Parklar, korular, yeşil alanlar imara açılsın, AVM’ler, rezidanslar yükselsin, beton dökmedik tek bir metre kare kalmasın ki, kasaları, ayakkabı kutuları, parayla dolup taşsın.
Okullar bir bir imam hatipleştirilsin, bilim kapı dışarı edilsin ki, “işçinin fıtratında ölüm var” dendi mi “hafazanallah", “Yeni Türkiye” dendi mi “maşallah” nidasıyla her yer inlesin.
Ölüm sıradanlaşsın, kimse hesap sormasın, kimse hesap vermesin…
“Yeni Türkiye” böyle bir şey… Bu nedenle canı cehenneme…
Rezidansları da, imam hatip okulları da, saltanatları da cehennemin dibine…
İktidara geldikleri günden bugüne mezar kazıyoruz. 11 binin üzerinde işçi kardeşimizi iş cinayetlerinde kaybettik. Sadece son yedi ayda bin 100 işçi yaşamını yitirdi.
Haziran direnişinde ölen gençlerimiz için döktüğümüz gözyaşları kurumadan, Soma’da yüzlerce madencinin cansız bedenini çıkardık yerin dibinden. Her gün ortalama dört işçi kardeşimizi kurban verdik paranın saltanatına.
Bugün de 10 işçi kardeşimizi toprağa veriyoruz.
Paranın saltanatı, saltanatın sultanı, sultanın şürekâsı… Katil aranıyorsa başka yere bakmaya gerek yok.
Bugün ölüm haberleriyle ayrılıyor bir kez daha iki Türkiye birbirinden; Bir yanda onlar, bir yanda biz. Bir yanda cenazelerimiz, bir yanda katilimiz.
Bu ülke, iki Türkiye’yi taşımaz. Son kavga er ya da geç verilecek.
Çalarak, çırparak, döverek, söverek, hakaret ederek, tehdit ederek, öldürerek yeni bir ülke kurmak, suçlarına ortak ederek başka bir insan yaratmak istiyorlar. Ama olmuyor.
Yeni bir “insan” çıkıveriyor karşılarına, Validebağ’da örneğin, belki de “insanlık” demek gerekir… Korusuna sahip çıkmak için yan yana gelip, inşaatı durduran, fide dikmeyi ihmal etmeyip, can suyu verecek kadar yaşama sarılan.
Ya da Yeşilbahar ortaokulunun imam hatipleştirilmesine karşı, kah imza toplayarak, kah masalar açarak, ev ev gezip derdini anlatarak, forumlarla, toplantılarla birlikte kararlar alıp, eşit, parasız, bilimsel, laik eğitim talebini örgütleyen ve kazanmayı becerebilen insanlık.
Haziran’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demiştik. Bu örneklere iyi bakın! Çünkü bu memlekette bu “insan”dan çok var.
İnsanlarımız öldü ama insanlık ölmedi.
İnsanlık ölmediyse, çoğaltmak gerekir.
“Yeni bir yurttaşlık bilinci” kavramı, iki arkadaşımın, sevgili Doğan Ergün ve Can Atalay’ın köşe yazılarında geçti.
Doğan, “bölgemizdeki halkların, ya eşi benzeri görülmemiş bir yok oluş ya da tarihsel bir ileri adım ikilemiyle karşı karşıya oldukları” tespitinden devamla, ileri adımın bölgemiz için “yeni bir aydınlanma hareketi”, tutkalının ise laikliğin, yurtseverliğin, barış ve özgürlük arayışının beslediği “yeni bir yurttaşlık bilinci” olabileceğini yazdı.
Can da, benim de yukarıda andığım Validebağ ve Yeşilbahar örneklerinden yola çıkarak, “yeni bir yurttaşlık bilinci”nin, ülkemizdeki eşitlik ve özgürlük kavgasına yepyeni bir ufuk açtığını yazdı.
Ben de bir adım ileri giderek, çoğaltılması ve yaygınlaştırılması gerekenin bu bilinç olduğunu söyleyeyim.
Sosyalistler, eğer “korku” duvarlarının ardında ezber tazelemekle yetinmeyecek, siyasi mücadeleyi “hatim indirmeye” indirgemeyecekler ise, toplumsal alanda ortaya çıkan tepkileri, sosyalizmle bağlantılandırmak için devreye girmelidirler.
Kendisini çevreleyen koşullara müdahale edildiğinde, düzenin sınırlarının dışına taşan bir mücadele pratiğini ortaya çıkarabilen bu bilincin, söz konusu siyasi temsiliyet olduğunda, sosyalist seçeneğe kendiliğinden varacağını beklemek doğru olmayacaktır.
Bağlantılandırma işleminin ilk adımı mesafeyi kapatmak olmalıdır. Ortak gündemleri olanlar, ortak gündemlere birlikte müdahale etme yeteneği kazananlar, ortak bir “kurtuluş” programını da tartışma olanağı bulur.
Haziran direnişinin parçası olan herkesin ortak noktası şuydu;
Sürece kendinden bir şey katabildiğini gördü ve değerli olduğunu hissetti.
Parçası olduğu büyük direnişin kendine kattığını gördü ve geliştiğini hissetti.
Aldığıyla ve kattığıyla ortaya çıkanın değiştirebileceğine inandı ve “sonuna kadar varım” dedi.
Sosyalizmin muazzam bir mücadele deneyimi var. Bu deneyim, kendisini “bende zaten başı sonu belli bir proje var” diyerek, dışarıdan gelecek enerji ve katkıya kapatmamalı, benzemezinden sıkılıp “biz bize daha iyiyiz” eğilimine girmemeli, kendini somut mücadele başlıklarının içinde üreterek, sonuç almayı kolaylaştırıcı bir kuvvet olarak var etmelidir.
İleri çıkmak, mevzi kazanmak ve mevziler arasında köprüler kurmak hedeflenmelidir.
Ülkedeki genel siyaset alanına müdahale mi? Sosyalist siyaset, Yeni Türkiye’nin tüm bileşenleriyle, gericilikle, milliyetçilikle, liberalizmle göğüs göğse mücadelede öne çıkmalıdır.
Ortak bir kurtuluş programı mı? Sosyalizm programı gömlek ceplerinden eksik olmamalıdır.