Yazı sadece Cerrattepe ile ilgili olacaktı. Oysa bu memleketin adrenalin düzeyi klavyeye ilk vuruşta bile değişebilir. Dün 18.30 da da aynen böyle oldu. Öyleyse alt başlıklarla parantez açalım…
***
Ankara’nın taşı-gözlerimin yaşı…
Ankara’nın göbeğinde gerçekleşen olay, Türkiye’nin gündemine her zaman ki olağan tartışma biçimiyle, bomba gibi düştü.
Bombanın çeşitli parçaları var.
İlki olaydaki ölüm-kalım istatistikleri; ikincisi olayın terör saldırısı olup olmadığı; üçüncüsü iç ve dış mihraklar kimler ve dördüncüsü de güvenlik zafiyetleridir…
İstatistiklere bakılırsa Ankara’da kitlesel ölümler devam ediyor…
Bu kez de 28 ölü ve 61 yaralı, 10 Ekim Gar katliamını istatistiklerine eklendi. İstatistiklere konu olan katliamın görünen hedefi, askeri personel i taşıyan servis araçları. Saldırının merkezi odağı ise “general-amiral lojmanları ve askeriyenin yönetim binaları” nın bulunduğu mıntıka. Altı servis aracının arasına giren lüks bir aracın infilakıyla servis araçlarına büyük hasar verdiriliyor ve ölümler, yaralanmalar gerçekleşiyor…
Kanıtlara bakılırsa, olayın terör saldırısı olduğuna ilişkin fazla bir tereddüt yok. Saldırıyı gerçekleştiren örgüt tahminleri konusunda ise iç ve dış uzantılarıyla beraber tahminler çok. Tahmin hedeflerinin başında PKK, IŞİD, DHKP-C gibi örgütler var. Dış uzantılar konusunda ise adaylar öyle çok ki Türkiye’nin çevresinde kim varsa ve şu an bölgede savaş lordluğu yapan merkez ülkeler kimlerse, hepsinin rolü olduğu düşünülüyor…
Tartışılan dördüncü nokta güvenlik zafiyeti meselesi…
Öyle ya; Meclis’in, Genel Kurmayın ve Hava-Deniz Kuvvetleri Komutanlığının burnunun dibinde, askeri araç kafilesinin arasına sızabilen bir araba varlığında olay cereyan ediyorsa, burada güvenlik zafiyeti olmadığını söylemek mümkün olamıyor.
Kuşkusuz başta hükümet ve meclisin bir kesim partileri olayı kınamakta-lanetlemekte ve gerekli her girişimin yapılacağı üzerine yemin etmekte tereddüt göstermiyor. Göstermiyor ama bu işteki görünen güvenlik zafiyetinin boyutlarını değiştirmediği gibi, Türkiye siyasetine, Türkiye’nin göbeğinde çok ciddi bayrak gösterilebildiği hakikatini de ortadan kaldırmıyor…
Yani ülke sınırından başkentine kevgir bir görüntü arz ediyor…
İçte ve dışta, ülkenin bulunduğu siyasi ilişkiler konumu itibariyle, şaşırtıcı bir durum yok. Olan, ölen ve yararlananlara olmuş ve ötesi de hamaseti daha da derinleştiren bir söylemden öteye gidememiştir.
Türkiye’nin ve ahalisinin çekisi bitememiştir. Görecek günlere ilişkin beklenti de, umalım ki bir gün barış tesis edilecektir… Barışın koşulunu sağlayacak tarz-ı siyaset ise bugün güdülen siyaset şeklinden farklılaşacak, toplumun bir arada yaşama tercihine katkı koyacak bir ahvale dönüşme ile mümkün olabilecektir… Ne zaman (?) sorusunun karşılığı ise şimdilik belirsizdir…
Belirsizlikleri yazmak hayli zor; öyleyse şimdilik kenara koyalım. Ete, kemiğe bürünmüş kimi toplumsal dinamik ve göstergeleri okumak ise mutlaka daha zihin açıcıdır. Biraz bunu deneyelim…
***
Cerratepe’de Artvin halkı direniyor…
Dağına ovasına ve doğanın altın madeni diye delinip, katledilmesine, Artvinliler kendi aralarındaki siyaset, düşünce ve inanç ayrımına bakmaksızın ortaklaşa yanıt üretiyor…
Artvin’de arkadaşlarım, tanıdıklarım var. Birkaç gündür onlara telefonla ulaşıyorum. Olanı biteni, en azından haber düzeyinde öğrenmeye çalışıyorum.
Dağa barikatlar kuruluyor. Artvinliler dağda 24 saatlik nöbetlere duruyor. Dağın etrafı, yeşilin-ormanın nöbetçilerinin bulunduğu yerin tarafı, polis-jandarma kolluk güçleri ile sarılıyor. Anlatılanlara bakılırsa, halkın çay ikram ettiği kolluk kuvvetleri, emir geldikçe, Cerrattepe’de toplanmış Artvinlileri dağıtmak için, gaz tüfekleri veya plastik mermiyle, halkın içine dalıyor…
Şehirde son üç gündür esnaf dükkân açmıyor. Nöbetçi eczane dışında hafta içi ve gündüz açık eczane dahi bulunmuyor. Yegâne istisna ise “BİM” mağazaları diye arkadaşlar haber geçiyor.
Artvin’de olan biten bir “Haziran Direnişi” dir. Haziran ne denli canlı ve hayatın içinden olduğunu bir defa daha Artvin’in dağlarından, Cerrattepe’den Türkiye’ye seslenerek göstermiştir.
Laf uzamasın… İşi oranın içinden dinlemenin yararı vardır…
Bundan sonra ve buraya alıntılanan satırlar Artvin Barosundan Avukat Bedrettin Kalın’a aittir. Avukat Kalın, hem Yeşil Artvin Derneği Y.K.Üyesi ve hem de TBB Çevre Komisyonu Üyesidir. Bu yazı ve Cerrattepe’den başka haberleri bana ileten, yiğit bir mücadele eri ve güzel arkadaşım, Eczacı Asiye Ergün’dür. Ondan dinlediklerimin ayrıntısı, buraya eklediğim yazının içinde bulunmaktadır.
Uzundur falan demeden, haydi hep beraber okuyalım…
***
“Cerratepe geçilmez, Artvin halkı yenilmez”…
“Dünyanın en hassas ekosistemlerinden birisi ve Kafkas ekosisteminin devamı olan doğal yaşlı ormanlar ile kaplı Cerrattepe ormanlarında bu günlerde bu söz yankılanıyor. Artvin halkı son 1 aydır Cerattepe’de ormanları bekliyor. Hem de madencilere her kolaylığı gösteren ve illa da ormanın kesilmesine izin vermekte ısrar eden Orman Bölge Müdürlüğüne karşı. Bir terslik olmalı bu işte, anlamakta zorluk çekiyoruz hepimiz. Anlamak için gelin biraz geriye gidelim şimdi.
Cerattepe bölgesinde madencilik faaliyetleri Bergama ile aynı tarihlerde 1993 yılında başlıyor. Şehir merkezinden biraz uzakta orman içerisinde bir yerde arama faaliyetlerinden halkın pek haberi olmuyor önce. Ancak sondajlardan kaynaklanan bazı çevresel etkiler nedeniyle halk durumdan haberdar oluyor ve 1995 yılında Yeşil Artvin Derneği kuruluyor. Bundan sonraki 20 yıllık mücadele bu derneğin öncülüğünde yapılıyor. 1990’lı yıllar Kanadalı Cominco Madencilik dönemi olarak geçiyor ve Artvin halkının bir bütün olarak mücadelesi ve siyasilerin halkın tepkisine olumlu yaklaşması ile önemli bir zarar verilmeden geçiriliyor. Cominco Madencilik ruhsat haklarını 2002 yılında yine Kanadalı İnmet Mining’e devir ediyor ve ikinci dönem başlıyor. İnmet Mining’in Cerattepe’de galeri çalışmasına başlaması ile çevresel etkiler yeniden ortaya çıkıyor ve ilk kez Yeşil Artvin Derneği ile Artvin Barosu tarafından ruhsatın iptali için dava açılıyor. Yapılan yargılama sonundan Rize İdare Mahkemesinin verdiği iptal kararları Danıştay tarafından da onaylanıyor ve maden şirketi 2009 yılında madencilik konusunda Artvin Halkını ikna edemeyeceklerini anladıklarını belirterek Artvin’i terk etme kararı alıyor.
Cerattepe’de üçüncü dönem Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanının 2012 yılında Cerattepe ve Genya Dağı ruhsat alanlarının yeniden ihale edileceğini ilan etmesi ile başlamış oldu. Mahkemenin iptal kararı vermiş olduğu alanlardı, nasıl olur diye düşündük. Açıklaması hukuk adına içler acısıydı: İptal kararları ile alanlar boşa çıkmıştı, bu nedenle boşa çıkan bu alanlar yeniden ihale edilebiliyordu.
Ancak sadece bu değil ihale şartnamesi bir şirketi işaret ediyordu. Sadece şirketin ismi yoktu ama kim olduğu belliydi. İhaleye katılım şartı olarak yılda 500.000 ton tüvanan ve 10.000 ton blister metal üretecek tesis sahibi olmak gerekiyordu. Soruldu Bakana kimin var böyle tesisi diye, hemen cevap geldi: bu şartı taşıyan Türkiye’de tek tesis vardır, o da Samsun’da bulunan Cengiz İnşaat’ın sahibi olduğu Eti Bakır tesisleri. Bir ihale yapılıyordu ve ihale katılım şartını taşıyan tek bir şirket vardı. İhaleye fesat karıştırmanın en bariz örneğiydi. Suçtu. Ancak gizli ortaklar çok güçlüydü, hukuk yoktu, küstahlıkta sınır tanımıyorlardı. İhaleyi böyle aldılar ve ahlaksız Cengiz dönemi böyle başladı. İhalenin iptali davamız ise ihalenin tarafı olmadığımız gerekçesiyle reddedildi.
Maden şirketi 2013 yılında birçok değişiklikten sonra ÇED Olumlu kararı alınca 283 kişi ile bu kararın iptali için dava açtık. 2014 yılı Temmuz ayında yapılan keşiften sonra, rapor düzenleyen 7 bilim insanı 35 sayfalık raporlarında çok kesin ifadelerle; Artvin halkının bir tercihle karşı karşıya olduğunu, ruhsat alanının ve şehir merkezinin ya bu haliyle korunacağını, ya da madenciliğe açılacağını, ikisinin bir arada olamayacağını, alınması düşünülen tedbirlerin esasen riski ortadan kaldırmasının mümkün olmadığını belirtmişlerdir. Bilirkişilerin bu raporundan sonra Rize İdare Mahkemesi 2014 yılı sonunda ÇED Olumlu kararının iptaline karar vermiş ve bu kararında projenin uygulanması halinde Artvin şehir merkezinin ve korunan alanların yaşam alanı olmaktan çıkacağına karar vermiştir. Mahkeme kararı esasen ÇED Raporundaki eksikliklerden ve bunların tamamlanması gerektiğinden bahsetmemiş madencilik için seçilen alanın yanlış olduğunu, bu alanda madencilik yapılamayacağını belirtmiştir. Mahkeme kararı davalılar tarafından temyiz edilmiş, kararın yürütmesinin durdurulması da talep edilmiş ancak Danıştay 14. Dairesi bu talebi de 2015 yılı Mayıs ayı itibariyle reddetmiştir. Dosya halen temyiz aşamasındadır.
Mahkeme kararının kesinleşmesi beklenirken maden şirketinin yeni ÇED Raporu hazırlığı içinde olduğu duyulmuş, nihayetinde 11.06.2015 tarihinde yeni ÇED Olumlu kararı askıya çıkarılmış, yeni dava süreci de bu şekilde başlamıştır. Ancak yeni ÇED Raporunun ÇED Prosedürüne bağlı olmaksızın eski Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılan 2009/7 Genelgesi kapsamında hazırlandığı anlaşılmıştır.
Bu süreçte hukuka uygun bir şey bulmanın imkânı olmamakla birlikte hukuk devletine ve hukuka olan inancın sarsılmasına yol açan uygulamalardan en başta geleni bu genelgedir. Genelge ile bütün evrensel hukuk kuralları yok sayılmış, mahkeme kararları geçersiz kılınmıştır. Öyle ki ilin valisi bile bu genelgeye göre hazırlanan ÇED Raporundan sonra “şimdi siz o mahkeme kararını alın çöpe atın” demiştir. Düşününüz ki bir idari işlem yapılıyor, bu işlem yargısal denetimden geçsin diye dava açılıyor, bağımsız mahkemeler bu işlemin hukuka aykırı olduğuna karar veriyorlar. İptal edilen idari işlemi yapan idare bu kez yeni bir işlem yaparak mahkeme kararını yok sayan, işlevsiz kılan, yargı erki ile dalga geçen bir karar alabiliyor.
Sözü edilen Genelge tümüyle hukuka aykırı olmakla birlikte buna rağmen özünde Cerattepe dosyası için uygulanması imkânsız bir genelgedir. Bu genelgeye göre bir mahkeme kararı ile bir ÇED Olumlu kararının iptal edilmesi halinde mahkeme kararında belirtilen “bir ya da birkaç eksikliğin” tamamlanması halinde bu rapor ÇED prosedürü izlenmeden doğrudan bakanlığa sunulur, tabi yeniden ÇED Olumlu kararı verilir. Oysaki yukarıda anlatıldığı üzere Rize İdare Mahkemesi Cerattepe ÇED Raporunda bir ya da birkaç eksiklikten bahsetmemiş, BU ALANDA MADENCİLİK YAPILAMAYACAĞINA, alınacak önlemlerle riskin ortadan kaldırılamayacağına karar vermiştir. Cerattepe projesine yeniden ÇED Olumlu kararı vermek için Genelgedeki hukuksuzluk bile yetmeyecektir. Buna rağmen bakanlık bazı kurumların olumsuz görüşlerine rağmen ÇED Olumlu kararı vermiş ve askıya çıkarmıştır.
Hukuksuzluk çok açık olmasına rağmen, 11.06.2015 tarihindeki askı tarihinden sonraki 1 ay içerisinde yeni dava açmak için hazırlıklara başladık. Hem önceki davanın yürütmeyi durdurma kararı devam etmekteydi, hemde yeni ÇED’in yargısal denetimden geçmesi gerektiğini düşündüğümüzden bu dava ile ilgili hazırlıklarımızı yapmaktaydık. Ancak maden şirketinin acelesi vardı. Seçimler yapılmıştı ve siyasi iktidarın durumu belirsizdi, bu karmaşada bazı izinleri almaları gerekiyordu, 16 Haziran’da bir gün içerisinde baskı ile ve elden takip edilerek oluşturulan raporlarla orman tahsis izinleri tamamladı ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun bakanlıktan olmadan imzalaması için maden şirketi yetkililerine elden verilen izin belgeleri aynı gün Ankara’ya götürülerek 1 günde bakana imzalatıldı.
Talebimiz yeni dava sürecinin beklenmesiydi. İlin valisine buradaki hukuksuzluğu anlattık ve sadece dava açmamızı bekleyin dedik. Valinin söylediği hukuk devleti adına utanç vericiydi: “Önceki kararı alın çöpe atın, ben maden şirketinin güvenliğini sağlamak zorundayım, istedikleri anda maden alanına çıkabilirler” demişti. Bir vali nasıl olurda 25.000 kişinin sağlığını ve güvenliğini düşünmez de bir maden şirketinin güvenliği ile bu kadar ilgili olur diye merak ediyorduk. Çok geçmeden öğrendik valilik makamının maden şirketinden Artvin Günleri düzenlemek adı altında bağış kabul ettiğini. Buna elbette Artvin halkı büyük tepki gösterdi. Yeşil Artvin Derneğinin basın açıklaması çağrısına 4.000 kişi katıldı ve tarihinde ilk kez Artvin Caddelerinde “Vali İstifa” sesleri yankılandı.
Maden şirketinin aldığı izinlerle Cerattepe’de tahsis edilen orman alanlarını teslim almak üzere alana çıkma girişiminin öğrenilmesinden sonra Yeşil Artvin Derneği öncülüğünde yapılan toplantılarda Cerattepe’de orman kesiminin ve maden şirketinin alana çıkmasının önlenmesinin yaşamsal önem taşıdığı, çevreyi korumanın her vatandaşın görevi olduğu temel ilkesinden hareketle ve bu görev bilinciyle Cerattepe’de nöbet tutmaya başlama kararı verildi. Elbirliği ile yapılan nöbet kulübesinden sonra yaklaşık bir aydır Artvin halkı Cerattepe’de gece gündüz günde 3 vardiya halinde nöbet tutmaktadır. Maden şirketi ve beraberinde jandarma korumasında 3 kez ruhsat alanına çıkmaya teşebbüs etmiş, üçünde de geri çevrilmiştir. Alana çıkan her araç denetlenmekte, alanın bütün güvenliği Artvin halkı tarafından sağlanmaktadır.
Bu arada dava hazırlıklarımız tamamlanmış, 1 aylık süre dolmadan 751 kişi tarafından 61 avukatın görev aldığı Cerattepe davası Türkiye’nin en büyük çevre davası olarak açılmıştır. Davacılar arasında Türkiye Barolar Birliği ile TMMOB’a bağlı birçok oda, siyasi partiler, meslek odaları, sendikalar, çevre örgütleri, Artvin Dernekleri yer almıştır. Bu dava açıldıktan sonra yürütmeyi durdurma konusunda karar verilmesini beklerken Rize İdare Mahkemesinin iki hâkiminin yetkileri alınmış, hâkim güvencesi yok sayılmış, Cerattepe’nin önceki iptal kararını veren hâkimleri açıkça cezalandırılmıştır. Hukuka olan inancımızı kaybetmemek için çok çaba göstermemize rağmen hukukun bu kadar araçsallaştırıldığı, doymak bilmez kar hırsı için hukukun ayaklar altına alındığı, kurumların baskı altına alındığı, yasaların bir günde ihtiyaca binaen değiştirildiği, bunun yetmediği durumlarda hâkimin sürüldüğü bu kadar karanlık bir dönem yaşamadığımız çok açıktır.
Yargısal süreç bir yandan devam ederken bir yandan Artvin halkı dağlarını ve ormanlarını korumaya devam ediyor. Cerattepe artık bir halkın yaşam ve var olma savaşımının simgesi olmuştur. Bu gün Artvin’de her işyerinin camında Cerattepe’ye müdahale edildiğinde o işyerinde işin durdurulacağı yazıyor. Nöbet çizelgesinde gün almak için artık sıraya giriliyor. Cerattepe mücadelesi Artvin halkının 20 yıllık onurlu direnişinin adı olarak ülkemizin çevre hareketinde önemli bir yer ediniyor. Ülkemizde ne kadar çevre mücadelesi varsa bu gün bütün bu mücadelelerin kalbi Cerattepe’de atıyor. Cerattepe’deki her başarı ve zalimlerin her geri dönüşü ülkenin çevre mücadelelerine bir sevinç kaynağı oluyor. Artık Cerattepe’de yükselen ses bütün ülkeye yayılıyor:
CERATTEPE GEÇİLMEZ, ARTVİN HALKI YENİLMEZ”…