Avrupa’da sansürün ve baskının, gündelik hayatı biçimlendirdiği birçok dönem var. Ünlü besteci Franz Schubert’in (1797-1828) bestelediği bir uzun olmayan bir esere göz atalım. Ses ve piyano için bir “Ballade”.
Fransız İmparatoru Napoleon Bonaparte’ın ve “devrimcilerin” yenilgisi üzerine toplanan, eski egemen güçlerin iktidarı ellerinde tuttuğu “Biedermeier” (Biedermayer okunur) döneminde bestelenmiş. Biedermeier, Klasik ve romantik dönem arasında geçiş dönemi olarak da bilinir.
18 Eylül 1814’te, Osmanlı İmparatorluğu hariç, Avrupa’nın bütün kralları, imparatorları, Kontlar, generaller, diplomatlar Viyana’ya akın ederek, Viyana Konferansı için toplandılar. 9 Haziran 1915’e kadar sürdü paylaşımları. Avrupa’nın siyasi haritası, devrim savaşlarının ardından yeniden çizildi. Katılan devletler: Çarlık Rusya’sı, İngiltere ve İrlanda, Avusturya-Macaristan, Prusya Krallığı, tekrar kurulan Fransız Monarşisi ve Kutsal Devlet “klise” idi.
Viyana’da Kont Metternich, zorba yönetimiyle, Avusturya –Macaristan imparatorluğunu, başbakan olarak kontrolünde tutuyordu. Din adamları, asiller, burjuva ve emekçiler olarak, eski toplumsal yapı geri getirildi. Fransız Devrimi’nin ilkeleri “başarısız” olarak ilan edilip, halk diz çöktürülmeye çalışıldı.
Biedermeier döneminde halk, kendini ev hayatına geri çekmiş, aileye, doğaya, dost çevresinde müzik yapmaya ve diğer politik “zararsız” çalışmalara zorlanmıştı.
Politik fikirleri yayanlar, yasaklanmış aydınlanmacı kitapları okuyanlar hemen tutuklanarak, hapse atılıyor veya ülkeden kovuluyordu. Metternich’in polis devleti sorunsuz işliyor gibi görünse de zor toplumsal konular “Biedermeier” Viyana’sında ne yok edilebiliyor, ne de gizlenebiliyordu.
Viyana halkının büyük çoğunluğu şehrin dış bölgelerinde, ucuz iş gücü olarak çok zor şartlarda bekletiliyor, hayatta kalmaya çalışıyordu. Tifüs, verem ve dizanteri hastalıkları buralarda yaygındı, çocuk ölümleri yüksekti. 1831 yılında yetişkin ölümlerinin yarıdan fazlası 20 yaş altıydı Viyana’da. Belgeler, işçiler arasında açlığın da yaygın olduğunu ve ölüm oranını ayrıca yükselttiğini gösteriyor. Bu dönemde, ayaklanmalar ve yürüyüşler birçok kez silah şiddetiyle, kanla bastırıldı.
Geçtiğimiz 18 Eylül, Viyana Konferansı’nın 200. yıldönümüydü. Utanç günü olarak hatırlıyoruz. Metternich ise insanlık tarihinin kötü döneminin baş aktörlerinden biri.
Müzik, bu yıllarda insanların hayatında önemli yer tutuyordu… Ev müzikleri, insanları hükümet politikalarından ve gündelik hayatın sorunlarından uzaklaştırabiliyor, onlara nefes alabildikleri alanlar açıyordu. Bazı eserler şüphesiz “Çığlık” olarak nitelendirilebilir. Özellikle de “Lied’lerin kralı” olarak da bilinen Franz Schubert’in o ünlü eseri.
Johann Wolfgang von Goethe’nin (1749-1832) yazdığı bir şiir, aslında birçok besteciye ilham vermiş. Birçok kez bestelenmiş. Ludwig van Beethoven (1770-1827); Robert Schumann (1810-1856) bunların arasında sıralanabilir. “Der Erlkönig” (Gürgen Kral) bestecilere ilham veren ünlü şiir. Biz, Franz Schubert’in bestesini ele alacağız.
Gürgen Kral, (Der Erlkönig) ölmek üzere olan bir çocuğun hayalinde görüp gerçek olarak sandığı ölümü simgeliyor. Baba ve oğlu karakterleriyle, halkın çaresizliği ve toplumsal bir yara olan çocuk ölümlerini şiddetli bir şekilde eleştiriyor. Şiirin sonunda çocuk ölürken, baba çaresizliğe gömülüyor. Katil Kont Metternich’e , sansüre ve işkenceye rağmen sanat, sanatçı sözünü söylüyor, 1821 yılında, basılıyor eser. Franz Schubert’in kısa hayatında basılan “ilk” eseridir.
Schubert’in yaşamından devam edelim. Toplumsal zorluklarla sarsılmış bir dönemde yetişen besteci, müziği ile ünlü Viyana şehrinin ışıltısından uzakta, bir öğretmen çocuğu olarak zorluklarla dolu bir hayat yaşıyordu. 13 kardeşten yalnızca beş tanesi hayatta kalabilmişti. Çekingen ve mütevazi karakteri ise zengin müzik yeteneği ile ters orantılıydı. Ünlü besteci W.A.Mozart (1756-1791) ile karşılaştırılabilirdi yeteneği. 18 yaşında 144 lied (şarkı) bestelemişti bile, kısa ömrü boyunca toplamda 600’den fazla lied besteledi. Romantik lied-sanatının en önemli bestecisi kabul edilir.
Bugünlerde Metternich unutuldu, Schubert ve eseri “Erlkönig” yaşıyor… Usta şair Goethe’nin şiiri 21. yüzyıl insanlığı tarafından bile anlaşılmıyor. Çocuklar ölmeye devam ediyor. Yaşamaları pahalı, ölmeleri ucuzdur halkımızın.
Gürgen Kralı (Der Erlkönig)
Kim bu süvari, geceyarısı fırtınada giden?
Bir Baba ve çocuğu, atın üstünde binen
Oğlanı kollarıyla emince sarmış
Sımsıkı ve sımsıcak tutmuş, sormuş;
Oğul, neden korku içinde suratını gizlersin? -
Sen Baba, Gürgen Kralını görmezmisin?
Gürgen Kralını, tacı ve şanıyla? -
Oğlum, o sadece bir sis kuşağı.-
‘Gel Çoçuk, gel, benimle gel!
Güzel oyunlar oynarım seninle, gel;
Sahilde kimi rengarenk çiçekler var,
Annemin kimi altın sarısı elbisesi var.’
Baba, Babacığım! Duymazmısın,
Bana Gürgen Kralı neler söylüyor? -
Sakin ol, uslu kal, aman evladım;
Kuru yapraklarda yeller fışıldıyor-
‘Benimle, Şeker Oğlan, sen gelmek istermisin?
Kızlarım seni beklesinler, birbirinden güzeller;
Kızlarım gecelerin Reihn’ini sürerler,
Ve seni sallar, okşar, şarkılarıyla ser severler’
Baba, Babacığım! Görmezmisin orada
Gürgen Kralının kızlarını karanlıkta? -
Oğul, Oğlum, tabiki görüyorum,
Çorak çayırlar bayağı sol ışıldıyor.-
‘Seni seviyorum, endamın beni deli ediyor;
Gönüllü vermezsen, zorla alırım! ’ diyor
Baba, Babacığım! Şimdi bana dokunuyor!
Gürgen Kralı bana acı veriyor!
Babanın hali perişan, aha nal toplayacak,
Kuçağında çocuk, inim inim inliyor ancak,
İşte vardı, ulaştı son kıvraklığıyla, sefil;
Kuçağında çoçuk, ölmüş, zavallı rezil.
Goethe
Çeviren: Musa Aksoy
Ünlü Fransız besteci’nin Hektor Berlioz’un orkestra düzenlemesi ile Schubert’in ünlü “Der Erlkönig” ini ünlü soprano Anne Sofie von Otter’den izleyebilirsiniz.