Yürüyen Ölüler Sokağı!

ABD'de üç eyaletin kesiştiği bir bölgeye yolculuğa çıkalım. Yaklaşık 6475 km² lik bir alan. Buraya Tri-State Region veya Tri-State Mining District diyorlar üç eyaletin kesiştiği bölge anlamında. Kansas eyaletinin güneydoğusu, Missouri eyaletinin güney batısı ve Oklahoma eyaletinin kuzeydoğusunun kesiştiği, 1885 ile 1970 yılları arasında 460 milyon ton kurşun ve çinko çıkarılan bir bölgeden söz ediyoruz. Binlerce değil, onbinlerce insanın silikosis başta olmak üzere pek çok meslek hastalığı ve iş cinayeti sonucu yaşamını yitirdiği bir alan. 1991 yılında bile ABD'de veremin en çok görüldüğü bölge, burada yaşayan çocukların kanlarında ülkedeki en fazla kurşun oranı var. Atmosfer kirli, toprak kirli, yeraltı suları kirli, sadece insan yaşamına değil hayvan ve bitkiler için de ölüm anlamına gelen bir kirlilik, Mars gezegeninden gelen görüntülere benzer bir toprak örtüsü ve en önemlisi geride kalan onbinlerce ölü ve hasta, bir kısmı Quapaw kabilesinden, bir kısmı büyük umutlarla ABD'ye göç edenler ve onların çocuklarından oluşan bir ölüm, hastalık ve yaralanma sicili...

Fotoğraf: Picher kasabasından terkedilmiş bir sokak... (http://www.ghostsofnorthamerica.com/toxic-town-picher-oklahoma/)

Bir bölge düşünün; muhafazakar mı muhafazakar, ırkçı mı ırkçı... Bir bölgede yaşayan işçileri düşünün göçüklere, patlamalara, tozlu ve kirli havaya, ölüm ve yaralanmalara, oldukça düşük ücretlere, zor çalışma koşullarına karşın sendikalara ve örgütlülüğe düşman, grev nedir bilmiyor, greve çıkanı neredeyse linç ediyor... Arada kendi ürünlerini ekip biçiyor en azından karnını doyuruyor, kendi evini kendisi yapıyor ve en önemlisi her zaman o bölgede iş bulabiliyor, göç etmek zorunda almıyor, toprağına sıkı sıkıya bağlı, dışarıdan gelenlere düşman "biz burada yabancıları sevmeyiz" klişesinin bizzat doğduğu topraklar belki de...

Bir kısmı burada doğmuş, bir kısmı başka bölgelerde, ama hemen hemen hepsi beyaz ve Avrupa kökenli. O toprakların gerçek sahipleri ise Quapaw yerlileri... Neyse duruyorum, sadece bazı ipuçları vererek "sosyolojik" araştırma ve çözümlemeler yapacaklara faşizm, ırkçılık, muhafazakarlığın işçi sınıfı içindeki kökenleri konusunda bazı doneler diyorum ve uzmanı olmadığım alandan hızla uzaklaşıyorum...

Öte yandan tarihte bir kırılma anı veya kopuş ile bu yalıtılmış ve kırsal bölge en radikal işçi direnişlerine ve sermaye sınıfının en yoğun baskı ve saldırıların maruz kalıyor. İşçi sınıfı radikalleşiyor, muhafazakarlığından neredeyse eser kalmıyor... ABD Kamu Sağlığı Hizmetleri ilk kez yıllar sonra gözlerini bu bölgeye dikiyor, ABD Çalışma Bakanlığı'ndan ilerici iş müfettişleri ve uzmanlar bölgedeki silikozis tehlikesini ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini her fırsatta gündeme getiriyor ve bunun için mücadele ediyor. Tri-State bölgesi işçi sınıfı mücadelesinin nasıl radikalleşeceğine, işçi sınıfı mücadelesinin yalnızca ücret çelişkisi üzerinden değil, işçi sağlığı ve iş güvenliği üzerinden de harekete geçeceğine çok güzel bir örnek sunuyor.

Tipik bir kapitalizm öyküsü

Bu bölgede yaşayan insanların ve tüm çalışanların acınası durumu ile ABD'nin dünyanın en büyük sanayi gücü haline gelmesi birbirine paralel gidiyor ve bu bölge bu ekonomik büyümede çok ciddi rollere sahip. Otomotiv, demir çelik, petro-kimya sektörlerinin özellikle çinko ve kurşun üretimine gereksinim duyması ve ivme kazandırması ile 1980-1905 yılları arasında çinko üretimi %800, kurşun üretimi ise %400 oranında artış gösteriyor. Büyük Depresyon yıllarına kadar bu artış o veya bu şekilde sürüyor, 1929 krizi ve ardından gelen İkinci Dünya Savaşı ile bu bölge krizlerden görece olarak en az etkilenen bölgelerden birisi olarak kalıyor.

Tipik bir kapitalizm öyküsü dedik çünkü tam anlamıyla girişimci ruhun serbest ekonomisi ve ardından gelen tekelleşme süreci ve baskıcı emek rejimi bize çok güzel bir örnek sunuyor. Bölgenin bir özelliği gerek çinkonun gerekse de kurşunun yer yüzeyine yakın olması ve kolaylıkla çıkarılabilmesi. Herhangi bir sermayesi olmayan veya çok küçük sermayeye sahip olan ve çoğu ABD doğumlu Avrupa kökenli girişimciler bir anda maden sahibi oluveriyor. Ama yanlış anlaşılmasın, ikişerli ekipler halinde, son derece ilkel koşullarda maden çıkarılıyor, ilk girişimciler kendi evlerini kendileri yapıyor, bir yandan kendilerine ait topraklarda ekip biçiyor, yavaş yavaş kendi kanunlarını yaratıyor. Küçük maden ve toprak sahipliği ilk dönemin karakteristik özelliği. Özellikle Joplin kasabası çevresinde irili ufaklı ve aralarında yoğun rekabet olan ve son derece verimsiz üretim şekli, ekonominin yükseliş dönemlerinde herkesi tatmin ediyor. Ekonominin daraldığı dönemlerde ise iflaslar, başka sektörlere kaymalar görülüyor. Özetle ilk dönemin özelliği düşük sermaye yoğunluğu ile küçük üreticilik, merkezi olmayan bir üretim ve işçiler için inanılmaz yoğun çalışma şartları.  

Birinci Dünya Savaşı'nın özellikle kurşun talebini patlatması tekelleşme sürecini hızlandırıyor, yeni ve modern teknikler ilkel üretimin önüne geçiyor, ancak hala 20'li yıllara geldiğimizde 100 civarında firma 187 madeni işletiyor. 1939 yılında ise üç büyük firma, Eagle-Picher, Commerce ve Federal Madencilik, diğer tüm küçük firmaların üretiminden daha fazla üretim kapasitesine sahip oluyor. Tekelleşme süreci devam ediyor, madenin artık daha derinlerden çıkarılmak zorunda olması ve daha fazla sermaye yatırımı gerektirmesi ile küçük üreticilik neredeyse ortadan kalkıyor.

Yaşam ve Çalışma Koşullarının Evrimi

İlk yerleşimci ve girişimciler, kendi evlerini kendileri yapıyor. Tipik bir gecekondulaşma süreci, evlerde tuvalet yok, içme ve temizlik suyu sıkıntısı var, yaşam koşulları insanı yaşam koşullarının altında ve son derece ilkel, harabe halde evler. Basit iki ucu sivri bir çubuk, kazmak için bir kürek, bir kovayı doldurmak için bir kürek daha... Bu kadar basit ilk başlarda. Giderek daha derinlere gittikçe daha modern ve yatırım isteyen teknikler gerekiyor. Yeraltında metrelerce derinliğe iniliyor, yeraltı galerileri oluşuyor farklı işler yapan, uzmanlaşan işçilerden oluşan ekipler kuruluyor. Sondajcılar, patlatıcılar, taşıyıcılar ve ön önemlisi "kürekçiler"... Kürekçiler kaya parçalarını parçalayıp büyük kovalara veya vagonlara yüklüyor, bu işçiler bölgedeki madenciliğin tam da kalbinde yer alıyor ve en büyük risklere de bu işçiler maruz kalıyor.

Ve çok ama çok önemli; parça başı ücret sistemi işin yoğunluğunun belki de en baş nedeni! İşçiler daha fazla kazanmak için daha yoğun çalışıyor, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili en ufak zaman kaybı, cebinden paranın gitmesi olarak algılanıyor. hele ki maden sahipleri, yavaş yavaş ıslak kazı tekniği başlayınca ıslatma sorumluluğunu bizzat kürekçilere verince, işi yavaşlattığı gerekçesiyle çoğu zaman gerek bu teknik gerekse de başka iş güvenliği ve işçi sağlığı önlemleri bizzat işçiler tarafından alınmıyor. Liberal bakış açısı burada rahatça dillendiriliyor: İşçiler kendi önlemini kendi almak zorunda, bakın eğitimsiz ve cahil oldukları için almıyorlar!

Buradaki ortaya çıkan tozlarda silika oranı %95'ten fazla! İşin teknik ve sağlık boyutu için daha önce yazdığım iki yazıya bakılabilir:

http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/kum-tanesinin-cinayeti-silikosis-1/699/

http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/kum-tanesinin-cinayeti-2-turkiye-de-silikozis/732/

Bir maden sahibinin açıklaması son derece çarpıcı. 1907 ila 1914 yılları arasında 750 işçi çalıştırıdığını, ama ancak yarısının hayatta olduğunu, ölenlerin çoğunluğunun tüberküloz sonucu öldüğünü belirtiyor. Bu yıllar sendikalaşma ve grev girişimlerinin cılız da olsa başladığı yıllar. Ancak parça başı üretim sistemi, bölge insanının ideolojik belirlenimleri ile birleşince grev de, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine almak da zaman ve para kaybı olarak görülüyor...

Ama ölümler inanılmaz boyutlarda, çoğu işçi 40 yaşını göremeden ölüyor. ABD Madencilik Bürosu ve Kamu Sağlığı Hizmetleri ne bir otorite oluşturma, ne yasaları uygulama, ne kapsamlı araştırmalar yapma konusunda yeterli olabiliyor. Maden sahipleri son sözü söylüyor, onlar onay vermeden adım atılamıyor neredeyse... Maden sahipleri ama biraz "insaflı"; bir klinik açıyorlar ve orada işçilerin sağlık kontrollerini yapıyorlar. Aklımıza Tuzla Tersaneler Bölgesi'nde sermayenin birliği GİSBİR tarafından açılan "sağlık merkezi" geliyor! Tri-State bölgesinde açılan bu kliniğin esas işlevi işçilerin çalışıp çalışmayacaklarını denetlemek ve olumsuz sağlık raporu olan işçileri işten çıkarmak. Sağlık sorunu olan işçilere dönük olarak sermaye sahiplerinin çözümü çok çarpıcı; kendileri, sigorta şirketi ve hükümet desteğiyle kurulan klinik, sağlıklı köleleri seçip işe devam ettirmek diğerlerini ise açlığa mahkum etmek işlevi görüyor... Aşağıdaki video anlatmaya çalıştığım süreçleri biraz olsun gözler önüne seriyor:

https://www.youtube.com/watch?v=0nMo7vUW5nM

Radikalleşen işçi sınıfı mücadelesi

Uluslararası Maden ve Döküm İşçileri Sendikası, silikozis ve tüberküloz'dan kaynaklı ölümlere, zor çalışma koşullarına, yetersiz ücretlere, hızlandırılmış ve ağır çalışma koşullarına karşı yoğun bir mücadele başlatıyor. Yasal süreçleri zorluyor, "first lady" Eleanor Roosevelt'e bölgedeki çalışma koşullarını anlatan uzun bir mektup yazıyor, ulusal ölçekte kampanyalar başlatıyor, özellikle ilerici iş müfettişlerinin olduğu Çalışma Bakanlığı'nı harekete geçmeye zorluyor. Yazdıkları mektup oldukça çarpıcı:

"Pek çok olgu ve belgeye dayalı kanıtlar göstermektedir ki burada işçiler (erkekler) sinekler gibi ölmektedir ve bölgedeki 10 kadından 8'i dul, çocukların %75'i yetimdir"

Sendikanın yazdıkları günümüze de ışık tutuyor; sermaye sahipleri göz yaşartıcı gaz, silah almak, silahlı çeteleri, eşkiyaları sendikalı kadın ve erkek işçileri terörize etmek için kiralamak için para harcamaya, silikozis ile mücadele etmek için hava temizleyici ekipmanlar satın alıp  kurmaktan çok daha istekli davranmaktadır!

Maden şirketleri ve sendika arasında hukuk alanındaki mücadeleler, ABD Temyiz Mahkemesi (bizdeki Yargıtay'a benzetebiliriz belki) tarafından yürütülen süreçte, tarafların dinlenmesiyle devam eder. Ancak bu süreçte, bu köşede hep altını çizmeye çalıştığımız bir şey yaşanır; işçi sınıfı mücadelesi o veya bu şekilde ücret artışı ve/veya adil olmayan ekonomik haklar noktasına itilmeye çalışılır ve kısmen başarıya ulaşılır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine aykırı çalışma yaşamı ve buradan aslında emek rejiminin sorgulanması perdelenmiştir.

Bilim de sermayenin yanında

1940 yılında Missouri eyaletinin Joplin kentinde Tri-State bölgesindeki sağlık sorunlarına değinen bir konferans düzenlenir. Buradaki bakış farklılıkları üzerinde gerçekten de durulmaya değerdir.

Örneğin genel olarak maden sahipleri, sanayileşmenin sağlıklı ve sağlıksız arasındaki karşıtlığı anlamsız hale getirdiğini söylemektedir. Geleneksel tıp ve halk sağlığı bakış açısı, sanayinin ürettiği toz ve kimyasallara maruz kalan milyonlarca insandan oluşan yeni sanayileşmiş toplumdaki devrimci değişimlere ayak uyduramamaktadır! Modern toplumlar kömür, fosil yakıtlar ve pek çok yeni enerji formuna bağlıdır ve tozlar gerek çalışma yaşamında gerekse de gündelik yaşamda istisnai bir durum değildir. Sanayi bölgelerinde veya büyümekte olan kent merkezlerinde biraz tozun solunması gayet normaldir. Bu modern koşullar altında  sağlık ve hastalık sürecin ayrılmaz parçası olup, birbiriyle uzlaşmaz iki kategori değildir. İşçilerin akciğerlerinde bulunan tozların varlığı patolojik değildir, yalnızca fazla miktarlar bir insanın gündelik aktivitelerini sınırlayacak noktadaysa patolojik olarak değerlendirilmelidir. Hastalık ve sağlıklı olma, normal ve anormal arasındaki sınırlar, modern sanayi toplumunun gerçeklikleri ile uyumlu bir şekilde yeniden çizilmeli, belirlenmelidir.

Kraldan çok kralcı "bilim insanları" yine sahnededir. Ayrıntısına girmeyeceğim ama Evan Just'ın konferansta söyledikleri gerçekten inanılmazdır. Tüberkülozun esas nedeni kötü yaşam koşullarıdır, silikozis değildir. Ayrıca bu bölgede tüberkülozun bu kadar yaygın olmasının nedeni, buradaki işçilerin kazandıkları parayı özgür bir şekilde  ne kadar da kötü harcamalarından kaynaklanmaktadır. Ona göre:

"Sanayimizde ödenen ücretler düzgün ve insanı yaşam koşulları için oldukça uygundur, ancak pek çok işçi daha iyi evlerde yaşamak yerine küçük, boyasız iki üç odalı gecekondularda yaşamayı tercih etmekte, kalan parayla ya otomobil ya da kendilerine radyo almaktadır" (Just, 1939'dan aktaran Rosner ve Markowitz, 1994:156-157)

Konferansta Verne Zimmer ile yaptıkları bir konuşmada Just daha da ileri gider; ona göre esas sorun, özgür ve bağımsız kafalı Amerikalıların pek çok kuşak öncesine giden ecdadından kaynaklanmaktadır, bu insanlar kural tanımaz, bu insanlar kendilerini eğitmez, bu insanlar sağlıklı ve insani koşullarda yaşamak için sorumluluk almaz". Kısacası bu kötü koşullarda yaşamayı seçmek bu işçilerin fıtratında vardır (Rosner ve Markowitz, 1994:157, dipnot)

Franklin Roosvelt'in yakın arkadaşı, kabineye giren ilk kadın bakan ve bu görevde en uzun süre kalan (1933-1945) ABD Çalışma Bakanı Frances Perkins'in (New Deal döneminde emekten yana tavrı her zaman dikkat çekmiştir) gerek konferanstaki çabaları, gerekse de bizzat madenlere girip yaptığı teftişler gerçeği net bir şekilde ortaya koymuştur. Keza ünlü araştırması ve bilim kadını, işçi sağlığı konusunda otorite olan Alice Hamilton da sermayenin tezlerine gerek bilimsel olarak gerekse de somut gözlemlerinden yola çıkarak saldırmış ve işçi sınıfının yanında yer almıştır.

https://encrypted-tbn3.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcRdrpr7OhJBGgQQjHJluDpBbQzw5_yLGkoLKe7XpoetjcNNepOfUzun uzadıya yazılabilir, İkinci Dünya Savaşı öncesinde sendikaların ciddi kazanımları olmuş, ama savaş sonrası anti-komünist histeri Tri-State bölgesine de uğramıştır. Ama özellikle 1950'li yıllarda sendika  neredeyse yok noktasındadır, silikozis üzerine tartışmalar ülke ölçeğinde etkisini yitirmiştir. Yıllar geçer, 80'li yıllarda açıklanan bir rapor bile bölgenin ABD'deki en kirli yerlerinden birisi olduğunu ortaya koyar (Technical Report Data, Superfund Record of Decision: Tar Creek Site, OK, June, 1984: aktaran Rosner ve Markowitz, 1994).

Hazırlıkları süren kitabımda çok daha ayrıntılı bir bölümü Tri-State bölgesine ayıracağım, burada kesiyorum. Anlatılan bizim öykümüzdür, anlatılan kapitalizmin öyküsüdür, anlatılan binlerce işçinin ekonomik büyüme uğruna feda edilmesinin öyküsüdür. Anlatılan öykü, işleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsüdür. Öykü Türkiye'de de sürmektedir, kot taşlamada, inşaatlarda, çimento ve seramik sanayiinde...

Kaynaklar:

Rosner, D., Markowitz, G., & Markowitz, G. E. (1994). Deadly dust: Silicosis and the politics of occupational disease in twentieth-century America. Princeton University Press.

Markowitz G. and Rosner D. (1990). "The Street of Walking Death": Silicosis, Health, and Labor in the Tri-State Region, 1900-1950 . The Journal of American History, V. 77, No: 2, pp. 525-552

Manders, G.C. and Aber J.S. (2014). Tri-State Mining District legacy in northeastern Oklahoma, Emporia State Research Studies, V.49, No:2 p.29-51

http://www.ghostsofnorthamerica.com/toxic-town-picher-oklahoma/