BertoltBrecht’in 1955/1956 yıllarında kaleme aldığı üçüncü “Galilei’ninYaşamı” metninin 14. sahnesinde, artık inzivaya çekilmiş olan Galilei ile eski öğrencisi arasında geçen bir söyleşi vardır. Bilim ve bilim adamının sorumluluğu ağırlıklı bu söyleşi, Galilei’nin ‘eski bir bilim adamı’ kimliğiyle kendine yönelik ağır suçlamaları ile doludur. Bugünlerde nedense(!); özellikle de ODTÜ’nün, onun gerçek akademisyenliğin onurunu her şeyin üstünde tutan kimi yürekli öğretim elemanlarının bu ülkenin öteki sayısı iki yüze yaklaşan üniversiteleri tarafından yalnız bırakılmışlığını düşündükçe, içimden sıkça hatırladığım bu bölümden alıntılar yapmak geliyor:
“…bilimin sürdürülmesi, bana özel bir yürekliliği gerektirir gibi gözüküyor. Bilim, kuşku aracılığı ile kazanılan bilgiyi işler. Her şey konusunda herkese bilgi sağlayarak, herkesi kuşkucu yapmayı sağlar. Oysa halkın büyük bir bölümü hükümdarlar, büyük toprak sahipleri ve din adamları tarafından batıl inançlarla ve eskimiş sözlerle örülmüş bir sis perdesine sarılıyor; perdenin amacı bu kişilerin türlü dolaplarını gözden saklamak. Çoğunluğun yoksulluğu sıradağlar kadar eski ve bütün kürsülerden bu yoksulluğun sıradağlar kadar yıkılmaz olduğu ilân ediliyor (…) Kitleyi dışlamamız, buna rağmen yine de bilim adamı olarak kalabilmemiz, mümkün müdür? Gökteki cisimlerin hareketleri çok daha saydamlaştı; ama halklar, kendilerini yönetenlerin davranışlarını hâlâ kestiremiyorlar. Gökyüzünün ölçülebilirliğini sağlama uğruna yürütülen kavga, kuşkunun aracılığı ile kazanıldı; oysa Romalı ev kadını, süt uğruna atıldığı kavgayı inanç yüzünden hep yitirmek zorunda (…) olan bilim, bu iki kavgayla da ilgilidir (…) Sizler ne için çalışmaktasınız? Bana göre bilimin tek amacı, insan yaşamının güçlüğünü hafifletmektir. Eğer iktidar sahiplerince sindirilen bilim adamları, bilgiyi yalnız bilgi uğruna toplamakla yetinirlerse, o zaman bilim kötürüm olabilir ve bulacağınız yeni makineler yeni boyunduruklar anlamına gelebilir. Zamanla bulunabilecek her şeyi bulabilirsiniz, ama ilerleyişiniz, sizi insanlıktan uzaklaştırmaktan başka bir sonuç vermeyecektir. (…). – Bir bilim adamı olarak benim elimde eşsiz bir fırsat vardı. Benim zamanımda astronomi, pazar yerlerine kadar ulaşmıştı. Bu çok özel koşullar altında tek bir adamın yürekli direnişi büyük sarsıntılar yaratabilirdi. Direnebilseydim eğer, o zaman doğabilimciler de doktorların Hipokrat Andı gibi bir ant, bilgilerini yalnızca insanlığın esenliği için kullanacakları yolunda bir yemin geliştirebilirlerdi! Şimdi ise, en fazla umabileceğimiz, buluşlar yapabilen ve her şey için kiralanabilen cücelerden oluşma bir kuşak (…) Birkaç yıl süreyle ben de iktidardakiler kadar güçlüydüm. Ve kullanmaları, kullanmamaları veya kötüye kullanmaları için, kısacası amaçlarına hangisi hizmet ediyorsa öyle yapmaları için, bilgilerimi iktidar sahiplerine verdim (…) Ben, uğraşıma ihanet ettim. Benim yaptığımı yapmış olan birinin bilimin saflarında kalmasına rıza gösterilemez.”
Evet, başta da söylediğim gibi. Bir süredir neredeyse otuz yıl önce çevirmiş olduğum bu satırlar aklımdan hiç çıkmıyor. Ve bu satırlara bir de cübbeli cücelerden oluşma bir kalabalığın görüntüsü ekleniyor.
Nedense !