Atı alan Üsküdar’a geçmesin diyorsanız

Peki bu halk, bu seçmen sizden bu boşa geçen hem de yanlış geçen zamanın hesabını sormaz mı?

İktidar partisinin ve küçük ortağının 14 Mayıs’ta seçimlerin yapılacağını ilan etmesi seçim eğik düzleminde hızın ivmesini yükseltti. Bundan böyle her geçen saat, her geçen gün kayıpların ve kazançların hesabının iyi tutulması gerektiğini hatırlatıyor siyasilere ve kuşkusuz hepimize.  Böyle zamanlarda lafın da faydalısı faydasızı, boşu dolusu çok olur. Örneğin ne güzel bir deyimdir “havanda su dövmek.” Doldur havana renksiz kokusuz suyu, döv babam döv. Muhalefetin durumunu ya da meşhur kanaat önderlerimizi ya da bizim gibi kenardan köşeden ahkam kesenleri böyle tarif etsek kızdırır mıyız dersiniz. Olsun, bizimkisi yalnızca dost uyarısı. Bir yılı aşkın bir zamandır toplanıp dağılan, dağılıp toplanan muhalefet, yani şöhreti ve yarattığı umut büyük 6’lı masa, hepimiz de biliyoruz ki, seçim sonrası yapılacaklar konusunda epeyce malzeme biriktirdi; bu anlamda hazırlıklarının belge, bilgi, yaklaşım, çözüm konularında fikir birliğini de önemli ölçüde sağladı. Bölme parçalama girişimlerini de şimdilik önlemiş gibi görünüyor, Seçmenlerin ya da daha doğrusu halkın temel beklentisinin hayat pahalılığı adalet ve baskı rejimine son verme konusunda yoğunlaştığını bildiklerini de biliyoruz. Ekonomi konusundaki reçeteleri konusunda kuşkularımız olsa da adalet ve baskı rejimine son verebileceklerine inananlar olarak, eğer sağdan masaya katılanlar seçim söylemi ile bizi kandırmıyor ya da bir tür takiye yapmıyorlarsa bu adımları da başarı hanesine yazalım. Ama çok ama çok önemli amacı gözden kaçırmayacaksak bir iki konu dışarda kalmıyor mu:

Nedir ki onlar? Lafı ve yazıyı uzatmamak için özetleyelim maddeler haline getirmeye çalışalım ve soralım.

***

Bir: Cumhurbaşkanı adayı konusunu neden bu kadar uzatıyorsunuz? Seçilecek siyasetçi kim olursa olsun, ne yapılacağı ne yapabileceği belliyse, ki öyle söylüyorsunuz, kaşı, gözü, boyu posu, yakışıklılığı konusunda mı anlaşamıyorsunuz. Yoksa bu uzatma meselesinin arkasında masadaki sandalye sahibi siyasetçilerin seçim sonrası ile ilgili kaygıları mı var? Geçmekte olan çok değerli zamanı usta satranççılar olarak bu nedenle mi harcamaktasınız?

İki: Geçmişe şöyle bir baksanız sizi “istikşafi” görüşmelerle oyalayıp atı aldığı gibi Üsküdar’a geçenleri unuttunuz mu? Masada bu “istikşafi” görüşmeleri yürütenler yok mu, onlar da mı bilmiyor o günlerin görüşmelerin karanlığında alıp başını giden terörün nasıl kullanıldığını, “bizi seçmezseniz işte böyle olur” diyenlerin, siz öyle böyle derken, meşruiyet sınırlarının tükenmez erdemiyle beklerken Üsküdar’dan size el ettiklerini de mi hatırlamıyorsunuz?

Üç: Yaşadığımız günlerin bir eşinin daha önce yaşanmadığını, halkın da bu olağanüstü durumu gördüğünü siz de görüyorsanız, yöntemleri eskide kalmış toplumsal psikolojiden habersiz, heyecanı ölçmekten uzak, nabza göre şerbet veren kamuoyu yoklamalarına bakıp seçmenlere “sabredin, provokasyona gelmeyin, sokaktan uzak durun, bekleyin gidiyorlar” tevekkülü aşılamanın vahim, vahimden de öte bir yanlış olabileceği hiç aklınıza gelmiyor mu? Biraz daha uzatırsanız, halktaki büyük değişim heyecanının sönüp gidebileceği, yüksek katılımın bıkkınlığa, yılgınlığa dönüşebileceği aklınıza gelmiyor mu?

Dört: Siz kendi içinizde ürettiğiniz “sorunlarla” vakit yitirirken, iktidarın her türlü yasal- yasadışı, meşru-gayri meşru yöntemlerle pek pratik adımlarla ilerlediğini görmüyor musunuz?  İktidarın enflasyonu yükseltmek pahasına darphaneyi gece gündüz çalıştırarak seçim ekonomisi uygulamaya çoktan başladığını, Anayasa maddelerini açıkça ihlal eden adımları atmaktan çekinmediğini herhalde görüyorsunuzdur; iktidarın tıpkı “zam değil fiyat ayarlaması” der gibi “bu erken seçim değil yalnızca biraz öne alıyoruz” yutturmacasıyla propaganda süresini kısaltmayı planladığını, Meclisin onayını almadan Martta ilan edip Mayısta sandık kurma kararı aldığını duydunuz da “aman mağdur yaratmayalım, anayasaya uyuyor mu uymuyor mu aldırmayalım”  diye yine “yüce gönüllük” yaparken, YSK’nin itiraz edilemez kararıyla sizi  kündeye getirebileceği hiç aklınıza  gelmiyor mu: “olmaz  öyle şey” deyip geçiyor musunuz, neden karşı atağa geçmek yerine İsevi bir tutumla öteki yanağınızı uzatıyorsunuz?

Beş: Can alıcı soruların en önemlisini sona sakladım. Emek ve Özgürlük İttifakının çağrılarını neden duymazdan geliyorsunuz? Neden apaçık olan gerçekleri görmekten bu kadar uzak duruyorsunuz. HDP’nin HDP’ye oy veren seçmenin desteği, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın, solun sosyalistlerin uyarılarını ciddiye almadan birinci turda adayınızın seçilmesinin imkânsız olduğunu görmek bu kadar mı zor? Birinci turu kendi kitlenize bile izah edemeyeceğiniz tuhaf kaygılarla yitirirseniz ey değerli satranç oyuncuları, ikinci turun da öyle çantada keklik olmayacağını tahmin edemiyor musunuz?

***

Bunlar sizin henüz yanıt vermediğiniz ama halkın, seçmelerin ivedi olarak yanıtlamanızı beklediği sorulardır. Siz yuvarlak masanızda, kim kimi mat edecek diye oyalanırken iktidar seçim tarihini ilan ediverdi işte. Siz hala “kim cumhurbaşkanı olsun, biz de cumhurbaşkanı yardımcısı mı olsak acaba” diye esastan uzak hevesleri medya üzerinden masaya uzatır, “gençler beni seviyor” diye düşlenirken, “aman helalleşmedik kimse kalmasın” diye köşe bucak bakınırken, “Davos’a bir tek beni çağırdılar” diye küresel destek sahibi olduğunu ilan ederken “Kürtler bana serok der” diye göz kırparken, “kazanacak aday bulalım” diye yokuş yukarı çıkarken, -hiç insan kazanamayacak aday diye bir kategori üretir mi- “partili mi olsun partisiz mi”, “Ankaralı mı olsun İstanbullu mu” diye dertlenirken, bir de bakacaksınız ki … sandıklar kapanmış vuslat bir başka, belki de yıllarca gelmeyecek bahara kalmış…

Peki bu halk, bu seçmen sizden bu boşa geçen hem de yanlış geçen zamanın hesabını sormaz mı?