“Dertsiz başına dert mi arıyorsun?”
“Azıcık aşım ağrısız başım…”
Gamsızlığı, tasasızlığı öğütleyen bu sözlere itibar etmek pek doğru olmasa gerek. Hele hele sosyalist hareket ve bu hareketin örgütlü özneleri söz konusu olduğunda gamsızlık ya da vurdumduymazlık hiç savunulabilir mi?
Elbette savunulamaz. Zaten savunan da yok ya da biz görmedik. Gelgelelim, sosyalist hareketteki öznelerin gamsızlıktan fersah fersah uzak, tersine gereğinden fazla ince eleyip sık dokuyan, aşırı vesveseci ve “alert” halleri doğrusunu söylemek gerekirse biraz tuhaf kaçıyor. Titizlik iyi de, son dönemde şunları çok sık duymaya başladık:
“İşte o zaman biteriz…”
“Bu resmen intihar olur…”
“Az kalsın batıyorduk…”
“Cümle âleme rezil oluruz…”
Sahi, işler bu kadar dramatik boyutlarda, kıldan ince kılıçtan keskin bir çizgide mi yürüyor?
Tekil kişiler bir yana, sosyalist hareketin yakın tarihinde hangi örgütlü özne vezirken rezil olmuş ya da tersine en öne çıkıp başkalarına geriden nal toplatmıştır?
Mensupları “biz bu dükkânı kapatıyoruz” demedikçe az çok ciddi denebilecek hangi örgüt gerçekten “bitmiş” ya da “batmıştır”?
Sonra, “bitiren” ya da “batıran” merci kimdir, nedir?
Akla iki olasılık geliyor.
Birincisi, bu ülkede “kredi puanlama şirketlerine” benzer, solun uzmanlarından oluşan bir yüksek kurul vardır. Bu kurul, soldaki örgütlü öznelerin her hareketini izlemekte, inceden inceye tartmakta, sonunda notunu vermektedir. Daha ötesi kimilerini bitirip batırmakta, “sen artık ölü bir örgütsün” demektedir.
Ancak böyle bir “kurul” yoktur; ya da vardır da biz bilmiyoruzdur.
İkinci olasılık: “Kurul” olmasa bile, bu ülkede gözlerini sosyalist örgütlere diken milyonlarca insan vardır. Bu insanlar sosyalist örgütlerin dışındadır; seçimlerde sosyalist örgütlere hiç oy vermemiş, sosyalistlerin eylemlerine hiç katılmamıştır. Ancak buna rağmen o kadar donanımlı, bilgili ve bilinçli, o kadar titiz ve duyarlıdır ki en küçük hatayı bile affetmemekte, sosyalist örgütleri onlar bitirip batırmaktadır…
Böylesi bir bilinç ve yetkinlikle dışarıda durup ona buna not vereceklerine birine katılsalar, hiç olmazsa seçimlerde oy verseler ya…
Olmaz işte; yapmazlar… Sadece not verirler, bitirirler ya da batırırlar!
Bu da biraz “sürrealist” bir kurgu oluyor.
***
Bu durumda, gamsızlığı, tasasızlığı savunup sosyalist örgütlere “herkes kafasına göre takılsın” mı demiş oluyoruz?
Meramımız elbette bu değil.
Sosyalizmin iktidar için verdiği mücadelenin öyle kritik uğrakları olur ki özne artık her kimse “vezir” olup iktidara uzanabilir ya da tersine “rezil” olup batabilir, kitlelerin gözünde itibarını büsbütün yitirebilir.
İkisi de olabilir. Ancak Türkiye sosyalist hareketi bugün bu anlamda kritik bir uğrakta değildir; henüz bu eşiğin altındadır.
Eşiği aşmak için de girişken, cesur ve cüretkâr olunması gerekmektedir.
Evet, bugün sosyalistlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktur.
Ve o zincirler de mevcut sosyalist topluluktaki “sen, ben ve bizim oğlanın” koyduğu zincirlerdir.
Yoksa halkın, milyonlarca emekçinin koyduğu zincirler değil…