Direnmek, uzlaşmak ve iktidarı kanatları altında ‘mış’ ya da ‘muş’ gibi yaparak sözde mücadele örneği sergilemek. Bu üç yaklaşımının arasında ciddi farklılıklar var.
Kocaeli, bu farklılıkları son 5 yıldır yakıcı sonuçlarıyla birlikte yaşayan özel kentlerden biridir.
Bu yazıya konu olan yaklaşımlar daha çok yenidir.
İlk yaklaşım, KESK üyelerinin yaşadıklarıdır.
KESK yöneticileri ve üyelerinin İstanbul-Ankara yürüyüşündeki önemli uğrak yerlerinden biri olan Kocaeli’de yaşadıkları hafızlarda çok tazedir.
İş akitleri feshedilen 2 bin 77 üyesi için Ankara'ya yürüyen KESK’in Eş Genel Başkanları Lami Özgen ve Şaziye Köse'nin yanı sıra 100'e yakın üyesi, Perşembe günü akşam saatlerinde İzmit'e ulaştı. Kente girer girmez polis müdahalesi ile karşılaşan üyeler, geceyi burada geçirdi ve sonraki gün yola çıkmak için toplandıkları Eğitim-Sen şube binası önünde 'İşimi ekmeğimi geri istiyorum. İhraçlarınıza, açığa almalarınıza, baskılarınıza teslim olmayacağız' yazılı pankartını açtı.
Vayyy, siz misiniz önlükler ve pankartla yürümek isteyen. Polis hemen gardını aldı ve ‘önlükleri çıkarıp, pankartı bıraktıkları’ zaman otobüslerinin bulunduğu yere kadar yürümelerine izin vereceklerini duyurdu. Bu durumu kabullenmeyip sloganlarla yürümek isteyen KESK üyeleri ile polis arasında bilinen bir tablo oluştu ve kısa süreli arbede yaşandı.
Sonrası malum, bilindik temaslar ve KESK’lilere önlükleriyle otobüslere yürüme izni verilmesi. Ve, polis eskortu eşliğinde Ankara’ya yola çıkış.
Bütün bunlar, Türkiye’deki gerici-faşist AKP iktidarının özgürlüklerine sahip çıkan kişi ve kurumlara 15 yıldır dayattığı güvenlik ölçekli politikaların sonucudur ve şaşırtıcı bir durum değildir.
Burada, iktidarın ‘uzlaşarak adım atılabilir’ yaklaşımına rağmen uzlaşı yaratacak bir ortam oluşmuyor. Çünkü, ellerindeki güvenlik güçlerini görevi gereği değil baskı unsuru olarak kullanan bir anlayışla uzlaşı zemini oluşmaz.
Ve, diğerlerine gösterilen yaklaşımlar…
İki farklı yaklaşımdan söze edeceğim ki, onlar da kent insanının hafızasında çok yeni yer etmiş yaklaşımlardır.
‘Hassas olan’ güvenlik güçlerinin bu kez KESK üyelerine değil muhafazakar camianın farklı yapılarındaki üyelerine yaklaşımı, ciddi farkların en önemli göstergesidir.
Bir kesime olgun ve demokratça davranan güvenlik güçleri, cami önlerinde yapılan basın açıklamalarına, içeriğine ve OHAL’e aykırılığına bakılmaksızın seyirci kalıyor. Çünkü, o yapılar, güvenlik gücü olan kadroların önemli bir bölümünün kısa süre önce içinden çıktığı yapılardır.
O yapıların üyeleri için ‘bizim çocuklar’ sıfatını kullanan güvenlik güçlerinin, OHAL’in verdiği yetkiyi içselleştirdikleri gruplar üzerinde kullanmasını bir yana bırakın, böyle bir durum düşünülemez bile.
Neyse, gelelim son örneğe…
Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Şube Başkanı tarafından Halep’te yaşananlara ilişkin basın açıklaması yapılıyor. Hem de, Umuttepe Camii’nde ve cuma namazı çıkışında.
Caminin özelliği, Kocaeli Üniversitesi Yerleşkesi yanında olması ve üniversitedeki gerici örgütlenmenin merkezi haline getirilmesidir.
Açıklamaya katılanlar bakınca, ne olduğunu anlamak çok kolaylaşıyor. AKP İl Gençlik Kolları Başkanı, Memur Sen İl Temsilcisi, Eğitim Bir Sen 2 Nolu Şube Başkanı, Kocaeli imam Lisesi Mezunları Derneği Başkanı, İl Vaizi ve diğerleri…
“Ey İslam alemi, daha neyi bekliyorsunuz? Ateş çemberi bir gün sizi de sarmadan harekete geçiniz” çağrısı, mevcut anayasa ve ceza yasalarına göre ‘tahrik suçu’ içermektedir.
Ancak, söyleyen de resmi ideolojiyi kendi ideolojileri eksenine oturtmak için her yolu deneyen iktidar zihniyetine ters düşmediği için, güvenlik güçlerinin ‘ciddi farklılık’ olarak tanımlanan o esnek yaklaşımı burada devreye giriyor.
Grubu taciz etmek, dağıtmaya çalışmak, yaptıklarının yasal olmadığını anlatmaya yönelmek ne demek?
Tam tersine, grubun güvenliğini sağlamak için her yolu denemek durumundalar…
Çünkü; Hangi koşulda olursa olsun, üniversitedeki demokrat, solcu, ilerici, sosyalist ve komünistlerin, bu ve benzeri açıklamaları sabote edeceği endişesinden bir türlü kurtulamıyorlar.
Yani, ‘kişi, karşısındakini kendi gibi bilir’ deyişinin altını tam olarak dolduruyorlar.
‘Her geçen gün İslam Coğrafyası küresel sömürü düzeninin kıskacında kan gölüne çevrilmektedir’ diyen bu gurubun söylemi, emperyalizmin çıkarlarını korumakla görevli o güvenlik güçlerine aslında ters. Ama, buna rağmen ‘koruyucu davranış’ sergiliyorlar. Çünkü, aynı rahleden eğitim alıyorlar.
İktidarın kolluk kuvveti olan o güvenlik güçleri, aynı içeriği farklı sözlerle dillendiren sosyalistlere, komünistlere, ilericilere ve devrimcilere ise tahammül gösteremiyor.
Çünkü, gericilik genetik yapılarını oluşturur hale gelmiş.
İşte, bu yüzden ciddi farklılıklar var…
Söz konusu farklılıkların aslında sınıfsal altyapısı ve içeriği de var. Ama, o başlıkta yapılacak irdelemeler çok kapsamlı olmak zorunda. Bu nedenle başka bir yazının konusu olacaktır.
Farklılıklarımızı koruyarak, duyarlılığı geliştirerek ve farklılıkların yarattığı davranış bozukluklarını sıradanlaştırmadan yaşayacağımız günleri er geç inşa edeceğimize olan inancımla…