Ben, bir  savaş suçlusuyum…

Evet, ben bir savaş suçlusuyum ve bu satırları kendimi insanlığın vicdanına ihbar etmek için yazıyorum!

Bu satırları yazarken herhangi bir kendimi gösterme merakının, gelip geçici bir heyecanın kurbanı falan değilim. Uzun uzun düşündükten sonra, bilincim son derece yerinde olarak, kendimi bütün insanlığın önünde ve insanlık vicdanı adına dünyada ne kalmışsa tümüne karşı ihbar ediyorum: Ben, bir savaş suçlusuyum !

Yetmiş beş yıldır, yani doğduğumdan bu yana yaşadığım ülkenin bir bölümünün tarihi, otuz yıldan fazla bir zamandır kanla, ölümle, öldürmelerle ve bunların beraberinde getirdiği tüm yıkımlarla yazılıyor ve yazılmakta.

Son zamanlarda ise aynı bölge her gün artık sınır ötesinden gelen düşman füzelerinin bombardımanı altında. İnsanlar, siviller ve sivil olmayanlar, kapalı ve açık mekanlarda, evlerinde, parklarda, tanrıevlerinde ve pazar yerlerinde hep birlikte  düşman bombardımanı altında ölmekteler.

İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamış olanlardan farklı olarak, yaşadığım ülkenin günlük bombardımanları içersinde yaşayan insanlarını havadan bir saldırının başlamak üzere olduğu konusunda uyaran sirenler ya da – diyelim uyarıldılar! – o insanların koşup içine girebilecekleri sığınaklar yok. O yüzden insanlar, saldırı gerçekleştiği anda nerede iseler orada ölüveriyorlar. Evleri ya da alanları bir anda mezarları olup çıkıveriyorlar.

Evet, ben bir savaş suçlusuyum ve bunu açıkça itiraf ediyorum, çünkü şimdi anlıyorum ki, hayatımın hep okumakla, yazmakla, çevirmekle, öğrenci yetiştirmekle geçen yaklaşık elli yılı, boşunaymış. Çünkü o yıllar boşuna olmasaydı eğer, içimde ufacık bile olsa bir duygu kıpırtısı belirir ve kendi kendime bile olsa bana şöyle dedirtirdi: “Ama sen, bütün o dediklerini önlemek için elinden geleni yaptın! Tümüne sürekli karşı çıktın! Tek başına daha ne yapabilirdin ki!”

Hayır. Yapmamışım. Veya yapamamışım. İkisi aynı şey. Çünkü sonuç aynı: Yapılmış olanların yetersizliği. Bugüne kadar bütün yapmış olduklarım, onları yakın zamana kadar önemsediğim ölçüde yeterli olsalardı, şimdi dönüp geriye baktığımda ruhum kendi yetersizliğim yüzünden bunca acıyla dolup taşmayacaktı.

Ama artık iç dünyamda kendimi avutmamı sağlayabilecek en ufak bir parıltı bile yok.

Çünkü suçlu olduğumu artık çok iyi biliyorum.

Sandığım kadar yazar ve çevirmen olsaydım eğer, yıllardır bitip tükenmeyen bu korkunç savaşa çıktığı ölüm yolculuğunun birkaç yerinde çelme takmayı başarmış olmam gerekirdi.

Ama öyle olmadı. Şimdi yurdumdaki savaş, çıktığı zamanlarla karşılaştırılamayacak boyutlarda.

Demek ki, yeterince yazamamışım.

Demek ki, yeterince çevirememişim.

Demek ki, savaşların çıkmasını önleyecek yeni kuşakların yetişmesine hocalığım ile yeterince katkıda bulunamamışım.

Evet.

Bütün bunları bu kadar geç anladığım için, ben bir savaş suçlusuyum!

Çok önemli bir not: Yukarıdaki satırları okuyacak olanlardan tek bir dileğim var. Sakın kimse bana “Ne kadar güzel yazmışsınız!” demeye kalkmasın! Çünkü savaş suçlularının zihninden ve elinden çıkma hiçbir şey ‘güzel’ olamaz !