Çok uzun süredir, çeşitli büyüklüklerde ve farklı bileşimli toplantılarda benzer bir rahatsızlık hissediyorum. Toplantıya katılanların önemli bir bölümünün AKP’nin yarattığı Türkiye tablosundan rahatsızlık duyduğu bilinirken, toplantıya katılımın en önemli motivasyonu AKP’den kurtulmak için bir şeyler yapmakken, toplantının önemli bir bölümü AKP’nin ne kadar kötü şeyler yaptığını anlatmakla geçiyor. “Ne yapmalı?” kısmı ise ancak toplantının sonuna doğru, vakit kalırsa kısa bir süre konuşulabiliyor ve toplantı bitiyor.
AKP ne yapıyor, neden yapıyor, nasıl yapıyor vb. soruların kuşkusuz bir anlamı var, ancak bunlara verilecek yanıtın da bağlanması gereken nokta, Türkiye’nin bu karanlık iktidardan kurtulması için bizim ne yapmamız gerektiğidir.
Elimizde hazır reçeteler olmadığı bir gerçek ancak doğru yanıtlar geliştirmek için önce doğru bir yaklaşıma, doğru sorulara ihtiyacımız var.
Evet, AKP'den nasıl kurtulacağımıza odaklanmak daha zor bir başlık ancak kolay yoldan gitmek de pek bir işe yaramıyor.
Bir adım daha ileri gidelim.
Yine özellikle son zamanlarda en çok sıkıldığım bir diğer konu, AKP karşısındaki muhalefetin bir bölümünün diğer bölümüne dönük mesaisinin AKP karşıtı mesaiden daha fazla zaman alması.
Bu da kuşkusuz önemsiz değil. Nihayet 18 yıllık bir iktidardan söz ediyorsak, bunu sağlayan koşullardan birisi de “muhalefet” özellikle “ana muhalefet”tir. Ancak bunca zaman sonra esas olarak buna odaklanmak, topyekun yanlış demesek bile, bizim açımızdan anlamı sınırlı bir çabadır.
Öte yandan bütün suçu “ana muhalefet partisi”ne yüklemek de yanlış, örneğin sosyalistler eğer gerçek bir iddia taşıyorlarsa bu 18 yıllık suçtan payına düşeni almalıdır.
Bu noktada önerimiz, “gerçek muhalefet”, “doğru muhalefet” yaptığını iddia edenlerin kendi işlerini yapmaya odaklanmalarıdır. Başkalarının yapmadıklarını veya yanlış yaptıklarını sıralamak yerine doğruyu, yapılması gerekeni yaparak yol almak; evet, daha zor ama daha doğru olan bu.
Daha somut konuşalım, bir yandan "esas olan halkın öz gücüne dayalı bir toplumsal muhalefet hareketi inşaa etmektir" derken, diğer yandan "CHP şunu yapmalı" diye sabah akşam olmayacak beklentilere girmek -ister CHP içinden ister dışından söylensin- boşa kürek çekmektir. Eğer, AKP iktidarını yıkmak için, onunla uzlaşma kapıları aramak değil tam karşı kutbunda güçlü bir devrimci irade oluşturmak gerektiğini iddia ediyorsak, bunu yaratarak göstermeliyiz.
Son dönemlerde daha sık görülen bir kolaycılıkla bağlayayım.
Türkiye’ye bakan herkesin gördüklerini AKP’nin de gördüğünden şüphemiz olmasın.
İktidar açısından durumun hiç parlak olmadığı da buna dahildir.
Ancak buradan hareketle, AKP’nin kendi kendine çökeceğine, zaten bittiğine dair bir algı oluştuğunu/oluşturulduğunu görüyoruz.
Bu doğru değil.
AKP kendi kendine çökmez, kendi kendine gitmez. Çökertilir ve gönderilir.
Tam tersine, gitmemek, bırakmamak için elinden gelen her şeyi yapacağını söyleyebiliriz. Dolayısıyla “sakince beklemek”, "AKP’nin gidişi sonrasına hazırlanmak", “provakasyonlara gelmemek” görünürde kolay yoldur, ancak işimizi çok ama çok zorlaştıracaktır.
Zorlaşacaktır çünkü, örneğin üzerine söz söylemekten, harekete geçmekten korkulan "provokatif" başlıkların esas hedefi muhalefeti ezmekse bile mesele sadece fiziken ezmek değildir ki…
Muhalefet hareketsiz kalır ve iktidar hedeflerine ulaşmışsa bu daha verimli bir “ezmek” biçimidir.
Beklediğimiz sürece, AKP istediklerini bir bir hayata geçirmekte ve gidişini ötelemektedir.
Şöyle tamamlayalım.
AKP başından bu yana belli bir programatik bütünlüğe sahip olarak yol alıyor.
Zaman zaman toplumsal muhalefetin yükselmesi, istediği hızda ilerlemesine ve/veya çeşitli manevralar yapmasına rağmen temel hedefi daha güçlü bir sermaye iktidarıdır. Bunun için uluslararası arenada her türlü uğursuz rolü üstlenmek ve içeride de gericiliği hem siyasal hem toplumsal alanda mümkün olduğunca daha büyük bir güce dönüştürmek, başından bu yana değişmeyen iki temel çizgidir.
Önümüzdeki günlerde, muhalefetin, dış güçlerin uzantısı, vatan haini ve din düşmanı vb. olarak yaftalanması artarak devam edecek, bu arada bir yandan emperyalizmle ilişkiler düzenlenirken diğer yandan gerici hamleler artarak devam edecek. Bunlara sessiz kaldığımızda, emekçi sınıfların, halkın AKP karşısında harekete geçmesini beklemek de anlamsız olacaktır.
Dolayısıyla sosyalistler açısından görev, işçi sınıfının yoksullaşması, açlığa ve sefalete mahkum edilmesiyle bu adımlar arasındaki bağın geniş kesimler tarafından görülmesini sağlamak ve AKP’yi emekçilerin devrimci muhalefetiyle tanıştırmaktır.
Özetle, konuşalım, tartışalım, eleştirelim, elbette uyanık olalım ama en önemlisi bulunduğumuz her alanda gerçek bir halk muhalefetini örgütlemeye odaklanalım.
"Ne Yapmalı" kısmında ortaklaşıldığında nasıl yapılacağını bulmak o kadar da zor olmayacaktır.