Türkiye “normal” bir ülke olsaydı, seçimin galibi yüzde 41 ile birinci parti olan AKP olurdu. Ancak ülke AKP eliyle son 13 yıldır önce “AKP Devletine” sonra da “Erdoğan Devletine” dönüştürülerek “anormalleştirildiği” için sonuçları da buna göre değerlendirmek gerekiyor…
1) Bu seçimin asıl kaybedeni Erdoğan ve dolayısıyla AKP olmuştur. Toplumun yüzde 60’ı “diktatörlüğe hayır” demiştir. Bu “hayır” iyi yönetilirse gelecekte AKP için “bitiş” anlamına gelecek onu yere çakacak bir “hayır”dır!
2) Demokrasi, barış ve belki de daha önemlisi Türkiye’de “normalleşme” isteyen güçler seçimi kazanmıştır ve artık herkes için yeni bir dönem başlamıştır! Türkiye’nin nefes alma borusu genişlemiştir!
3) Genelleyerek söylersek; Türkiye’de solun oyları uzun süredir ilk kez toplam oylarda yüzde 40’lara yaklaşmış ve solun yeni döneme damga vuracağının, Türkiye’de de yükselen değer olacağının güçlü bir mesajı verilmiştir!
4) Hangi gerekçeleri öne çıkartırsak çıkartalım, siyasi söylemlerine uygun olarak “kendisi olan” HDP seçimin birinci kazananı, MHP de ikinci kazananı olmuştur.
5) HDP’nin başarısı ve MHP’nin yalnızca “Kürt düşmanlığı” üzerine oturmayan seçim kampanyası, CHP’nin bu konuda ayakları yere basan ve seçim bildirgesine de yansıyan doğru politikası ile birleştirildiğinde Kürt mesesinde çözümün ve normalleşmenin önünü açmıştır.
6) CHP kazanamamıştır! 1959 “İlk Hedefler Beyannamesi”, 1973 “Ak Günler” Bilgirgesi’ni de aşan bir seçim bildirgesi ve kampanyasına rağmen… Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun büyük çabası ve verdiği pozitif resme rağmen… Erdoğan’ın yenilgisi, HDP’ye giden oylar ya da başka bir “haklı” gerekçe de bu gerçeği değiştirmiyor… CHP’liler olarak tarihimizin en iyi seçim bildirgesine rağmen atılım yapamayışımızı, “siyaseten” aldığımız bu başarısız sonucu, sakin ve gerekçeler üretmeden objektif değerlendirmeyi, muhasebe yapmayı bu kez becermeliyiz. Bunu yapmamak ve hiçbir şey olmamış gibi davranmak CHP’ye yarar sağlamayacağı gibi zarar verir, küçültür.
7) Yeni oluşan meclis, tıpkı 1920 meclisi gibi Türkiye’nin hemen hemen bütün renklerini kucaklayan bir meclis olmuştur. Önemlidir ve bu meclis süreci iyi yönetirse demokrasi ve özgürlükler lehine değişimin adresi olmaya adaydır. Böyle olursa, demokrasilere özgü “uzlaşma” ve “koalisyon” kavramları doğal olarak daha da öne çıkacak ve yeni bir siyasal kültürün adımı da atılmış olacaktır.
8) Sarayın yani Erdoğan’ın AKP-MHP koalisyonu, sermayenin ise AKP-CHP koalisyonu istediği anlaşılmaktadır. Ülkede baskıyı ve korkuyu kırmak için, erken seçim olasılığından önce koalisyon alternatifini tartışmak zorunludur ancak bu “alternatif” CHP için uluslararası sermayenin istediği Erdoğanlı ya da Erdoğansız bir AKP-CHP koalisyonu olmamalıdır.
9) Koalisyon tartışmalarında CHP’nin ilk tercihi MHP ve HDP’yle birlikte bir “geçiş hükümeti / restorasyon hükümeti” olmalıdır. Eğer bu olmuyorsa ikinci tercih MHP ve HDP’nin desteğinde bir “CHP azınlık hükümeti” olmalıdır. Böyle bir hükümetin üç parti arasında seçim programlarına bakıldığında hiç değilse bazı konularda “ortak zemin” olduğu görülmektedir.
10) Bu zemin aynı zamanda “Hükümet Programı” da olabilir. Örneğin; İç güvenlik yasasını iptal etmek; Seçim barajını kaldırmak; Yolsuzluk yapan bakanları Yüce Divan’a göndermek; Yargıyı ve eğitimi yeniden yapılandırmak; Kırşehir’deki “eğit-donat” projesini durdurmak, ÖSO ve benzeri güçleri sınır dışı etmek, bölge için barış çağrısı yapmak; 81 ilin valisini ve emniyet müdürünü değiştirmek; Asgari ücreti 1500 lira yapmak ve emeklilere iki maaş ikramiyelerini dağıtmak; Özelleştirmelere karşı kamucu olmak gibi…