artık sandığa gömme becerisi göstermelidir!
Üstelik bu ihtiyaç, yalnızca solun, sosyal demokrasinin, komünistlerin değil, AKP’den rahatsız olan bütün toplumsal kesimlerin, kimliklerin, siyasal çevrelerin ihtiyacı!