Açılımdan “ücretsiz giriş” çıktı!

“Toplumun hem duygularını hem de ön yargılarını kullanarak var olan gerçekleri farklı şekilde gösterme sanatı” olarak da tarif edilen demagoji alanında AKP kurmayları çok yetenekli. “Demagoji”yi “laf cambazlığı”, “demagog”u da “laf cambazı” olarak tarif eden Türk Dil Kurumu Sözlüğü, bu konuda Necip Fazıl Kısakürek’in “Demagog, kelime oyunu içinde hakikati güme getiren bir hokkabazdır” cümlesini de örnek olarak göstermiş.

Erdoğan bu işin üstadı. Kısakürek’in “demagog” tarifi ona çok yakışıyor. Ancak görülen o ki, Erdoğan bu alanda yalnız değil. İmam Hatip tedrisatından geçen ve onun yolundan yürüyen neredeyse “bütün Hatipler” onunla ortak özelliklere sahip oluyor. Örneğin Başbakan Davutoğlu gibi... Bunlar çok önemli şeyler söylüyor, önemli belirlemeler yapıyorlarmış gibi konuşuyorlar ama sonuç hep aynı: Yalnızca laf cambazlığı!

Laf cambazlığı yalnızca en son olarak Davutoğlu’nun Alevilikle ilgili söyledikleri ile sınırlı değil… Önemli konulardan hangisine baksanız sonuç hep aynı: Yalnızca laf cambazlığı… Soma ve Ermenek’de yaşanan katliamlar… Kürt meselesindeki “çözüm paketi”… “Sıfır sorunlu” Ortadoğu… Gezi, Validebağ ve cami bağlantıları… Soma’daki zeytin ağaçları… Bütün örneklerde görüyoruz ki, siyasal İslam’ın “son kalesi” sorun çözmüyor, laf üretiyor. Yargı, güvenlik, çevre gibi istedikleri her konuda “torba” kanun tasarılarıyla “çözüm” üreten AKP, işine gelmeyen her konuda ise işi yokuşa sürüyor. Çözüm üretmek bir yana çözümün önünü tıkıyor, ipe un seriyor!

SÜNNİLEŞMİŞ BİR ALEVİLİK!

AKP için kriter bellidir: Ya kendisine benzetecek, ya da etkisizleştirecek! Bunun daha ötesi yok! Davutoğlu’nun hem Hacıbektaş’ta, hem de dünkü grup toplantısında Alevilikle ilgili döne dolaşa yapmaya çalıştığı da bu: Sünnileşmiş bir Alevilik yaratmak! Davutoğlu bu yüzden, döne dolaşa “Sünnilikle Alevliğin bir farklılığının olmadığını” kanıtlamaya çalışıyor. Alevi örgütlenmeleri içinde yer alan bir tek derneğin, federasyonun savunmadığı, dile bile getirmediği “Alisiz Alevilik” kavramını süslü cümleler arasında ısıtıp tekrar gündeme taşıyor.

Bu yaklaşımla bir yandan “Alevileri İslam şemsiyesi dışına çıkmakla” korkutuyor. Arkasından, “Bizim yolumuz, Hazreti Ali’nin, Hazreti Hüseyin’in, Hazreti Hasan’ın ve bütün 12 imamın yoludur” diyerek “aynı kaynaktan besleniyoruz” yalanını sığınıyor, diğer yandan da bolca “Hacı Bektaş, Kerbela, eren, evliya” üzerinden kurguladığı laf kalabalığı ile “adama bak yahu, Aleviliği de iyi biliyor” algısı yaratarak şirin gözükmeye çalışıyor!

Erdoğan’ın, 2009’da başlayan ve birkaç yıl süren “Alevi açılımından” çıka çıka Nevşehir Üniversitesi’nin adını Hacı Bektaş Veli olarak değiştirme çıkmıştı. Davutoğlu’nun “yeni Alevi açılımından” ise bırakın Cemevlerine yasal statünün çıkması, zorunlu din dersinin kaldırılması gibi önemli adımların çıkması bir yana, çıka çıka Hacı Bektaş Dergahı’na “ücretsiz giriş” çıktı!

Bu sonuç aslında sürpriz değil. İtirazı olanlar olsa da devleti yönetenlerin Alevilere bakışı temel olarak hiç değişmiyor. Dünle bugün arasında zihniyette aynı. Yavuz’dan Süleyman’a, II. Mahmut’tan Erdoğan’a uzanan yol havuç ve sopa ile döşenmiştir. Onlar için çözüm bellidir: Ya asimilasyon ya asimilasyon!

Bu yüzden eşit yurttaşlık yalnızca lafta kalır. Bu yüzden Diyanet gibi bir kurum sürekli büyütülür. Bu yüzden din dersi zorunlu olur, yetmez iki “din dersi” daha “seçmeli” olarak müfredata sokulur! Bu yüzden “Cemevi ibadethane” olarak kabul edilmez! Bu yüzden ibadethaneye girişin biletle ve parayla yapılması gibi utanç verici bir uygulamayı kaldırmak önemli bir lütuf gibi sunulur!

Sonra da arkasından gelsin yalanlar… Alevilerle Sünnilerin bir ve aynı olduğu, aynı kaynaktan beslediği yalanı gibi... Davutoğlu’nun Hacıbektaş’ta “siyaset yapmadığı, gönül dilini” kullandığı yalanı gibi…

Burada sorun şu: “Devlete ve hükümete Alevilerin taleplerini iletmek” adına yola çıktığını iddia eden “Bizimkilerin” AKP ve siyasal İslam zihniyetinin bu yalanını meşrulaştırma işgüzarlığıdır! Allah için elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin: Camiye gitmeyen, camide namaz kılmayan, Ramazan orucu tutmayan, Hac’ca gitmeyen bir Alevi nasıl oluyor da “Sünni ile bir ve aynı” oluyor?

ÇÖZÜM MÜ, MEŞRULAŞTIRMA MI?

Aleviler tabi ki, taleplerini ve çözüm önerilerini devletle, hükümetle, ilgili bakanlarla oturup konuşacaklardır, müzakere yapacaklardır. Ancak bu asla yağ çekerek, dalkavukluk yaparak, onların yalanlarının yaygınlaşmasına zemin hazırlayarak, “Sarayın ilk konukları Alevilerdi” diye yazarak, “Mihman Ali’dir” diyerek olmaz!

Bu tavır, mezhepçi ve bölücü olanların ekmeğine yağ sürer. Alevi toplumun canını acıtır. Alevileri zavallı bir konuma iter. Önce “saray”da şimdi de Hacıbektaş’ta onların arkasına dizilerek, sanki bir şey söylüyorlarmış gibi yapılan ucuz hamleleri meşrulaştırır!

'”Evladı Kerbelayık. Ayıptır, günahtır, zulümdür!”