Bozkırda açan ateş çiçeği: Ümit Kaftancıoğlu

Uzun atkılar takan çocuklardık. Attığımız her adımın sarsıntısı heyelan, haykırdığımız her sözün yankısı devrimdi. (1)

Kendini yanardağ ağzından aşağıya atmaya hazır genç devrimcilerdik. Alev bir saç örgüsü kanlı kızıl bir meşale gibi yanıyordu, esmer alınlarında bakır ayakları çıplak kahramanların. Nâzım bizi güneşi zapt etmeye çağırıyordu. (2)

Fabrikalar tarlalar siyasi iktidar her şey emeğin olacaktı. Devrim umuduydu bizi diri tutan, her sabah yeniden ve yeniden başlıyorduk hayata. Her yerdeydik. Ölüm ve hayat her yerdeydi.

Ellerimizde kitaplarımız ve türkülerimizle dalga dalga aydınlık olup karanlığın üzerine yürüyorduk. Panzerler üstümüze kalkıyordu. “Dost dost ille kavga” diyenler bir bir ayrılıyordu aramızdan. En iyiler en önce ölüyordu. Uzayıp gidiyordu kortej. Gür sesli bir arkadaşımız “Adiloş bebem” diye haykırıyordu: Bunlar, engerekler ve çıyanlardır / Bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır / Tanı bunları, tanı da büyü... (3)

Demirel azınlık hükümeti görevdeydi. Aylardan Nisan’dı. Karacadağ eteklerinde kan kırmızı yediverenler çoktan açmıştı. Her günkü devrim telaşı bitip de akşam eve vardığımızda öğrenmiştik Ümit Kaftancıoğlu ile ilgili haberi. Bize aşımıza ekmeğimize göz koyanların kim olduğunu öğreten en kıymetli öğretmenlerimizden biri, TRT Kültür Yayınları Bölümü Prodüktörlerinden yazar Ümit Kaftancıoğlu, evinin önünde pusuya düşürülerek öldürülmüştü.

Ertesi günkü gazeteler cinayeti kontrgerillayla iltisaklı olduğu izlenimi veren “Müslüman Kardeşler Birliği” adlı bir örgütün üstlendiğini yazdılar. DİSK Genel Başkanvekili Rıza Güven, Kaftancıoğlu’nun Türkeş’in TV konuşmasının sabahında öldürüldüğünü belirterek azmettiriciyi işaret etti.

Bir önceki akşam, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Kaftancıoğlu’nun Altın Ekin (4) adlı çocuk romanını göstererek şu açıklamayı yapmıştı:

“Bugünlerde yalan ve iftira kampanyasını bazı CHP’li yöneticiler ile bir komünist yazarın birlikte bir senaryo halinde sahneye koydukları ve yalan ve iftira kampanyasına bazı gazeteleri de alet ettikleri anlaşılmaktadır. Böyle komünizm propagandası yapan insanlar hâlâ aramızda.”

Sözünü ettiği “komünist yazar”, Ümit Kaftancıoğlu idi.

Cenazesi ertesi gün çalışma arkadaşlarının, gazetecilerin, kent ve kır yoksullarının katılımıyla kaldırıldı. Cenazeye katılanlar arasında “Tüfekliler”i okumuş “uzun atkılı çocuklar” da vardı. (5)

Sol içerikli bir gazete cinayeti haberleştirirken dört ay kadar önce, 9 Aralık 1979 tarihinde işlenmiş bir başka aydın cinayetine, Cavit Orhan Tütengil’in öldürülmesine atıfta bulunmuştu. (6) Tütengil, Köy Enstitüleri’nde öğretmenlik yapmış değerli bir hocaydı. Cenazesi sırasında Zincirlikuyu’ya kadar yürümek isteyen kortejin başında bulunan Kaftancıoğlu, yürüyüşü engellemek isteyen askerler tarafından dipçiklenmiş, ameliyatlı böbreği üzerine aldığı darbe sonrasında bir süre hastanede tedavi görmüştü. Haberin ayrıntıları arasında bu bilgi de yer alıyordu.

Aynı gazetede, siyasi haberler bölümünde, bir başka sütunda, Tüfekliler romanının ana karakterlerinden biri olan Ahmet Türk’le ilgili bir habere de yer verilmişti. Hükümet yetkilileri, başka bir bölgede yaşanan bir çatışma sanki Kasr-ı Kanco’da yaşanmış gibi bir çarpıtma üzerinden Ahmet Türk’ü suçluyorlardı.

Tek günün bilançosu bile sağcı, milliyetçi azınlık hükümetinin, yalan haber mekanizmalarıyla, kontrgerilla tarafından yönlendirilen sivil faşistleri, polisi, askeri ve sıkıyönetim mahkemeleriyle ülkeyi nasıl bir uçuruma sürüklediğini anlamak için yeterliydi.

Gazeteci yazar Ümit Kaftancıoğlu öldürülmüş; eski öğrencisi, Mardin CHP milletvekili Ahmet Türk hedef tahtasına oturtulmuş; Erzurum, Erzincan, Kars ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlıkları ayrı ayrı yayınladıkları bildirilerle tamamı sol örgüt mensuplarına yönelik operasyonlarda yüzlerce militanın ele geçirildiğini açıklamıştı. Bütün bunların hepsi aynı gün, aynı sayfada kendine yer bulmuştu.

'KAN KARDEŞİMİZ' KAFTANCIOĞLU

Bir çağ yangınının içinden geçtiğimiz günlerdi. Üstümüz başımız kan içindeydi. (7)

Pir Sultan olarak ölüyor, Köroğlu olup diriliyorduk.

Annesinin “Gitti Pir Sultanım gitti “ diyerek cenazesinde ağıt yaktığı Ümit Kaftancıoğlu, bozkırda açan ateş çiçeklerinin en direşkenlerinden biriydi. Cilavuz Köy Enstitüsü mezunuydu.

Anadolu’nun haksızlığa isyan etmiş halk kahramanlarının öykülerini, dilden dile aktarılmış destanları, halkın geleneğini, köy odalarında okunan cönklerde saklı kalanları gün yüzüne çıkarıp radyo programlarında halkın beğenisine sundu. Her fırsatta edebiyatın halkın ağzında, dilinde olduğunu söyleyip sözlü edebiyatın halk çocukları tarafından yazıya geçirilmesi gerektiğini savundu.

Köy Enstitüleri’nin kapatılmasını alçaklık olarak gördü. “Bir Garip Tatar”dan Ümit Kaftancıoğlu’na uzanan yolculuğunda Köy Enstitüsü’nün kendisine kattıklarını hiç unutmadı. (8)

Çocuk edebiyatının henüz sözünün edilmediği bir dönemde çok sayıda eseriyle çocukların düş ve imge dünyasını zenginleştirdi. Hiçbir gerçeğin masal kadar gerçek olmadığına, sonunda tıpkı masallarda olduğu gibi cüce addedilen halkın devleri, yüce sanılan zalimleri yeneceğine inandı.

Devrimi başının üstünde tutanlardan oldu hep. Bağlı olduğu düşünceleri, ölümü pahasına da olsa yüksek sesle dillendirmekten hiçbir zaman çekinmedi.

Sanatı insana varmak için bir vasıta olarak gören Kaftancıoğlu, ölümünden sonra yayımlanan - aydının görevinin toplumun önünde yürümek olduğunu vurguladığı - son söyleşisinde, “Asıl amaç, varacağımız insandır; onu ayakta tutmak için gösterilen çabadır, değnektir, dayanaktır, çarıktır sanat, ötesi boş... Benim görevim, uygar olmayan, hakkı yenen, ezilen insanlara haykırmak, elinden tutmaktır. Gerekirse ölmektir.” diyerek aramızdan ayrıldı.

Kaftancıoğlu’nun öldürülmesinden sonra da siyasi cinayetler devam etti. 12 Eylül askeri faşist darbesine giden süreçte - halkı pasifize etmek ve korkuyu yaygınlaştırmak amacıyla - temsil vasfı kuvvetli muhaliflere yönelik işlenen cinayetlerin sonuncusu Kemal Türkler cinayetiydi.

12 Eylül generalleri sol muhalefeti bastırırken siyasal İslâmcı örgütlenmenin önünü ardına kadar açtı. Laik, aydınlanmacı yazar ve bilim insanlarının adları yeniden imha edilecekler listesine yazıldı. Siyasal İslâmcılığı eleştiren görüşleriyle tanınan Turan Dursun, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı gibi aydınlar art arda öldürüldü. Devlette devamlılık esastır ilkesine bağlı kalan halefler seleflerini aratmayacak uygulamalara imza attı. Tek bir cinayet için de olsa tek bir tuğla dahi yerinden oynatılmadı.

Unutmamaya yazgılıyız. Bağışlanacak şeyler vardır ve bağışlanmayacak olanlar.

İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarla ilgili uzlaşıyı seçenler, sadece kendi anılarını öldürmezler, bir zamanlar onuruyla yaşamış hayatları da öldürürler.

Ümit Kaftancıoğlu, edebiyatımızın ve hayatımızın haritasını zenginleştiren “bir yüce dağlar yiğidiydi”. (9)

Öldürüldü.

Bağışlayanlardan olmayacağız!

 


 

DİPNOTLAR

1. “Çocuklar uzun atkılar takarlardı ve balıkçı ağları / kurşun yaralarıyla doluydu bir sabah / tam bu vakit rüzgâr çıkar ay rüzgârı”. (Emirhan Oğuz, “Ayrüzgârı” şiiri, Ateş Hırsızları Söylencesi, Ayrıntı Yayınları, 2018, s. 148.)

2. Nâzım Hikmet, Güneşi İçenlerin Türküsü.

3. Ahmet Arif, “Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebe” şiiri, Hasretinden Prangalar Eskittim.

4. Altın Ekin, ezenlerin karşısında dik duran, hakkını koparıp almasını bilen bir çocuk kahramanın bir tür modern Keloğlan olarak hikâye edildiği çocuk romanıdır. Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan roman, hükümet değişikliği sonrasında sakıncalı bulunarak depoya kaldırılır. Kitabın sunuş yazısının altında Kültür Bakanı olarak imzası bulanan Ahmet Taner Kışlalı, Kaftancıoğlu’ndan on dokuz yıl sonra Ekim 1999’da, Ankara’da, Akit isimli gazetenin fotoğrafının üzerine çarpı koyarak kendisini hedef göstermesinin ardından, bombalı bir suikast sonucu katledilir.

5. 1974 yılında yayımlanan Tüfekliler, Kaftancıoğlu’nun Mardin’in Derik ilçesindeki öğretmenlik yıllarından izler taşıyan, mevcut siyasi partileri, adına “demokrasi” denen rejimi ve ağalık sistemini sert bir şekilde eleştiren ikinci romanıdır.

6. Ümit Kaftancıoğlu, Cavit Orhan Tütengil’in alçakça katledilmesi üzerine Varlık dergisinin 1980 yıllığına yazdığı “Beş Kardeşin Ölümü” adlı yazıda; hepsi çağdaş birer aydın, yazar olan Ümit Doğanay, Cavit Orhan Tütengil, Nevzat Üstün, Behçet Necatigil ve İhsan Hınçer’le ilgili olarak şunları söylemişti: “... İkinci kardeş Cavit Orhan Tütengil ismini taşıyordu. Bir büyük kentin küçük boylu, büyük yürekli, büyük düşünürüydü. Hepimizle dost, hepimizle kardeşti. Öğrencileriyle arkadaştı. Yazdıkları, yarattıkları ışıklıydı. Doğanay kardeşinin ölümünden sonra, eşi Şükriye Hanıma; ‘Sıra bende. Ölürsem yıkılma, ayakta kalmasını bilesin’ demişti. Kara donlu kara dinli gölgelerin karanlık kurşunlarıyla gitti. (......) Beş kardeşin yolunda olanlara ne mutlu.”

7. 1970 TRT Öykü Ödülü’nü “Bu yolun dönemecinde el sıkışalım kardeşim” diyerek paylaştığı Osman Şahin, Kaftancıoğlu’nun katli sonrasında, “Kan Kardeşim Kaftancıoğlu” başlıklı bir veda yazısı yazar. “Saskaralım, haşlak yüzlü Garip Tatar’ım. Seni de vurdular faşistler. Toprağın gerindiği bir bahar sabahında. Yüzlerimiz bir nisan bulutu gibi simsiyah öfkeden” diye başlayan “Masallarımızı, destanlarımızı, türkülerimizi, ağıtlarımızı vurdular faşistler. Yelatan’ı, Ulgar’ı, Dönemeç’in o yağız, yalınayak başı çıplak yoksul Tatar’ını vurdular. En güzel deyişlerimizi, sözcüklerimizi vurdular” diye devam eden ve “Üstümüz başımız kan içinde.” diye biten yazı, üzerine tek sözcük eklenemeyecek kadar ağır, sarsıcıdır. (Osman Şahin, Aydınlık gazetesi, 13 Nisan 1980.)

8. Ümit Kaftancıoğlu’nun asıl adı Garip Tatar’dır. Ardahan Hanak, Saskara (Koyunpınar) doğumludur.

9. Cahit Külebi, Cumhuriyet Gazetesi, 15 Nisan 1980.