Zamanı gelmiş düşüncenin gücü…

Son haftalarda, Türkiye solunun farklı bölmelerinden benzer sesler geliyor. Yenilenme ihtiyacı, “yeni bir seçenek yaratma”, “yeni bir sol atılım” vb. farklı terim ve içeriklerle dile getiriliyor.

Zamanı gelmiş düşünceler, kendilerini öyle ya da böyle, er ya da geç kabul ettirirler.

 Komünistinden, devrimci demokratına soldaki tüm özneler, yarım yüzyıl öncesinin paradigmaları üzerine inşa edilmiş programların, siyaset, eylem ve örgütlenme tarzlarının bugünkü sınıfsal-siyasal ihtiyaçları karşılayamadığını artık görüyorlar. 

Görmek, çözüme giden yolun ilk ve en önemli adımıdır. 

Nisan ve Mayıs aylarında 8 hafta boyunca, iki ayrı grup halinde, İzmir’de genç hukukçularla ve FKF’li gençlerle “Marksizme Giriş” söyleşileri yaptık. Bu söyleşilerin tartışma bölümlerinde dile getirilen sorular, eleştirel ama aynı zamanda hayal gücüne alan tanıyan arayışçı-kurucu düşünceler, ideolojik-programatik yenilenmenin genç kuşaklar için gerçek ve ivedi bir gereksinim olduğunun işaretlerini verdi.  Bu tartışmalar, kendisinden önceki kuşaklardan farklı biçim ve içerikte siyasallaşan, farklı bir siyasal dil kullanan  “Gezi gençliği” ile ilişki ve yakınlaşmanın yeni bir dille olanaklı olduğunu gösterdi. 

Yeniden üretim, yeniden kuruluş zamanlarındayız.

İki örnek olay

Aslında, yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada tarih ve nesnellik solu çağırıyor. 

Kapitalizmin anayurtlarında, ABD ve AB’de yaşanmakta olanlar, öncesi ve sonrasıyla Brexit, ABD, Fransa ve İngiltere seçimleri,  bugüne dek olandan daha derin  sistemik bir krizin-kaosun varlığını ve keskinleşmekte olduğunu gösteriyor. Tek tek ülkelerde ve dünya bütününde egemenler eskisi gibi yönetemiyor; “yeni düzen” kurulamıyor. 

Alt sınıflarda biriken hoşnutsuzluk ve tepkilerin akacak kanallar aradığını da görmek gerekiyor. Irkçı, milliyetçi seçeneklere yönelişlerin içinde bile, saklı, çarpıtılmış sınıf tepkileri var.    

Daha önemlisi, Avrupa’da, 25-30 yıldan sonra ilk kez komünist ve işçi hareketi, genel olarak sol kendine gelmeye başlıyor. 

23 Nisan’da Fransa başkanlık seçimlerinde komünistlerin, işçi sınıfı örgütlerinin desteklediği sol cephe adayı Melenchon yüzde 19.5 oy aldı. 8 Haziran’da İngiltere’de Jeremy Corbyn önderliğindeki İşçi Partisi, “sürpriz” yaparak yüzde 40 civarında oyla iktidar olmaya yaklaştı. 

Melenchon önderliğindeki sol cephenin bundan sonra ne yapacağını, nereye evrileceğini bilmiyoruz.  Yılların reformist burjuva partisi İngiltere İşçi Partisi’nin Corbyn’in dokunuşuyla kökten değişeceğini beklemiyoruz. ..Ama!

“Ama”sı şu: Bu seçim sonuçlarını, bunlara rağmen önemli kılan, bu oyların verildiği programlardır. Başka bir anlatımla, bu programların bu oyları almış olmasıdır. 

Burada program içeriklerini ayrıntılarıyla inceleme, irdeleme olanağımız yok. Ortak özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: 

Bir: Bu programlar, her iki ülkede de, son otuz yılın en sınıf eksenli programlarıdır. İki: Güncel-ivedi program istemleri, düzenin “kazanılmış hak”  saydığı neo-liberal çerçeveyi reddeden bir yaklaşımla formüle edilmiştir. 

Son çözümlemede, düzen içi reform sınırlarını aşmayan bu iki programı sınıf mücadelesi açısından değerli kılan bu iki özelliğidir. 

Sermaye çevrelerini en çok ürküten, belli miktarın üzerindeki gelirlere vergilendirme yoluyla el koyma, sağlık, eğitim, ulaşım hizmetlerinde yeniden kamulaştırma türünden taleplerin, emekçileri, özellikle de genç emekçileri bu programlara oy vermeye yönelttiği görülüyor.

Avrupa’nın iki önemli ülkesindeki seçim sonuçları, en genel anlamıyla solun güncel-acil, ama aynı zamanda köktenci sınıf talepleriyle yol alabileceğini göstermiştir.

HAYIR’a somut öneri

Buraya kadar yazılanları, kod adı “program” olan tartışmamıza şöyle bağlayabiliriz: Ancak, toplumsal proletaryaya dayanan, onun istem ve özlemlerini program konusu yapabilen bir sol siyaset toplumsallaşabilir

Bu olanağı gerçekliğe dönüştürmek  ise, sınıfsal istemlerle ülke somutundaki güncel toplumsal sorunlar arasında siyasal bağ kurulmasına, toplumsal muhalefet güçlerini birleştirecek mücadele hedeflerinin öne çıkartılmasına bağlıdır. 

Bu söyleneni bugüne uygulamak, yüzde 49 HAYIR üzerinden, 2019 seçim kurguları yapanların karşısına somut ve birleştirici mücadele hedefleriyle dikilmeyi gerektirir. 

Bugün,  HAYIR toplumsallığının önüne konulacak, en birleştirici, en somut mücadele hedefi OHAL’in kaldırılmasıdır. Erdoğan, 16 Nisan yenilgisinden çıkardığı dersle, 21 Mayıs’ta yeniden genel başkan seçildiği AKP kongresinde, OHAL’in “ülke huzura ve refaha kavuşuncaya” kadar süreceğini söyledi. 2019’a hiçbir hukuk kuralının elini kolunu bağlamayacağı olağanüstü koşullarda, devlet şiddeti ortamında gideceğini ilan etmiş oldu. 

Birleşik kitle mücadeleleri yoluyla OHAL’i kaldırtmak, diktatörlüğün 2019 stratejisini boşa çıkarmanın, en meşru, en etkili, en sonuç alıcı adımı olacaktır!

 Seçilmiş HDP siyasetçileri, Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları başta olmak üzere tüm düşünce-siyaset tutuklularının derhal serbest bırakılması, başta ölüm orucuna yatan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça olmak üzere, FETÖ operasyonları bahane edilerek haksız ve hukuksuz biçimde işten atılanların işlerine geri dönmesi, kıdem tazminatına ve zeytinlerimize dokunulmaması vb. hedeflerini OHAL’in kaldırılması üst başlığı altında birleştirici mücadele hedefleri olarak yükseltebiliriz. 

Bu ülkede, bu meşru, haklı talebi gerçekleştirecek birikim vardır.  Gerekli olan, hedefte ortaklaşmak, odaklaşmak, mücadeleye bir seferberlik havasında asılmaktır. 

Programlar mücadelede bedenleşir. 

Devrimci program, yalnızca ideolojik entelektüel üretkenlikle değil, aynı zamanda pratik mücadeleyle, pratik eleştiriyle yazılır.