Birlik üzerine - IV

Birlik derken öncelikle sosyalistlerin birliğini düşünüyoruz. Genel anlamıyla "sol" birlik konusuna da elbette değineceğiz.

Sosyalistler için artık Maoculuk ve Sovyetler Birliği'nin Stalin sonrası dönemiyle ilgili olarak yapılan “revizyonizm” tartışması da “politik” önemini kaybetmiştir. Stalin-Troçki tartışmasına gelince, her şeyden önce Sovyetler Birliği ve SBKP içi bir tartışma ve kavgaydı. Troçki'nin tasfiyesiyle konu “içeride” kapandı. Ama, uluslararası alanda bir Troçkist Sovyet ve Stalin eleştirisi geliştirildi. Dediğimiz gibi, konu özellikle parti içi, ülke içi bir tartışmaydı. Ancak, uluslararası alanda Stalin ve Sovyetler Birliği karşıtlığı ve eleştirisinin önemi malzemeleri Troçkistlerden geldi.

Stalin-Troçki tartışmasında “ihanet” tartışması yapmak ideolojik olabilir, ama, ne kadar bilimsel ve kuramsaldır, düşünmek gerek. Düşünülmesi gereken bir başka konu da, Troçki'nin Sovyet Devrimi'nde büyük bir paya sahip olduğu gerçeğidir. Hem “sürekli devrim” kuramı, hem de Kızıl Ordu'yu kurup yönetmesi, herhalde yeterli tarihsel katkılardır. Ama, sonrası, bizim için parti içi, ülke içi bir kavga olarak görülmeli ve her şeye fazla dahil olunmamalıdır.

Zaten Türkiye sosyalizmi içinde, Troçkizmin ağırlığı da bulunmuyor. Bu nedenle, ayırıcı ve bölücü bir konu değildir.

Bizim için bölücü olmayan bir konu da, bizde “anarşizmin”, tıpkı Troçkizm gibi öncü güçte olmamasıdır. Kenan Evren ve diğer sağcıların düşünmüş olduklarının aksine, Türkiye sosyalizminde anarşist gelenek gelişmemişti, hala da gelişmiş değil. Türkiye sağı “anarşizm” derken, sosyalist solun önemli kısmı için tek çare olarak kabul edilen “silahlı mücadele” idi. Aslında sağcılar sağduyularına dayanarak yine de bir “anarşizm” gördülerse ve kısmen haklılarsa, bu sadece ve sadece, “gençlerin” Kastroculuk-Geberacılık'tan etkilenmiş olmalarıyla ilgiliydi. Sol tarafından da kısmen kabul edilebilir bir gerçek, bireysel maceralara sık sık girildiği gerçeğidir. Bu günden geçmişe bakıldığında, bizim “anarşizmimiz” belki de, maceracı gerilla stratejisiydi. Ne yazık ki, sosyalist mücadelemizin “kahramanlarını” bile bu stratejiyi benimseyenler arasından çıkmıştır. Elbette o dönem, sosyalizmin “sosyalist gerçekçilik” yanında “sosyalist destansılık” çerçevesinde, biçiminde, “hissedilmesi” burada önemli bir rol oynamıştır.

Demek oluyor, bizde “anarşizm”, destansı, epik düzeyde yaşandı ve bir de, ne yazık, trajik sonuçlara yol açarak, büyük sosyalist kahramanlarımızı yaratmış oldu. Kahramanlar büyük  bir saygıyı hak ediyorlar, ama, Türkiye sosyalizminin “gençlik” dönemine aittirler. Onları eleştirmek ya da savunmak, bölücü ve ayırıcı olmamalıdır diye düşünüyoruz. Saygı, ama o kadar! Daha fazlası, romantizmdir!

Bir önceki yazımızda özel olarak ele aldığımız “Kemalizm” ise, muhasebesini yapıp geçmişe bırakalım, bizi birbirimizden ayırmamalıdır dedik, hala tuhaf sentezlerin parçası olabiliyor. Kemalist-sosyalist sentez peşinde koşanlara hala rastlıyoruz. İster Doğan Avcıoğlu tarzında, ister Doğu Perinçek tarzında olsun, Kemalist-sosyalist çizgi, işçi sınıfı temelli sosyalist mücadeleye her yönüyle zıttır. Ordunun ve sivil bürokrasinin lider konumunda ya da liderliğin bir parçası olacağı bir devrim, başarılı olsa bile, olsa olsa Baasçılık olur, bunun için de devrim yapmaya değmez. Olması gereken, devrimci bir süreçte, bu kesimlerin katılımını sağlamak ya da en azından karşı tarafa geçmelerini önlemektir.

Bu yazıda, sosyalistlerin birliğini ele aldığımız için, CHP ve benzeri oluşumları elbette dışarıda tutuyoruz. Sonra ele almak kaydıyla. Esas sorunumuz sosyalistlerdir.

***
Birliğin önemli ögesi olan bir çizgiden henüz hiç bahsetmedik. Bu çizgi, sosyalizmin büyük gereksinimi vardır, eski THKP-C-Dev-Yol çizgisidir. Bir dönem ÖDP'nin iskeleti olduğu da söylenmiştir. Şimdinin, Ufuk Uras sonrası ÖDP'si ne durumdadır, uzmanlığımız bulunmuyor. Ancak, bu çizginin, diğer MDD çizgilerinde de yaygın olduğu üzere, bir kısmının önce Avro-komünizme sonra da “liberal sol” çizgiye evrildiğini söyleyebiliriz. Bilgi hazinelerinin özelikle Sovyetler Birliği'nin çözülmesinden sonra, büyük ölçüde “reel” sosyalizmin eleştirilerinden beslenen bir sosyalizm olduğunu biliyoruz. Bu sol kesimin, iktidar ve sınıf kavramlarına “geleneksel sosyalist” anlamda uzak durmaları en tipik özellikleri olmuştur. Özellikle, Sovyet ve Doğu Avrupa sosyalizm deneyimlerini, neredeyse liberaller gibi, “totaliter” ve “baskıcı” görüyor, tümüyle reddediyorlar. Türkiye tarihine bakışları da hep “resmi olmayan” tarih çerçevesinde dönüyor. Kemalizm deyince, sadece vesayet, bürokrasi, otoriterlik, zorlama görüyor, amaçlar farklı olsa da, adeta İslamcı ve muhafazakar kesimlerle aynı eleştirileri geliştiriyorlar. Hatta, bu sağ kesimlere dolaylı olarak kuramsal destek verdikleri bile söylenebilir.

Bu kesimlerle sosyalist birlik, bütünlük sağlanamaz, ama genel sol bir işbirliği içine girilebilir. Daha fazlası için, liberal sol'un zayıflaması gerekiyor.

***

Birlik için, en büyük sorunlardan biri, bazı sosyalist kesimlerin hala, son otuz yedi yılı yaşanmamış gibi düşünmeye ve politika yapmaya devam ediyor olmasıdır. Sadece “militanlık” yapmanın bırakalım “kitleleri” ve “sınıfı” uyarmayı, uyandırmayı, bırakalım sosyalizm için birlik sağlamayı, her hangi bir “ideolojik” ve “politik” yarar sağlamayacağını düşünüyor ve vurguluyoruz. Politika başlı başına bir sanat ve bilimdir, ve “askerlik” onun bir uzantısıdır.

***

“Zihinsel temizlk” yaptığımızı düşünüyoruz ve devam edeceğiz;

Birlikte olmak ve büyümek için.