Olaylar çok seri gelişiyor. Belirgin bir oy kaybının veya ısrarlı bir ekonomik sıkıntının çatlatacağını düşündüğüm iktidar partisi için anlaşılan, her ikisinin de uzaktan duyulan gürültüsü yetiyor. Hem Türkiye’nin “sürdürülemezlikleri”ni geçici olarak idare eden kaynaklar kuruyor, hem siyasi kriz korkusu bir virüs gibi hızla yayılmakta.
Solcular açısından en önemli nokta, AKP’ye karşı olan geçerli bir oy vermek. Gerisi tartışılır. Ama birkaç kez yazdığım gibi, tartışırken “başaramadıklarımızın sonucu olarak daralan bir sahada tartışıyoruz” fikrinin akıldan çıkarılmaması gerekir. Tartışma ufuk açıcı ve kırıcı olmaktan uzak seyretmelidir. Bu konuda da genel olarak solun ve BHH bileşenlerinin oldukça iyi iş çıkardığını düşünüyorum.
Seçim sonrası nasıl bir Türkiye’ye uyanacağız konusunda falcılık yapmak değil amacım. Ancak bir sınır belirleme çalışmasının verimsiz olmayacağı kanaatini beslemekteyim. Örneğin RTE’siz AKP, yeni bir sağcı-gerici ittifak olarak iktidarda yeniden şekillenebilir mi? sorusu bence Türkiye kapitalizminin güncel siyasi özelliklerini anlayabilmek açısından faydalı.
AKP, en çok bir çıkar birliği ve birliğin içine mali sermaye ile ABD tarafından ‘üflenmiş’ bir vizyon-misyon ile tanımlanabiliyor. Vizyon-misyon üzerine çok fazla yazılıp çiziliyor, bunların RTE şahsının ötesine taşınabileceği bir kabiliyetten şüphe etmemeliyiz. Özellikle de bulaştığımız ve kolay kurtulamayacağımız Ortadoğu eksenleri üzerinden…
Ama iş çıkar birliğine geldiğinde, işte burada sürdürülemezlik listesini hatırlatmak gerekir:
- ABD faiz artırmaya başlayacak. Mali sermaye riskleri gözden geçirecek. Paranın maliyetinin yükseldiği bir ortamda riskin maliyeti yükselecek. Türkiye son haftalarda birçok kapsamlı rapora göre, uluslararası sermaye açısından “en riskli ülke” olarak açık ara başta yer alıyor. Doların yükselişi, dolar borçlusu aktörleri sıkıştırıyor, AB’deki durgunluk ve avronun düşüşü, ihracatı tıkıyor. Para, riski azaltıp gelişmiş ülke tahvillerine park ediyor…
- Ekonominin motoru inşaat sektörü, tüm barutunu harcadı. Elde bir milyon boş konut birikti ve satılamıyor. Sektörde siyasi talimatla sürdürülen ‘donuk’ krediler, siyasi otorite zayıflamasıyla birlikte her an geri çağrılmaya başlayarak zincirleme batışlar yaratabilir.
- Son altı yılın en düşüğündeki tüketici güven endeksi, hızla daralan iç dayanıklı tüketim pazarı, aksayan ihracat, pazar sorunlarını derinleştiriyor.
- Yüksek seyreden enflasyon, yükselen döviz kurları ve faizle birlikte maliyetleri tırmandırıyor.
- İnşaattaki yaklaşan felaketin üzerine turizmde Rusya darbesi, rezervasyonlarda sert bir düşüş yarattı. Alman turistler de düşen avroyla birlikte AB içi turizme yönelirlerse, felaket bir de turizmden çarpacak!
- İşsizlik, iyi günlerinde bile işgücüne katılan devasa nüfus nedeniyle tırmandı, çok daha hızlı tırmanacak gibi görünüyor.
- Ve son olarak TCMB gibi bağımsızlığı AKP iktidarının 12 yıldır güvencesi olan bir kurum bile karar alamaz hale gelmişken, çivileri çıkmış koca devlet aygıtının krize karşı otoyoldaki tavşan gibi çaresiz kalacağını öngörmek kehanet olmaz.
Bütün bu faktörler, hep AKP’nin tabanındaki o – uzun bir süredir de olsa – nihayetinde konjonktürel kalan çıkar birliğinin dinamitleyicisi olarak iktidar partisinin çatlaklarından içeri süzülecek ve panik havası doğuracak gibi. AKP vizyon-misyonunun kolay kurumayacağı ama AKP ittifakının kaotik günler yaşaması yakın. Ama halkın nezdinde AKP ve HDP gibi iktidara gelirse ne yapacağı kolaylıkla algılanabilen fakat halkçı bir üçüncü siyasi odağın yokluğu hissediliyor. Kriz koşullarında, üflenmekte olan vizyon-misyon’a uyum sağlamaya devam etme niyetinde olan tüm bileşenlerin, yeni bir egemen güçler ittifakı tarafından hızlıca şekillendirileceğini düşünüyorum. Maalesef.
Haziran’da ekonomik kriz boyutu olsaydı, işçi sınıfı aktif destekleseydi… dediğimiz o bal gibi “devrimci durum” menzil dahilindeyken, hem işçi sınıfının örgütsüzlüğü, hem de BHH içindeki öznelerin çoğunlukla “kriz harici” geleneksel siyasi konumlanışı vahim. Ve kriz sonrası her şeye yeniden başlayacağımızı gösteriyor.
Ama iki önemli ders çıkarabiliriz: Birincisi sermaye düzenimiz kriz üretmeye devam edecek. İkincisi, içimizdeki çoğunlukta olmayan, ama (yine maalesef) yeterli sayıdaki aktörler de ortaklaşılan noktalarda mevzi kazanma şevkini baltalamaya, kendi dışlarındaki solun nasılsa başarısız olacağı varsayımı üzerinden “iş” yapmaya ve ortaklaşılan noktalardaki enerjiyi sabote etmeye devam edecekler. Bu koşulların devam edeceği varsayımıyla, seçimden sonra yeniden deneyeceğiz…
@ErgunCagl