'Yüzde 40' üzerine

Referandumdan sonra önümüzde duran önemli üç soru var: Sonuç neye işaret ediyor? Rejim, önümüzdeki dönemde ne yapar, ne tür politikalar izler?  Sol ne sonuç çıkarmalı, ne yapmalı?

Aynı sırayla gidelim.

Sonucu, mevcut rejime karşı ciddi bir tepki şeklinde okumanın iyimserlik olacağı kanısında değiliz. Özellikle İstanbul, Ankara ve Antalya gibi illerdeki “kaymalar” önemli ve anlamlı sayılmalıdır. Birinci soru bağlamındaki asıl kritik alt soru ise şudur: Ne kadarı sadece “tek adam rejimi istemiyoruz”  tepkisinden, ne kadarı daha köklü ve uzun soluklu bir “Saray/AKP karşıtlığından” kaynaklanmaktadır?

Bu ikisinin birbirinden geçişimsiz biçimde ayrılabileceğini düşünmüyoruz. Başka bir deyişle, iki gün önce “Hayır” diyenlerden yarın genel seçim olsa oyunu AKP’ye verecekler elbette olabilir; ancak bizce ortada bunu aşan bir “kayma” vardır. Ayrıca, 16 Nisan’da sandığa sadece “tek adam istemiyoruz” itirazıyla gidenlerin bunu aşan bir tercih değişikliğine yönelmeleri büyük olasılıktır.

Birinci soruya yanıtımızın özeti şudur: Referandum sonucu, ciddi bir rejim/AKP karşıtı birikimin işaretini vermiştir ve solun bu birikimden önemli kazanımlar elde etmesi mümkündür.

***

Rejim bundan sonra ne yapar? Türkiye nasıl bir yakın döneme gebe?

İlk söylenebilecek olan, ülkede “hukuk” denilen şeyin bittiğidir. Bittiğinin kanıtı yalnızca YSK’nin tasarrufundan ibaret değildir. Yandaşlar da kervana katılmıştır. 16 Nisan gecesi bunlardan birinin dediği gibi: “Mühürsüz zarf ve pusulaların dışardan getirildiği ne malum?” Böyle bir mantıkla, herhangi bir suçta kullanılmadığı belirlendiğinde ruhsatsız silah taşımanın ya da fail sonuçta evlenme niyetiyle hareket ettiğinden tecavüzün suç olmaktan çıkarılması mümkündür. 

Türkiye’nin artık böyle bir “hukukla” yönetileceği kesindir. 

Bir de, 16 Nisan gecesi ekranlara çıkan, “ılımlı”, “aklıselim sahibi” geçinen kimilerinin zavallılıklarına bakıp öyle devam edelim: Aman gerilim olmasın, aman kutuplaşma son bulsun, aman şu olsun, aman bu olsun… “Bak, bak… ‘Hayır’ diyenlere de teşekkür etti, işte bu…” gibi saçmalıklar…

Oysa reisin niyeti çok açıktır ve daha referandum gecesi ilan etmiştir: “Atı alan Üsküdar’ı geçti…” İdam meselesini böyle bir günde, yüzde 51’lik destekle bir kez daha gündeme getirme gereğini duyması ise pek çok şeyin habercisi sayılmalıdır.

Kimsenin kuşkusu, tereddüdü olmasın: Reis referandumdan alacağı mesajı almıştır ve bu Abdullah Gül’ün Haziran Direnişinden aldığını söylediği mesajdan çok farklıdır: Yumuşayarak, yumuşar görünerek, ılımlılaşarak, oraya buraya çiçek atarak gelip dayandığı sınırları aşamayacağının farkındadır; buna karşılık üzerine üzerine giderek, daha da gererek, kendi deyişiyle “patinaj yapmadan vites artırarak” hiç olmazsa yüzde 40’ın altına düşmeyeceği hesabını yapmaktadır.

Sonuçta, kimse düşen tansiyon, yumuşayan ortam, daha dikkatli ve uzun zaman dilimine yayılmış adımlar beklemesin… Rejim paldır küldür yol alacaktır; esasen temsil ettiği anlayışın kendi mantığı, mekaniği de bunu gerektirmektedir.

İhtimaller arasında, Kürt coğrafyasına yönelik yeni hamleler (ki reis ilk konuşmasında bunun işaretlerini vermiştir) ve duruma göre 2019 seçimlerinin bir şekilde öne alınması da vardır.

***

Bize, sola gelince…

Herkes söylüyor, biz de söyleyelim: Enseyi karartmak için hiçbir neden yoktur…

Matematiksel kanıtlar getirmemiz elbette mümkün değil; ancak söylemekte sakınca olmasa gerek: Yüzde 49’un 40’ı bu ülkede solun hanesine yazılan, solun özellikleri olarak kabul edilen neler varsa bir şekilde bunlarla ilişkilidir; en azından bunlara ve soldan gelen mesajlara açıktır. 

Az değildir, küçümsenmemelidir ve “bulup da bunma” durumuna düşülmemelidir.

Yapılacak iş, bu yüzde 40’lık havuzu pekiştirmek, orada örgütlenmek, orayı diri tutacak örgütlenme formlarını bulmak ve bütün bunların için hemen çalışmaya başlamaktır.

İki sonuca daha işaret edip bitirelim.

Birincisi: Yüzde 40’lık bir nüfus kesimi varken ve “ben buradayım” diye bağırırken buna kulak tıkayıp “ille de diğer yüzde 40” sabit fikriyle ideolojik, siyasal, kültürel, tarihsel vb. cambazlıklara kalkışmanın hiç âlemi yoktur.

İkincisi: Aynı yüzde 40, sol harekete kitlesel, kucaklayıcı, katılımcı, insanların kendilerini gerçek özneler olarak hissedecekleri “ara” örgütlenme formları dayatmaktadır.