19. yüzyıl ortalarında Avrupa’nın üzerinde bir heyulanın dolaştığı söyleniyordu.
“Heyula” sözü bir mecazdı; kastedilen komünizmdi, kıtanın üzerinde dolaşan heyula oydu. Almancası “gespenst”, İngilizcesi “spectre” olan bu sözcüğün karşılığı Manifesto’nun Türkçe çevirilerinde önce “hayalet” olarak geçti, sonra “heyula” denildi.
Ardından, Ian Fleming’in karakteri James Bond’la birlikte “heyula” bir mecaz olmaktan çıktı. Bu kez sadece Avrupa’nın değil tüm dünyanın üzerinde adı doğrudan “SPECTRE” yani hayalet ya da heyula olan bir uluslararası terör örgütü dolaşmaya başladı.
Nihayet, “spectre” adlı bir örgütü olmasa, başında Donald Pleasence, Telly Savalas ya da Max von Sydow’a benzeyen adamlar bulunmasa bile özellikle son 30 yıldır “uluslararası terörizm”den söz edilir oldu. Bugün dünyanın üzerinde böyle bir heyulanın dolaştığı söyleniyor.
Açık söylemek gerekirse, doğrudan bir manipülasyondur.
Kurulu düzene, polis devletlerine ve mevcut uluslararası sisteme karşı her tür hareketi “terörizm” denilen bir sepete atıp damgalamaya yönelik bir tezgâhtır. Sosyalist sistem ve Varşova Paktı ortadan kalkınca NATO gibi kuruluşlara ne iş kaldığı sorulduğunda “Uluslararası terörizm var ya” yanıtını verme amacıyla kullanılmaktadır.
Kuşkusuz, dünyada terör örgütlerinin, “terörizm” tanımına girebilecek eylemlerin olmadığını iddia etmiyoruz. İşaret etmek istediğimiz nokta, polis devletlerinin terörizm kavramını her niyete yenilen muz gibi, hoşlarına gitmeyen ne varsa karalamak için kullanmaya başlamalarıdır.
***
“Terörizm” ve “terörist eylem” kavramlarının zor ve şiddet kavramlarıyla birlikte ele alınması gerekir.
Görebildiğimiz temel ayrım noktası şu: Bir eylemi “terörist” yapan, bu eylemin her durumda içereceği zorun ve şiddetin, tanımlanabilir ve anlaşılabilir (ille de hak verilmesi gerekmez) herhangi bir siyasal hedef bağlamından tamamen ya da büyük ölçüde kopuk olmasıdır.
Bu açıdan bakıldığında, örneğin Küba’da 1959 öncesinde yürütülen silahlı mücadele “terörizm” değildir; çünkü ülkedeki Batista rejimini devirme gibi siyasal bir hedefi vardır. Bunun gibi, ABD’nin 1961 yılında Küba’ya karşı denediği Domuzlar Körfezi girişimi de “terörizm” sayılmaz; çünkü burada da bu kez Küba’daki devrimci iktidarın alaşağı edilmesi hedefleniyordu.
Buna karşılık, El Kaide ya da IŞİD eylemleri terörist eylemlerdir; çünkü en başta 11 Eylül 2001 saldırılarıyla ABD emperyalizminin geriletilmesi ya da Orta Doğu coğrafyasında IŞİD tarzında fundamentalist bir İslam devletinin kurulması “siyasal hedef” sayılamayacak kadar gerçeklik ve olabilirlik dışıdır.
***
Buraya kadar söylenenlerden hareketle bir toparlama yapabiliriz:
1) İnsanları kendi saflarına kazanmaya değil ürkütüp sindirmeye, en azından edilgen kalmalarını sağlamaya yönelik şiddet eylemleri terörist eylemlerdir.
2) Bireysel ya da kolektif, salt intikam almaya, birilerine kendince “bedel ödetmeye” yönelik şiddet eylemleri terörist eylemlerdir.
3) Fiilen savaşan kesimler dışında sivil halkı hedef alan şiddet eylemleri terörist eylemlerdir.
4) Doğrudan siyasal bir amaç gütmeden “isim yapmaya”, “ad duyurmaya”, “kendinden söz ettirmeye”, vb. yönelik şiddet eylemleri terörist eylemlerdir.
Günümüzde siyasal iktidarların onayı daha çok zorla sağlamaya çalıştıkları, şiddet kullanımının yaygınlaşmasıyla devletlerin “meşru terör” uygulayan polis devletlerine dönüşmekte oldukları bir gerçektir. “Terör” denildiğinde hep başka yerlere işaret etmeleri de bu gerçeğin gizlenmesine yöneliktir.
Durum böyleyken, tarafların zor ve şiddete başvurma kapasiteleri arasında çok ciddi bir dengesizlik varken “muhalif” terörün başarı şansı yoktur. Son iki yüzyılın tarihi, sadece ve sadece terörle güçlenip başarıya ulaşan herhangi bir muhalefet hareketine, bu yüzden gerileyen bir iktidara ya da bozulan herhangi bir suni dengeye tanıklık etmemiştir.
Son olarak, yazının asıl mesajını vurgulayalım: Düzen ve iktidarları, muhaliflerini kendi terör kavramını benimseyip her eylemi ve hareketi buna göre değerlendirmeye zorlamaktadır. İstenmektedir ki her şeye “terörizm” açısından bakılsın, bu var mı yok mu işin o yanı değerlendirilsin…
Bu tuzağa düşülmesi halinde işin sonu gelmeyecektir…