Araya Suriye’ye Savaş Tezkeresi, onunla ilgili acil yazı girdi. “Neden Birlik?” yazısının devamı olarak kaleme alacağımı belirttiğim bu yazıyı bu nedenle bugüne erteledim.
İyi de oldu. İlki 30 Ağustos’ta, ikincisi 21 Eylül’de Ankara’da gerçekleştirilen birleşik mücadele toplantıları ilkesi, mücadele gündemi, yol haritası ve kurucu bileşenleri bakımından daha da netleşmeye başladı. Bu Pazar günü üçüncü toplantıyı gerçekleştireceğiz. Dolayısıyla birleşik mücadelenin yolları, “nasıl” bir zeminde, hangi mücadele araçlarıyla, hangi ilkeler, temel hedefler ve ittifaklarla inşa edileceği sorusuna dair akıl yürütmek, gündem oluşturmak için tam zamanı.
Madde madde gidelim, birleşik bir mücadele; ama nasıl? Kendi görüşlerimi özetlemek isterim.
1) Sadece AKP ile Değil, AKP Rejimi ile Mücadele: Her şeyden önce bir mücadele ortaklığı inşa etmek; farklılıklardan çok benzerlikleri öne çıkarmak; ortak sorun/tehdit algılamalarını doğru teşhis etmek; bu teşhise karşı direnme ve örgütlenme potansiyellerini birlikte büyütmek ile mümkün. Bu açıdan birleşik bir mücadele hattının inşası; öncelikle kendisini neyin karşısında konumlandırmalıdır? Sorunu doğru teşhis etmek zorunluluktur. Sadece bir parti ve “olağan” bir hükümet olarak AKP iktidarının mı, yoksa AKP’nin inşa ettiği gerici, faşizan, yağmacı yeni rejimin, kurumlarının, ilkelerinin, gündelik hayatın her alanına inen örgütlenme ve saldırılarının mı karşısındayız? Birleşik mücadele saptamasını ikinci toplantıda net olarak yaptı; mücadele gündemini AKP’yi “sıradan” bir iktidar partisi olarak görmenin ötesinde, siyasal, sosyal değişmeleri bir rejim değişikliği çerçevesinden okuyarak “Gericiliğe ve Faşizme” karşı oluşturdu. Bu açıdan sorunu doğru saptama yolundayız. Sadece AKP’ye değil; AKP’yi de aşan ve kısmi değişiklikler olsa da, onun kurucu ilkelerinde büyük değişimlerin “düzeniçi” bir seçenek olarak gerçekleşmeyeceğinin bilinciyle, inşa ettiği rejime karşı pozisyon alan bir hat, en sağlıklı hat. Öyleyse birleşik mücadele girişimini AKP’yi sadece bir kişi üzerinden değil; gerici-mezhepçi, otoriter, piyasacı-yağmacı karakteri üzerinden okuyan; dolayısıyla sadece “kişilere” değil; bu kişilerin etrafında inşa ettiği siyasal-sosyal düzene, sınıfsallığa, yani rejimine karşı konumlanan bir direnme ortaklığı olarak tarif edebiliriz.
2) Düzeniçi Muhalefet Tarzlarının da Eleştirisi: Yeni bir birlik ya da daha doğru ifadeyle birleşik bir mücadele inşa girişimi, sadece mevcut iktidarın ve rejimin eleştirisi olmanın ötesinde; aynı zamanda bu iktidarın, onun ilkelerinin ve rejiminin eleştirisi olarak işlemesi gereken siyasal muhalefet tarz ve eksenlerinin de eleştirisidir. Bu anlamda birleşik mücadele hattı; AKP Rejimi’ne karşı direniş zemininde ortaklaşmalar adına kendisini konumlandırırken; bu rejime karşı düzeniçi ve uyumcu muhalefet tarz ve eksenlerinin de eleştirisini önüne görev olarak koymalıdır. Bu, “düzeniçi muhalefet” içine; düzeniçi kurtuluş reçetelerine hapsedilen geniş kitlelerle bütünleşme, ortaklaşma hedefini dışlamaz; ancak ayağını geniş kitlelerin Haziran Ayaklanması’ndaki ilkeler, program, mücadele gündemi ve araçları bakımından yaşadığı niteliksel sıçrama zeminine basar; kitlelerle bu ilerici bağ üzerinden ilişkilenirken geri, düzeniçi muhalefet tarz ve çıkış önerileriyle de mücadele eder. Bu nedenle birleşik mücadele, AKP Rejimi’ni AKP ve onun kendisini her zeminde yeniden üretmesine yol açan tepeden, düzeniçi, yer yer dinselleşme gündemiyle uyumlu, parlamenter muhalefet tarzına sıkışmış; öfkeleri bu alana sıkıştırmaya yönelmiş muhalefet tarzlarının eleştirisi üzerinden de okumalıdır.
3) Mevlana Tekkesi Değil; Önce Niteliksel Merkez: Kuşkusuz AKP karşısında itiraz ve eleştiriler çeşitli; elbette AKP karşısında oluşan her itirazı önemsemek; enerjisini dönüştürmek, mücadeleye katmak önemlidir. Buna karşın birlik olgusunu sadece AKP karşıtlığı üzerinden kurmak; ilkesiz ve programsız bir mücadele zeminine yol açar. AKP’nin “yeterince dinselleşme” hamlesi yapmadığını söylemek de; AKP’nin sadece “tek adam siyaseti” yüzünden bugün “otoriter” olduğunu söylemek de; AKP’yi “başta reformcuydu, sonra nasıl böyle oldu?” diyerek eleştirmek de bir muhalefet tarzıdır. Bu açıdan AKP karşısında mücadele öncelikle ilkeli, programı bir mücadele olmalı. Bu ilkeli-programlı mücadele merkezinin inşası ilk aşamada niceliksel değil, niteliksel bir inşa görevidir. Halkın, mücadelelerin ilerici enerjisinden beslenecek bir birlik zemini; ilk aşamada “gel gel ne olursan ol, yine gel” zemininde kurulamaz. Öncelikli hedef, umutsuzluğun, çıkışsızlık, “bitti bu iş” hissinin karşısına direngen bir seçenek koymaktır. Bu seçenek “nicelik/sayı hesaplarıyla birlik” olarak değerlendirilmemeli; AKP Rejimi karşısında halkçı-kamucu, laikliği emekçi karakterde bir mücadele gündemi olarak sınıf mücadelesiyle ilişkisi içinden kavrayan, bağımsızlıkçı, demokratik yeni bir Cumhuriyet inşası gündemini AKP gericiliğini ve faşizmini geriletme gündemiyle yan yana koyan bir niteliksel merkez, çıkış merkezinin, programlı-ilkeli çözüm umudunun inşası olarak değerlendirilmeli; nitelden nicele geçiş bu dönüştürme iradesinin inşasıyla paralel bir sıçrama olarak sürdürülmelidir. Nitekim 21 Eylül toplantısının ardından kamuoyuna açıklanan çağrı metninde bu ilkeler ve asgari program netlikle saptanmış; gericiliğe ve faşizme karşı halkçı-kamucu bir ekonomiyi örgütleme, laikliği devrimci bir mücadele gündemi olarak ele alma, bağımsızlıkçı, halkların eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşamasının önünü açacak bir siyasal seçeneği örme hedefi açıklıkla ifade edilmiştir. İnşa bu sağlam temel üzerinde ilerlemeli; sağlam olmayan bir temel üzerindeki çokkatlı yapılaşmaya da “çeşitlilik” olarak bakılmamalıdır.
4) Solda Birlik Değil, Halkçı Direnme Merkezi: Tam da bu nedenle birlik girişimi; solun farklı siyaset ve unsurlarının nicel/sayısal birliği olmanın ötesinde; solun, sosyalistlerin, ilerici bağımsız çevrelerin AKP Rejimi’ne karşı mücadelenin ve oradan yükselen Haziranca taleplerin (halkçılık, kamuculuk, laiklik, yeni Cumhuriyet) sola, sosyalizme açık karakterini saptaması; bu asgari program ve ilkeler temelinde ilerici bir çıkış, halkçı bir direnme merkezini öncelikle niteliksel olarak örgütlemesi girişimi olarak görülebilir. Niteliksel merkezinde elbette solcuların, sosyalistlerin olduğu; ancak halkçı, anti-faşist mücadele gündemleri temelinde hem Cumhuriyetçi tabanın hem de Kürt hareketinin ilerici, anti-faşist dinamikleriyle aynı anda, birlikte direnme imkanlarına kendisini seferber edebilen, imkanları oranında yüzleri birbirine döndüren; Türkiye’yi bu temelde birleştiren, inşa eden bir direnme merkezi. Bu açıdan girişim solcuların sayısal birliğinden çok; gericiliğe ve faşizme karşı mücadele gündemlerinin halk içinde birleştirilmesi olarak görülmelidir.
5) Sandık Ortaklığının Ötesi: Birlik girişimini solun sayısal birliği, nicel ittifakı olarak okumamak gerektiği gibi; sandık ittifakları temelinde de görmemek, sandığa sıkıştırmamak; gerici-faşizan-yağmacı saldırılar karşısında seçimden seçime değil; tüm zamanlarda ve zeminlerde birlikte direnme gündemini önüne koyan bir seçenek yaratmak gerekiyor. Rejimin faşizan karakterde, polis devleti düzenlemeleriyle konsolide edilmeye çalışıldığı; toplumsal ve siyasal muhalefetin, farklı direnişlerin bu düzenlemeler aracılığıyla baskılanmak, boğulmak istendiği açık. Evet, AKP çeşitli eksenlerde büyük sıkışmalar yaşıyor ve yaşayacak; bu sıkışmaların içeride tetikleyeceği geniş isyan ve muhalefet dinamikleri karşısında önlem almak; yeni Haziranları önlemek, toplumsal-siyasal her mücadele zeminini hem boğmak hem de yağmacı-dinci-otoriter temelde dönüştürmek istiyor. Elinde bu sıkışmalarla mücadele için kalan ayrıcalıklı tek seçenek daha fazla maddi zora, daha fazla baskıya yaslanmak; daha fazla manevi zora, daha fazla dincileşmeye yaslanmak. Bu gerçeği iyi saptamak yaşanan ve artması olası gerici-faşizan saldırılar karşısında her alanda mücadeleleri birleştirmeyi önüne koyan bir girişim için zorunluluk. Önümüzde AKP için son kritik seçim var, Anayasa değiştirecek güce erişmek için AKP her hamleyi yapacak. Görüntü bu seçimin bu eksen üzerinden parlamenter muhalefet tarzının son büyük kitle seferberliği olarak değerlendirileceğine işaret ediyor. Sandık ortaklığı bu kitle seferberliği ihtimali, kutuplaşmasının altında ezilecek bir seçenektir. Ancak Türkiye 2015’ten 2019’a kadar seçim yaşamayacak; bu 4 yıllık sürede dinci faşizmin inşa ve baskı sürecinin yoğunlaşacağı, saldırıların günden güne artacağı bir gerçek. Geniş halk kitlelerinin parlamenter muhalefet seçeneği dışında bu 4 yıl boyunca direnme, baskıyı püskürtme, birliktelikler örme adına seçeneksiz kalması düşünülemez. Fiili, kurucu bir muhalefet ve birleşik mücadele sadece 2015 seçimlerini değil, 2015’ten 2019’a uzanan seçimsiz süreci hesaba katmalı; sandık temelli bir ittifak ya da girişime sıkışarak yaşanacak moral çöküşlerle seçimsiz dönemlerin direnme günlerinde halkı seçeneksiz bırakmamalıdır. Kaldı ki AKP’nin yeni Anayasa ile birlikte “Başkanlık Sistemi” görünümlü bir dikta rejimini kurumsallaştırmak istediği; bu rejimde de zaten torba yasalarla, yürütme müdahale ve baskılarıyla işlevi ortadan kalkmış olan Meclis’e yer olmadığı; kuvvetlerin tek elde toplanmasının hesaplandığı açıktır. Dolayısıyla mücadeleyi parlamenter muhalefetin ilerici unsurlarıyla birlikte inşa eden, mücadeleleri ortaklaştıran; ancak kendisini yukarıda saydığımız gerçekler nedeniyle parlamenter muhalefet ya da sadece sandık tarz ve hattına sıkıştırmayan, fiili, direngen, birleşik ve yerinden muhalefet zorunluluktur.
6) Muhalefetin Ötesine Geçmek, Kurucu İradeyi Örgütlemek: Birleşik bir mücadele zemini kendisini sadece rejimin eleştirisi, rejime muhalefet üzerinden ifade edemez. Bu mücadele gündemi, aynı zamanda mücadelelerin içinden, onların kazanımları ve enerjileriyle bir kurucu iradenin örgütlenmesini dayatıyor. Bu açıdan birleşik mücadele girişimi bir “muhalefet” hattı olarak okunmalı; ancak bu muhalefet hattı gayrinizami, fiili bir itiraz/eleştirinin ötesinde siyasal bir kurma hedefine yönelmeli; farklı, ekonomik ve yerel karakterli direniş ve mücadelelerin enerjilerinden merkezi bir siyasallaşma, kurucu bir irade örgütleyebilmelidir. Farklı direniş ve mücadelelerin enerjilerinin ekonomik alana ve yerel zeminlere hapsolmaması; merkezi ve örgütlü bir yağmacı-gerici-faşizan rejim karşısında merkezi bir direnme ve kurma seçeneğinin siyasal karakterde yaratılması gerektiği açıktır. Bu açıdan yapılması gereken; ülke geneline yayılan gericiliğe, faşizme, yağma ve talanlara karşı farklı mücadelelerden yükselen direnme enerjisini ortak bir siyasal iradeye, kurucu inşa sürecine sevketmek; mücadeleleri bu temelde birleştirmek; sadece muhalefet etme hattına sıkışmamaktır. Bugün bu kurucu irade, gericiliğe, yağmaya ve faşizme karşı Halkçı, Kamucu, Laik, Bağımsız, Demokratik bir yeni Cumhuriyet örgütlenmesi hedefine doğru mücadeleleri çekme; bu hedef etrafında biriken enerjiyi de yerel direniş ve mücadelelerin hizmetine sunma görevleri arasında bir köprü işlevi görebilir.
7) Kendini Örgütlerken Çözümü de Örgütlemek: Sık yapılan hatalardandır; neye karşıysak, neyle mücadele ediyorsak ve nasıl bir yaşam, ülke örgütlemek istiyorsak bunu erteler; kendi bulunduğumuz alanlarda, işyerlerinde, yaşam alanlarımızda, siyasal ve sosyal örgütlenmelerimizde ikincilleştiririz. Bu hatadan kaçınmak; çözümü örgütleme işini birliği örgütleme sürecinin parçası haline getirmek zorunludur. Birleşik mücadele Haziranca bir demokrasi tahayyülüne mi sahip? O halde bunu inşa etmeyi kendisini yerelden, aşağıdan örgütleme gündeminin parçası olarak görmeli, bu hedefi kendi inşasının dışında görmemeli, modelin inşasını kendi modelinin örgütlenmesinden bağımsız okumamalı, ertelememelidir. Bu açıdan şimdiye kadar gerçekleştirilen toplantıların, tartışma yöntemlerinin, mücadeleleri ortaklaştıran zemine doğru siyasetler tarafından atılan fedakar adımların, çağrı metninin, mücadelenin aşağıdan, yerelden Haziranca örgütlenmesi için öne sürülen formüllerin genel karakteri iyimser olmamız, geleceğe umutla bakmamız için iyi bir sebep sunuyor.
8) Haziran Hiç Olmamış Gibi Davranmamak: Artık bu ülkede Haziran hiç olmamış gibi davranmaktan vazgeçmeliyiz. Haziran, bu ülkede AKP Rejimi karşısında ilk bütünlüklü halk isyanıdır ve isyanın dinamikleri ortadan kalkmış değildir. Bu açıdan birleşik mücadele hareketi, Haziran hiç olmamış gibi davranmayan; Haziran’ın önümüze koyduğu yağmaya, baskıya, gericiliğe karşı mücadele gündemini kendisine zemin/çıkış alan; Haziranca mücadele ve direnme imkanlarını tüm alanlara doğru genişletmeyi; tüm saldırılar karşısında Haziran programıyla direnişleri büyütme görevini önüne koyan bir hareket olarak ilerlemelidir: Hem Haziran romantizminden ve mekan sıkışmalarından kurtulup Haziran’a yeni kanallar, damarlar açma görevi önümüzdedir; hem de halk hareketinin elele, birlikte öreceği, Haziran enerjisini çaldırmayacak, bu enerjiden yeni bir siyasal irade, bir çözüm örgütleyecek, yerel direnişlerin enerjisini bu çözüme; Haziran’ın direngen programını yerellere aktaracak bir merkez inşası; zorunluluk ve kaçınılmaz. Yeni Haziranlar’da halk hareketinin dağınık, seçeneksiz kalmasını engellemek; enerjinin çalınmasını önlemek de görevdir.
O halde Haziran hiç olmamış gibi davranmamak; Haziran’ın düzeniçi muhalefette daha da sağa, rejimle uyuma doğru çekmesi olgularını unutmadan; Haziran kitlelerindeki “sokağa çıktık da ne oldu?” umutsuzluğunu somut mücadelelerde somut kazanımlarla yeniden umuda dönüştüren bir seçeneği ısrarla inşa etmek gerekiyor. Öncelikle saldırının gerçekleştiği alanlarda derhal birleşerek kuvvetlice seferber olmak, saldırıyı püskürtmek, direnişten kazanımla çıkmak ve bu kazanımların sağladığı yeni umut ve özgüvenle Haziran programını derinleştirmek mümkündür ve gerçekçidir. Diktaya, yağmaya, siyasal gericiliğe, savaşa, hayat pahalılığına, iş cinayetlerine karşı yerinde, ortak, birleşik direnişleri örgütlemek, somut kazanımlarla büyümek pratiğin ve hayatın bugün bize dayattığı bir gündem. Yağma düzeninin Soma’dan Mecidiyeköy’e uzanan sınıfsal karakteri; emekçiyi ölüme gönderen niteliği ortadayken Haziran’ın emekçi karakterde derinleştirilmesi, genişletilmesi ise en büyük zorunluluk. Mücadele ilkelerinin pratikten, hayatın somut ihtiyaçlarından süzülerek belirmesi; birleşik mücadele girişiminin bu somut ve gerçekçi zemine bastığının ve bu zemini dönüştürmeyi amaçladığının kanıtı olarak görülebilir.
9) Bir Ayağını Haziran’a, Diğer Ayağını Kobane’ye Basmak: Bugün Kobane’de Kürt halkı gericiliğe ve faşizme direnmektedir. Haziran’ın gericiliğe ve faşizme karşı direnişiyle Kobane’nin direnişi birbirine yüz çeviremez. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’de gerici-faşizan AKP Rejimi’ne karşı mücadele Kobane’yi görmezden gelemez. Aynı şekilde, Kobane’de ve bölgede gericiliğe ve faşizme karşı mücadele eden halklar; Türkiye’de faşizm ve gericilik gündemine karşı mücadeleyi gündeminden düşüremez. Hayatın dayattığı bu ikili gerçek daha da belirginleşecek. Ülkede ve bölgede gericiliğe ve faşizme karşı mücadele birbirinden ayrılamayacak, birbirinden koparılamayacak iki gündem maddesidir. Türkiye’de ve Ortadoğu’da laik, demokratik, ilerici çözümlerin örgütlenmesi, “yeni”yi kurma yolunda Gezi komünü ile Rojava kantonları arasındaki irtibatın vurgulanması da zorunluluktur. Seküler siyaset, seküler yaşam örgütlenmeleri dinci-faşizmin saldırıları karşısında ortaklaşma; saldırılar karşısında direnişleri birleştirme, yeni bir cumhuriyeti birlikte örgütleme göreviyle karşı karşıya. Kolay mı? Kolay değil. Zorunlu mu? Evet zorunlu. Bu açıdan birleşik mücadele hareketi hem Gezi Direnişi’nde hem de Kobane’deki gerici-faşizan saldırılar karşısında okuması ve pozisyonu net bir zemindedir; ilerici, demokratik, laik, halkçı, bağımsızlıkçı program ve mücadele gündemi içinden hem Gezi’yi hem Kobane Direnişi’ni okuyan, derinleştiren ve birbirine doğru kanallar açan birliktelikler adına bu girişim büyük bir imkan sunuyor. Bu açıdan ayağı hem Cumhuriyetçi muhalefetin Haziranca, ilerici zeminine hem de Kürt hareketinin seküler, ilerici dinamiklerine dayanan; bu ikili karakteri ortaklaştıran, bu alanlardaki mücadele gündemlerini birbirinin dışında görmeyen, Türk ve Kürdün birlikte yaşama irade ve modelini halkçı, ilerici, laik bir çözüm seçeneği içinden irtibatlandıran mücadele gündeminden kaçamayız. Birleşik mücadele girişimi bu açıdan hem Cumhuriyetçi muhalefetin hem de Kürt hareketinin ilerici unsurlarının mücadelelerine dışsal değil içsel bir arayış olmalı; farklı, ilerici-halkçı mücadele gündemlerinin sola açık birlik zeminini örme girişimi olarak ilerletilmelidir.
10) Karamsarlıktan Çıkış; Çözümü, Umudu Birlikte Örgütlemek: Yukarıda da belirttik; geniş halk kitlelerinde bir karamsarlık hakim. Birleşik mücadelenin en temel işlevi; bu karamsarlığı dağıtmak; alternatifsiz, çıkışsız olmadığımızı gösterecek seçeneği birlikte örgütlemek olacaktır. Bugün en büyük ihtiyaç; “ne yapacağız?” sorusuna yanıt verebilmektir. Birleşik mücadele, bu yanıtı verme umududur; bu umudu daha da örgütleme yolunda ilerliyor. Gerisi, bu enerjiyi genişletmekte, işyerlerine, yaşam alanlarımıza yaygınlaştırmakta, hayatın her alanına dönük saldırılar karşısında birlikte durmanın zorunluluğunu kavramakta; mücadeleyi birlikte büyütmekte. Yapar mıyız? Aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliğinden vazgeçmeyelim, yaparız.