Bir zamanlar Evrensel Yayınları vardı
Evet, tek tek kitaplara değinmeye başlarsak bu yazı bitmez. Son on beş günde okuduğum Latin Amerika Portreleri, Felsefeyi Savunmak ve Eylem ve Düşünce Açısından 19. ve 20. Yüzyıl kitapları Evrensel Yayınlarını anımsamak için iyi bir fırsat oldu.
Kitap okuyan herkesin yolu bir biçimde Evrensel Yayınları ile kesişmiştir. 1988 yılında kurulduğunu anımsarsak ve KHK ile kapatılmasına kadar 29 yıl geçtiğini ve halâ sahaflarda da olsa kitaplarına erişilebildiğini düşünürsek, yayınladığı 700 kitaptan bir tanesiyle karşılaşmamanın olanaksız olduğu rahatlıkla söylenebilir. Aslında kapatılması da biraz farklıdır; yayınladıkları dergiler KHK ile kapatılınca, yayınevi de otomatik olarak kapatılır! Garip ama böyle. Evrensel yöneticilerinden Cavit Nacitarhan, şöyle anlatıyor: “Evrensel Basım Yayın’a yönelik herhangi bir kapatma kararı yokken şirketin tüm hesapları, taşınır ve taşınmaz tüm varlığı KHK yoluyla bloke edildi. Şirketin asıl faaliyetinin kitap yayıncılığı olması sebebiyle yaptığımız tüm itiraz başvurularımıza, dilekçelerimize, girişimlerimize rağmen aracımızın ticari taşıma belgesi dâhil şirketimizin tüm faaliyet belgeleri İstanbul Ticaret Odası tarafından iptal edildi. Yani bandrol alamaz, kitap basamaz hale getirildik. Yayınevimizin tüm emekçileri işsizliğe mahkûm edildi. Depolarımıza el konuldu.”(1)
Kâğıt üzerindeki durum bu. Artık bunu planlı mı yaptılar, yoksa hazır dergiler kapanmışken ortaya çıkan fiili durumdan yararlanalım mı dediler, bilinmez ama sonuçtan mutlu olduklarını söyleyebilirim. Bırakın Asım Bezirci’nin, Adnan Özyalçıner’in kitaplarını yayınlayan; Rus edebiyatı başyapıtlarından, Marksist klasiklere; evrim kuramından, mitolojiye uzanan çeşitlilik ve kalitede okuyucuya ulaşan bir yayınevinden rahatsız olmayı, sadece 700 kitap yayınlamış olması bile tek başına iyi bir gerekçe olabilirdi Evrensel’den ‘kurtulmak’ istemeleri için.
Örneğin, Berrin Cerrahoğlu’nun yayına hazırladığı Latin Amerika Portreleri’nde yazarıyla, çizeriyle, müzisyeniyle, kırk iki Orta ve Güney Amerikalı anlatılıyor. Kimler yok ki içlerinde: Borges’ten, Cortazar’a; Castro’dan, Plaza Mayo annelerine, Galeano’ya kadar yaşamımıza dokunmuş kişileri okurken dünyanın herhangi bir yerinin Latin Amerika’ya nasıl bağlanabileceğini görüyor insan. Ortak özellikleri, kitabın yazarları arasında yer alan Adnan Gerger’in sözleriyle, “Latin Amerika’nın o yiğit devrimci insanlarının bireysel yeteneklerini bir ideolojiye dönüştürme becerileri” olsa gerek. Tamam, Marquez’le dünya tanıdı ama ‘büyülü gerçekçilik’ sanki bu coğrafyanın dokularında var gibi; sanatından, siyaset tarzlarına kadar. Evrensel’in sadece bu kitabı yayınlaması bile birilerini rahatsız etmiş olabilir.
Kitaptaki öykülerin çoğu hüzünlü ama bir o kadar da etkileyici. Örnekse, Küba kıyılarına gelip Sierra Maestro’ya ulaşabilen on iki kişiden biri olan Camilo Cienfuegos’un uçağı, devrimden sonra, 1959 yılında, okyanus üzerinde kaybolur ve tüm aramalara karşın asla izine rastlanamaz ama her yıl 28 Ekim’de Kübalı öğrenciler onun için okyanusa çiçek atmaya devam eder.
Kitap nasıl hazırlandı, önce yazarlar belirlenip, Latin Amerika’dan bir kişiyi yazmaları mı istendi, yoksa tam tersi mi bilemiyorum ama insanın arayıp da bulmadıkları oluyor; örneğin Frida’yı okuyup, Diego Rivera’yı görememek gibi. Örnekler çoğaltılabilir ama herhalde kitap bugün yazılsaydı Las Tesis de anlatılırdı diye düşünüyorum.
Kitabı okurken bir güzel sürpriz de yıllarca Küba’nın Türkiye büyükelçiliğini yapan Ernesto Gomez Abascal’a rastlamak oldu; Abascal, Jose Marti’yi Fidel Castro’ya bağlayan Julio Antonio Mella’yı anlatmış. Bu arada atlamayayım, Latin Amerika Portreleri, sadece içindeki çizimler için bile edinilmeli bence.
Neyse, Evrensel Yayınları’na dönecek olursak, 2017 Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA) Voltaire Ödülü ile Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından verilen 2017 Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülünü aldığını söylemek gerek. Elbette bu iki ödülün de yayınevinin kapatılması sonrası verilmesi yaşananlarla ilişkili olduğunu akla getiriyor ama bana kalırsa zaten otuz yıl boyunca yayınladığı kitaplarla bu ödülleri çoktan hak etmişti. Gerçekten de topluma ve tarihe farklı açılardan bakan kitaplarla okurun düşün yaşamını etkilediğini söyleyebilirim. ‘Farklı bakış’ derken, devrimci bakış dışı bir farklılıktan değil, sosyalist bakışın farklı yönlerinden söz ediyorum. Örnekse, Necip Alsan’ın Eylem ve Düşünce Açısından 19. ve 20. Yüzyıl kitapları:
19 ve 20. yüzyılları, daha doğrusu tüm tarihi gerek toplumsal yapıdaki değişimler gerekse bilimsel ve teknik ilerlemeler açısından ele alan çok sayıda çalışma ve kitap olduğunu hepimiz biliyoruz. Alsan bu iki alanın evrimini birbirine koşut olarak ele alıyor. Diyeceksiniz ki, böyle kitaplar da var. Evet var, ancak Alsan bir de bunlara entelektüel yaşam ve düşünce dünyasındaki gelişmeleri ekliyor ve ortaya bütünlüklü (sözcüğün gerçek anlamıyla bütünlüklü) bir yaklaşım çıkıyor. Kitapta da vurgulandığı gibi, “19. yüzyıla buluşlar ve devrimler çağı demek yanlış olmaz. Avrupa’da milyonların toprağını kaybedip fabrikalara akmaya başladığı çağ.” Diğer yandan zenginleşen küçük bir azınlık. Ortalığa tam bir kaos havası egemen. İşte bu alt üst oluşun, yani tekniğin gelişiminin çoğunluğun yaşamını düzeltmesi yerine onları sefalete sürüklemesinin yarattığı hayal kırıklığı ve karmaşa. Elbette bu değişimin politik ve felsefi yansımaları olması ve bu yansımaların yine toplumu ve bilimi etkilemesi. Alsan, tüm bu süreci bir roman akıcılığında aktarıyor okura.
20. yüzyıla ise bir öncekinin teknolojik gelişim açısından baş döndürücü bir hıza ve kavranamayacak boyutlara ulaşması gözüyle bakılabilir. Peki bu gelişmeler insanlığa ne kattı? Geçmişte eşi olmayan bu teknik üstünlük nasıl üç kişiden birini doyuramaz bir noktaya getirdi dünyayı? Yine kitapta anlatılmaya çalışıldığı gibi, “Çağı anlamak demek, bütün önemli politik, ekonomik, bilimsel ve düşünsel gelişmeleri bütünlüklü ve karşılıklı etkileşimleri içerisinde kavrayabilmek demektir”.
Elbette iki ciltte bu denli yoğun ve iki yüzyıllık bir dönemi yorumladığını düşünürsek, herkesin katılmadığı çok sayıda ayrıntı görülecektir. Dahası, bilim öyle hızla gelişiyor ki bazı anlatıların yanlışlığı ortaya çıktı ve çıkmaya devam ediyor. Ama bence hiç önemli değil, önemli olan Alsan’ın yaklaşımı ve insanın zihnini açan bir yapıt ortaya koyduğunu söyleyebilirim.
Buraya kadar yazdıklarımdan Evrensel’in sadece ‘telif eserler’ yayınladığı sanılmasın, çeviriler de önemli yer tutuyor kitap spektrumu içerisinde. Başta da söylediğim gibi, Rus, Fransız, Marksist klasiklerden önemli sayıda yayını var Evrensel’in. Ayrıca romandan, anıya, çocuk kitaplarından, şiire, sanırım elli civarında, Kürtçe kitap da basmıştı. Yanılmıyorsam Zazaca bir kitabı da vardı. Ancak kuruluşunun 25. yılı nedeniyle 600. kitap olarak yedi dilde hazırlanan ‘Komünist Manifesto’nun özel bir önemi olduğunu düşünüyorum.
Evrensel ve çeviri deyince, Tonguç Ok’tan bahsetmemek olmaz. Tonguç Ok 48 yaşında, 25 yıldır hapiste; Dev Yol davasından ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü. Hücresinde İngilizceden çok sayıda kitabı Türkçe ve Kürtçeleştirdi. 2014 Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Ödülü ve 2016 Arjen Arî Onur Ödülü sahibi. Ok’un çok akıcı bir Türkçesi var; ayrıca anadilinde bile zor olan metinler Tonguç Ok’un elinde kolayca okunur hale geliyor. İngiliz felsefeci Maurice Cornforth’un Felsefeyi Savunmak yapıtı iyi bir örnek olabilir. Kitabın pozitivizm ve pragmatizm eleştirisi olarak yazıldığını düşünürsek neden zor bir metin olabileceği anlaşılır ama Tonguç Ok çevirince durum değişiyor, keyifli bir okuma çıkıyor ortaya.
Felsefeyi Savunmak pozitivizmi anlamak açısından önemli. Evet, kitap bir burjuva ideolojisi olarak pozitivizme karşı yazılmış ama postmodernistlerin ve liberallerin pozitivizm eleştirileri günümüzde daha öne çıkınca, gerçek anlamıyla pozitivizmin ne olduğunu da bilmek gerekiyor. Cornforth’un da dediği gibi, “Yanlış olan pozitivistlerin bilginin deneyime dayandığını savunmaları değil. Tersine, bu tamamen doğru. Yanlış olan, deneyime dayalı bilginin deneyimden bağımsız olarak var olan nesnel dünyayı yansıttığını yadsımalarıdır.” Zaten bu nokta 19. yüzyıl Auguste Comte pozitivizmi ile 1920’li yıllarda Viyana Çevresi’nin mantıksal pozitivizmi arasındaki farktır aynı zamanda. Başlangıçta bilimsel araştırmanın temeli olan pozitivizmin zaman içerisinde egemen ideolojinin en temel dayanağı haline gelmesi, bu noktadan sonra pozitivizmle hesaplaşmanın rejimle hesaplaşmanın birebir siyasal ifadesi olduğunu vurguluyor Cornforth.
Evet, tek tek kitaplara değinmeye başlarsak bu yazı bitmez. Son on beş günde okuduğum Latin Amerika Portreleri, Felsefeyi Savunmak ve Eylem ve Düşünce Açısından 19. ve 20. Yüzyıl kitapları Evrensel Yayınlarını anımsamak için iyi bir fırsat oldu. Ne diyeyim, umarım yayınevleri kapatılmaz da kimse bu tip yazılar yazmak durumunda kalmaz; kalmamalı.
(1)https://www.evrensel.net/haber/305171/evrensel-basim-yayin-yayinciligimiza-devam-edecegiz
KÜNYELER
-Latin Amerika Portreleri. Berrin Cerrahoğlu (Haz.), Evrensel Yay., 2015. Sahaflarda 35-117 TL.
-Eylem ve Düşünce Açısından 19. ve 20. Yüzyıl. Necip Alsan, Varlık ve Evrensel Yayınları baskılarının cildi sahaflarda 3-80 TL.
-Felsefeyi Savunmak. Maurice Cornforth. Çev.: Tonguç Ok, Evrensel Yay., 2009. Sahaflarda 9-125 TL.