Modern sosyalizmde ilk ayrılık ne zaman yaşandı? Ayrılıklara neler neden oldu? Ayrılıklar ayrılıklara nasıl yol açtı? Sadece Türkiye sosyalist hareketinde değil, uluslararası ve tek tek ulusal sosyalist hareketler arasında da bolca tekrarlanan ayrılıklar vardır.
İlk ayrılık, bilgimiz dahilinde, eski ve yeni sosyalizm arasında oldu. Eski sosyalizm içinde ütopikler ve anarşistler vardır. Marksizm, iki sosyalist akımı da kendine rakip olarak gördü, haklı olarak, ve küçültmeye, yoketmeye çalıştı. Ütopya ve anarşizm, modern sosyalizmin Marksistleşmesiyle birlikte, ya marjinalize edildi, ya küçümsendi, ya da kötülendi.
Sosyalizmin Marksistleşmesi, ilk muhalefeti, evrimci, parlementarist sosyalizmle, Berştaincılıkta görmüştür. Bugün kullanılan anlamıyla, sosyal demokraside.
Marksist sosyalizm, Leninizm ile takviye edilip, uluslararası bir güç haline geldi. Ama, kendini yarattığı, güçlendirdiği dönemde, Troçkizm muhalefetiyle karşılaştı. Sonra Çin devrimiyle birlikte, Maoculuk gelişti. Maocular kendilerine “çağın Marksizmi-Leninizmi” demişlerdir. Bir de, Küba devrimi, Marksist-Leninist denilmekle birlikte, devrimci mücadele yöntemi nedeniyle, Kastrocu, Geberacı olarak, ayrı bir akım olarak da tanımlanmıştır.
Bölünmelerin bir nedeni, aslında sosyalizmin uluslararası gelişiminin bir sonucuydu da. Sosyalizm büyüdükçe, kendi içinde, renklere, tonlara, ayrılıyordu. Bir ayrım da, Marksizm-Leninizm'e almaşık olarak, Avrupa'dan geldi: Avrupa-komünizmi!
Hızla anımsatıp, bazı sonuçlara ulaşmak istiyoruz.
Mevcut çizgiler geliştikçe, kendi içlerinde, yeni akımlara da yol açtılar. Titoculuk ve Yugoslavya'nın anarşizm ve Marksizm-Lenizm'i birleştirmeye çalışması. Maocular içinde, Enver Hocacılar'ın gelişmesi.
Tüm bu çizgiler içinde de renkler ve tonlar vardır ve her biri, ulusal, coğrafi özelliklerin bir ürünüdür. Aslında, sosyalizm uluslararası bir güç haline geliyor ve bizzat bu nedenle, ulusal renklerle çizilmiş, sosyalizmler ortaya çıkıyordu. Zorunlu olarak öyledir, çünkü, uluslar olmadan, uluslararası dediğimiz herhangi bir olgu gelişemez.
Ancak, bu ulusal ve uluslararası olguları içinde, “Uluslararası” olgusunun içinde de bölünmeler olması, yaşamsal bir sorun olarak gelişmiştir. Kastetiğimiz, Sovyetler Birliği'nin önderliğine karşı, Çin'in ABD ile işbirliği içinde, yeni bir uluslararası sosyalist önderlik peşinde koşmaya başlamasıdır. Sanıyoruz Maoculuğun pek çok meziyetine rağmen ideolojik iticiliğe sahip olmasının esas nedeni budur. Uluslararası sosyalist hareketi bölmüş, ABD ile işbirliği yapmış, üstelik bir de, 1970'lerin sonunda, kapitalist restorasyona başlayacak kadar, yıkıcı hale gelmiştir.
Her bölünme, demek oluyor, masum değildir. Yüzeyde görünen ve bölünmeye yolaçan strateji ya da kuram tartışmalarından önce, başka bir sorunla karşılaşıyoruz: Sınıflar!
Marks, fraksiyonlar düzeyinde şöyle bir tespitte bulunuyordu: Hareket küçük burjuva ögelerden oluşuyorsa, bölünmeler oluyor. Burada biz sadece küçük burjuvaziye ve sadece parti içinden gelişen fraksiyonlaşmaya değil, aslında, tüm sosyalist hareketler için, bu sınıf sorununun geçerli olduğunu düşünüyoruz. İster bir parti, istersek ulusal sosyalist hareket, istersek de, uluslararası sosyalizm için. Sınıflar, sınıf ideolojisi, sınıf çatışması, sosyalistlerin kendi ilişkileri ve örgütleri için de geçerlidir.
Bu tespitimizi, gözlemimizi, kolaylıkla tarihe uygulayabiliriz. Avrupa sosyalizminin önce sosyal demokrasi sonra Avrupa sosyalizmi olarak içinden geliştirdiği akımlar, açıkça, kapitalist Avrupa ülkelerinin işçi sınıfı ve küçük burjuvazisi kapsamında anlaşılabilir. Anlamak için, Lenin'in “işçi aristokrasisi” kavramından başlayıp, bu kıtada gelişen sendikalizm, refah devleti uygulamalarına bakmak yeterlidir. Devletin sınıflar arası ilişkileri düzenlemeye çalışması, hakemlik yapması, liberal demokrasinin nimetlerinin her sınıf için anlamlı ve verimli olduğunun yaygın kabulü.
Aynı sınıfsallık, Maoculuk için de geçerlidir. Çin köylüdür. Batıya yakın, sanayisini kurmuş, işçi sınıfı temelli sosyalizm yapan Sovyetler Birliği ile anlaşması, onun önderliğini kabul etmesi beklenemezdi. Çin için, halk, ulus, yurtseverlik, hatta devlet, sınıfın önündedir. Köylü bir toplumdur ve köylülerin temel gücüyle “sosyalist devrim” yapmıştır.
Enver Hocacılığı uzunca yazmaya gerek yok. Avrupa'nın en geri ve en köylü toplumudur ve ulusal sorununu, Arnavutlar kapsamında, çözememiştir. Sovyetler'den kopan Çin'den kopacak olması, zaten bellidir.
Yugoslavya'ya gelince, hem ileri, hem geri bölgeler, hem de ulusal bölünmeler üzerine inşa ediliyordu. Devlet ve ordunun denetimiyle, ekonomik güç, farklı bölgelerde toplanmıştı. Avrupa ve Sovyetler Birliği arasında sıkışıp kalmış, ama en azından “bağımsız” olmaya çaılşmıştır. Ancak, Marks ve Lenin'den çok, anarşist sosyalistleri kendine kuramsal ve ideolojik önder olarak görmüştü. Avrupa'ya yakın “burjuvazisi” ile Balkanlı “köylülük arasında kalmış, işçi sınıfını iktidara getirmemiştir.
Ülkeleri, uluslararası sistemi bir tarafa bırakıp, aynı düşünme biçimimizi, sosyalist partiler arası ve bu partiler içi bölünmeler için tekrar edelim. Ama, yukarıda kullandığımız iki ölçütü tekrar ederek.
Bölünmeler, hem hareketin büyümesinden, hem de, “sınıf” nedeniyle olmaktadır. Büyüme etkisi, liderlik ve bölüşüm sorunu yanında, karar alma sorunu yaratır. Sınıf ise, burada “küçük burjuva etkisi” diyebiliriz, kesinlikle bölünmeye yol açar. Bu sınıfın ideolojisi, alışkanlıkları güçlüyse, sınıflar değil, kişiler, gruplar ön plana çıkacaktır. Genelin yerine, ayrıntılar, stratejinin yerine taktikler, düşünceler yerine tarzlar, öncelik kazanır. Parti, parti olmaktan çok, klübe, ya da laik bir tarikata benzer.
Sınıf nedeniyle bölünme, parti içinde varolan, işçi sınıfı, küçük burjuvazi ve dışarıda kalan burjuvaziye bakış açılarının farklılaşması nedeniyle de gerçekleşir. Sınıfın üstüne örtülen kimlikler, gelişme seviyeleri, her şeyden önce, dost, düşman, yakın, uzak, ayrımları üzerinden ele alınır ve bölünmelere neden olur. Aynı zamanda, sosyalist hareketin üst kadroları ile taban arasında ciddi ayrımlar söz konusuysa ve bu nedenle öncü partinin öncü kadrosu tartışma konusu ise, bölünme kaçınılmazdır.
Uluslararası, ulusal, ya da tek bir parti için, bu düşüncelerimizin geçerli olduğunu düşünüyoruz. Büyümeyle birlikte sınıflar, kaçınılmaz biçimde bölünmelere, ayrılıklara, yol açar. Öte tarafta ise, sınıflardan çok, bizzat “küçük burjuvazi”, bölünmelerin nedenidir. Nedeni bir taraftan derindir, ve bu sınıf üzerine ne kadar çok yazılsa o kadar iyi olur. Nedeni ama, basittir de: Bu sınıf gerçekten de, pek çok özelliği nedeniyle, “küçük”tür. Büyük düşüncelerin arkasında her türlü küçüklüğü görmek olanaklıdır. Arada kalmıştır, ama, hep yukarıya doğru meyleder. Politik, bürokratik ve entelektüel kesimleriyse, feci derecede kariyeristtir.
Bu yazının başlığı “Birlik üzerine”dir. Bu nedenle, konuya, “bölünmeler” üzerine yazarak başladık.
Devam edeceğiz. “Birlik üzerine-XI”e kadar.