Çukurova'nın bereketi

Yüzü çöl yanığı bir selamdır kiminin
Ortadan ikiye bölünmüş felhan yüreği
Fellah demişler adına
Azıcık ağlasa Nil taşar gözlerinden
Azıcık gülse çöller vadileşir
Bir yanı yarınsız cennet büyütür
Cennetsiz ‘Kerbela’ diye çarpar bir yanı
Kimin omuzlarında yağma sofrası geçmişi
Yüzyılları nasırlaştıran alnında
Kaç bin yıl hiç doğmamış Medya güneşi
Vatandaşı olmuş dört yanı kuvvetin
İşgali hak sayan bir ayrılıktan beri


Adnan Yücel

Bu dizelerin yaratıcısı Elazığ'da evrene 'Merhaba' deyip, Dersim'de Diyarbakır'da dolanmış, Ankara'da konaklamasının ardından Çukurova'ya sermiş mitili. Yüreğinde hep vardı o ateş ama o topraklar harladı ve yangına dönüştürdü. Sömürünün, zulmün en yoğununu yaşadığı buralarda gelecek tohumlarını da gördü ve destanlaştırdı.
Yeşilçam'ın çarklarını kıran Yılmaz Güney ise Kürt illerinden göçen bir ailenin Adana'ya göçen çocuğu olarak tanışır 'bereketli topraklar' ile. Buraların yerel dilini evrenselleştirir sinemaca. Filmlerinde emekçilerin, yoksulların yaşamlarını anlatır. Kürt sorunu, insan hakları ihlalleri, göçerleri, çocuk tacizlerini işler. Sömürü düzeni, zulme başkaldırı ve isyana işaret fişeği vardır filmlerinde.
*
TÜİK'in yeni yaptığı bir araştırmaya göre Adana-Mersin bölgesi "en yoksullar" sıralamasında Türkiye ikincisidir. Gelir eşitsizliğinde ise dördüncü ilan edilmiş.
Türkiye'nin en yoksullarının yaşadığı Çukurova'da pandemi sürecinin işsizliği, yoksulluğu açlığa evirdiğini bilmek için araştırma yapmaya gerek yok diye düşünüyorum. Sadece bir örnek olsun; AKP'li cumhurbaşkanının "büyük eserim" diye nitelediği Adana Şehir Hastanesi'nde çalışan 50 sağlık emekçisinin işine son verildi geçtiğimiz günlerde. İş akitlerinin feshedilmesine görünürde bile olsa bir gerekçe gösterilmeksizin. Hastanenin işleticisi Saray'ın gözde patronlarından Rönesans Holding'e yapılan devlet ödemelerinde bir aksama olduğunu düşünen safdilliler yoktur sanırım...!
Bizler yoksul emekçilerin açlığa sürüklendiğini dillendirsek de, Mersin İŞKUR Müdürü Halil Bozkurt bizim gibi düşünmüyor. Tersine patronların büyük sıkıntı içinde olduğunu söylüyor. Emeklerini kiraya vermekten başka seçenekleri olmayan insanların sorunlarına çözüm üretmek amaçlı kurulan bu devlet organının pek sayın yetkilisi yaptığı açıklamada; “Ekonomik sıkıntı çeken özel sektör işverenlerine nakdi destek verilmesi…” çalışmasını yaptığını söylüyor. Zavallı (!) patronlara peşkeş çekilen bu paraların işçilerin alınterinden oluşan fon kaynaklı olduğunu anımsatmaya gerek var mı!!!
*
Geçtiğimiz hafta emekçi-patron karşıtlığında gelişen önemli bir olay ise tarım işçilerinin iki günlük iş bırakma eylemiydi. Gündoğumundan akşamın karanlığına dek 45-50 derecelik cehennemi sıcakta tarlada veya tarım ürünleri paketleme tesislerinde ter döken işçiler ücretlerinde iyileştirme istemişlerdi. Sigortasız, güvencesiz bir biçimde Çukurova’nın bereketli topraklarında yetişen ürünleri tüketime hazır hale getiren yoksul insanlar emeklerine karşılık çok değil 116 lira ücret istiyorlardı. Patronlar adına görüşen Akdeniz İhracatçı Birlikleri ise 101 liradan yukarıya çıkmadılar. İşçileri temsilen Güvencesiz İşçi Derneği (GİŞ-DER) pazarlık masasındaydı. Anlaşma sağlanamayınca tarım işçileri “çalışmama hakkı”nı kullanarak evlerinde kaldılar. Patron iktidarının yanıtı sert olduğu gibi seriydi de. Aynı gün GİŞ-DER Başkanı Abdulselam Kutlu ve iki emekçi Terörle Mücadele ekiplerince gözaltına alındı. İki kişi polis sorgulamasının ardından salıverilirken Başkan Kutlu, çıkarıldığı mahkeme kararına göre adli kontrol şartıyla tutuksuz yargılanacak.
Mersin’de gözaltıların yaşandığı aynı gün Tarsus, Adana, Ceyhan ve Erzin’deki işçi derneklerinin başkanları da gayri resmi (!) biçimde tehdit ediliyordu. Tarsus Paketleme ve Tarım İşçileri Derneği (TAPATARİD) üyeleri grev kararını kendilerinin aldıklarını söylerken şunları da eklemeyi ihmal etmediler; “Pandemi değil açlıktan ölmeyi tercih ediyoruz. 45-50 derece sıcağın altında ölmek istemiyoruz…”
Polis hakemliğinde yürütülen görüşmeler sonucu işveren teklifini 106 liraya yükseltince anlaşma sağlandı. Suriyeli göçerlerin bunun yarı fiyatına çalıştığını da anımsatarak ne denli “lütufkar” olduklarını söylemeden edemediler.
*
Bu satırların yazıldığı saatlerde Akkuyu Nükleer Santral inşaatında çalışan işçilerin eylem haberini aldık. Servis araçlarını durdurarak yolu trafiğe ve inşaat sahasına girişi kapatan işçiler, 3 aydır maaşlarını alamadıkları gibi çalışanlar arasında Covid-19 testi pozitif çıkanların olduğunu dillendiriyorlar.
İş vereni merak ediyorsanız hemen söyleyeyim, Saray gözdelerinden Cengiz İnşaat. Hani şu “Milletin a…na koyan”. Halkın büyük çoğunluğunun istemediği Nükleer Santral doğaya darbeleri indirmeyi sürdürürken patron da işçilere vuruyordu her zaman olduğu gibi. İktidar ise memnun, nükleer teknolojiye sahip olma yolunda hızla ilerlediği için!
Yani dostlar, Çukurova’da işler bildiğiniz gibi. Adnan Yücel’in şiir, Yılmaz Güney’in sinema, Orhan Kemal’in hikaye-roman, Haşmet Zeybek’in tiyatro diliyle anlattığı sömürü ve zulüm düzeni katmerlenerek sürüyor. Ancak, bu toprakların bereketinin sadece pamuk, narenciye, karpuz vb. yetiştirmeye özgü olmadığını dost-düşman herkes biliyor. Andığımız bu devrimci sanatçıların yanına onlarca ismi sizler de ekleyebilirsiniz.
Sadece aydın ve sanatçılar mı? Ceyhun Can gibi hem şair hem hukukçu, aynı zamanda yaşamını işçi sınıfına adamış sosyalist devrimci Ceyhun Can, Mustafa Özenç, Remzi Basalak gibi…
Göçerlikten çıkışıp Çukurova insanı olmuş Kürt yoksulları, Türkmen emekçiler, Fellahlar ve ötekiler… Yani buraları cennet yapan emekçiler, kimileri için cehenneme de çevirebilir. Bu nedenle hep tehlike görülüp demir yumruk sürekli hatırlatılıyor. Ne ki, tarih göstermiştir zaptedilemez yanları olduğunu. Çakalların ulumasını bastıran isyan tümceleri eylemler izleyiverir bir anda.
Dedik ya; bu topraklar verimlidir.