Bu yazıda, Ergin Yıldızoğlu'nun kısa süre önce yayınlanan Yeni Faşizm* isimli kitabına da yer yer atıfta bulunarak faşizm tartışmasına devam etmek istiyorum.
Çünkü o sık kullanılan ifadeyle “dönemin ruhu”nu kavramamız, bir bütün olarak muhalefetin ve bilhassa biz sosyalistlerin bu süreci nasıl karşılayacağını belirlememiz, adımlar atmamız gerekiyor.
Çünkü şiddet devrindeyiz. Kendi halinde, naif imgelere büründüğü sanılan insanların arkasına gizlenmiş acımasız cellatlara; Dostoyevski'den esinle söylersek, başkalarının ağzında çiğnediklerini yiyerek yaşarken kendinden geçen haramilere; yahut, boğazlayacak kadın arayarak köhne apartman kapılarını tutmuş Dostoyevskivari karanlık tiplere; işkence edecek insan bulmak için kibirle caddeleri turlayan silahlı muhafızlara; asıl suretleri, boyları posları, niyetleri ne olursa olsun karizmadan “çat diye çatlasın ulan” devlet yöneticilerine dünyanın her yerinde bu kadar çok rastlıyorsak eğer... Planlı işleyen bu devrin adını koymak, tanımını yapmak, tedbirini almak, kavgasını verip yeri gelince ödediğimiz bedelin karşılığını yaratmak zorundayız...
***
Şimdilerde sokaklarda veya sokak röportajlarında pek rastlanan, “Türkiye'nin ekonomisi çok iyi, istediğim her şeyi satın alabiliyorum”, ya da “iş çok millet çalışmıyor, hükümetimiz çok başarılı” beyanlı çoğu insanın, artık bir kandırılmışlıkla, bir uyurgezer sersemliğiyle değil, söylediğinin yalan olduğunu bilerek ve tercihen “öğrenilmiş gericiliğin” bir düşkünü olarak yaşamaya devam ettiğini hesaba katmamız gerekiyor.
Bir önceki yazıda değinmeye çalışmıştık, Türkiye'de ve dünyada kapitalizmin ayakta kalması için otoriterleşme yeğ tutulan bir yönelim olarak vuku buldu. Ve bugün Türkiye'de AKP'den neşet eden rejim, bir gömlek değişimi maksadında, yeni bir karanlık evreye, faşist dikatatörlüğe geçişin siyasal-toplumsal hazırlıklarını yapıyor iddiasındayız.
AKP'nin ilk iktidar olduğu günden bugüne gelen süreci, Ergin Yıldızoğlu'nun kitapta sık kullandığı “süreç olarak faşizm” kavramıyla ele alabiliriz. İdeolojik ve politik tavizler vererek, liberal demokrasiye içkin söylemleri öne çıkararak, toplumun tamamının karşı duracağı düşmanlar yaratıp, buna uygun ittifaklar kurarak bir dönemin üstesinden geldiler. Sürecin ikinci aşamasında devletin tüm organlarını, güvenlik aygıtlarını, medyayı, yargıyı ele geçirip yeniden yapılandırdılar. Sınıf hareketi, sendikalar etkisizleştirildi, sokağın gücü geriye düşürüldü. Sermayenin iç ilişkileri yeniden düzenlendi, rejimden nemalanan ayrıcalıklı bir tabaka ortaya çıkarıldı. Ve nihayet bugün, insanları faşizme boyun eğmeye hazır hale getirecek bezginliği, üstün kılınmaya çalışılan faşizm psikolojisini, sokağa hakim hale gelme hedefiyle şekillenen paramiliter güçleri örgütleme çabasındalar.
Türkiye'de görülen bu dönem tablosu elbette sadece Türkiye'yle sınırlı değil. Yıldızoğlu, kitabında, Macaristan'ın faşist lideri Orban'ın iktidar olma sürecini de özetliyor. Okuduğunuzda, Türkiye ile benzerliklerin gözden kaçması mümkün değil. Trump'ın başkan olmasıyla birlikte, ana akım iktidar biçimine dönüşen ve özellikle göçmen karşıtlığıyla, ırkçılıkla mayalanan siyasal anlayış dünyanın her yerine virüs hızıyla yayılıyor. Hindistan'da “Hinduların Trump'ı” olarak adlandırılan ırkçı, mezhepçi Narendra Modi, Brezilya'da “Tropiklerin Trump'ı” olarak anılan bal gibi faşist Jair Bolsonarolar ortaya çıkıyor. İtalya'da, Fransa'da, Almanya'da, Avusturya'da Polonya'da, İsveç'te, Filipinler'de ırkçı faşist liderler ya iktidar oluyor yahut mevcut iktidarların alternatiflerine dönüşüyor.
Türkiye dahil, dünyanın birçok ülkesinde neoliberal kapitalist sistemin sahipleri, yaşadığı krizi; sınıfsal ayrımları büyüterek, tüm hak ve özgürlükleri yok ederek ve daha derin bir eşitsizliğe yaslanan varlığını güvence altına alacak silahlı güçleri tahkim ederek “yeni faşizm”i inşa ediyor. Meseleye bu kesinlikle yaklaşmazsak, kısa süre önce sadece Cumhurbaşkanı'nın kararıyla kurulan ve belli ki sadece Cumhurbaşkanı'na karşı sorumlu olacak Takviye Hazır Kuvvetler Müdürlüğü'nün hangi amaca hizmet edeceğini saptayamayız. AKP iktidarı, 50 kişiyi öldürecek silahı evinde depolayan gerici kadrolarıyla, Ayasofya'dan çıkarak hilafet naraları atacak şeriatçı milisleriyle ve devlet bütçesinden beslenerek cumhurbaşkanı emriyle harekete geçecek paramiliter güçleriyle dünyaya egemen olmaya çalışan “yeni faşizm”in Türkiye kolunu temsil ediyor.
***
Yıldızoğlu da, dünyanın farklı coğrafyalarında benzer özellikler göstererek egemen hale gelen baskıcı yönetim biçimlerini, “sağ popülizm”, “otoriter neoliberalizm” veya “neo-illiberalizm” (devletin bireyin haklarını ve özgürlüklerini kısıtlamaya, yaşamına müdahale etmeye başlaması) gibi kavramlarla açıklamanın yetersiz olacağını bunun yerine “faşizm” kavramı üzerine düşünmenin akla yakın olduğunu söylüyor.
Günümüzde egemen olan faşist rejimler, “klasik faşizm” olarak da adlandırılan 1920-30'ların faşist iktidarlarıyla benzerlikler taşımasının yanında önemli farklılıklar da barındırıyor. Yıldızoğlu bu farklılıklar tablosunun, faşist yönetim anlayışının özüne ilişkin değil, kapitalizmin geçirdiği tarihsel evrime, değişen koşullara dair olduğunu ve yeni bir biçim oluştuğunu söylüyor. Dolayısıyla, “Bu nedenle, bir ve aynı özün kendini farklı, çağımız kapitalizminin izlerini taşıyan, yeni bir biçim altında ortaya koyuyor olmasından dolayı, 'Yeni Faşizm' kavramını kullanmak gerektiğini düşünüyorum."** diyor.
Örneğin, bugün kapitalist sistemin sahibi olan seçkinler; toplumsal, siyasal ve ekonomik yaşamımızı 2010'lu yılların başından itibaren büyük ölçüde belirleyen “internet”e sansür uygulamanın yanında, iktidarlar tarafından denetlenen bilgi balonları, yalan haber seli yaratarak ve bireylerin eğilimlerini belirleyecek algoritmalar üreterek “yeni faşizm”e ait yeni bir davranışı da ortaya çıkarıyor. Böylece, Yıldızoğlu'nun da değindiği, önemli işlevi muhalefeti ezme, kitle pasifizasyonu ve seçimlere müdahale olan kahverengi ya da kara gömlekli milislerin yapısını da yeniden tanımlayabiliyorlar. Bu yenilik aynı zamanda yeni faşizme, ağın gücünü, ağ bağlantılı protesto hareketlerine karşı kullanma stratejisini üretme olanağı da sunuyor.
***
Yeni faşizmi; seçim platformunun etkisini yitirmesi, yargının iktidarın sopasına dönüşmesi, güvenlik güçlerinin paramiliter biçimde yapılandırılması, siyasette ve diplomaside organize yalancılık, medyaya şiddet, göçmen düşmanlığı, sağcılığın aşırı militarizasyonu (fetihçilik ve kelle avcılığı); kadına yönelik resmi nefret (faşizmin çok belirgin bir niteliği “erkeği yüceltme”dir); toplumsal ve kültürel yapının parçalanarak kutuplaşmanın artması, gelir dağılımdaki eşitsizliğin sermaye lehine güvence altına alınması, hesap vermeyen yöneticilerin devlet olanaklarıyla zenginleşmesi olarak özetlediğimizde, Türkiye'nin bu özete uygun bir rejimle yönetildiğini de söyleyebiliriz.
Şimdi yeri gelmişken şu soruyu sormamız gerekiyor: Türkiye'de yerleşik bir tanıma kavuştuğunu söylemek için birçok emarenin ortaya çıktığını iddia ettiğimiz “yeni faşizm”e karşı mücadele stratejisini nasıl oluşturacağız?
Bir sonraki yazıda buradan devam edeceğiz ama ilk elden şunları söyleyebiliriz.
Birincisi, kitabın yazarı Yıldızoğlu'nun da belirttiği gibi, faşizme karşı mücadele salt parlamento yoluyla, küçük sokak eylemlerine dayanılarak başarılabilir değildir.
İkincisi, Faşist psikolojinin kitlesellik kazanmasına ve faşist rejime karşı mücadelede, sosyalist hareketin belirleyeceği devrimci siyaseti üstün kılmak tayin edici önemdedir. Öte yandan, bu devrimci siyaset ancak bir “cephe” zemininde kitlesellik kazanabilir.
Üçüncüsü, bu açıdan değerlendirildiğinde, Türkiye'de sosyalistlerin geçtiğimiz günlerde Selahattin Demirtaş'ın önerdiğine benzeyen düzen içi “demokrasi ittifakı” modellemeleriyle yetinmesi doğru değildir. Faşizme karşı mücadele döneminde, düzen içi (sosyal demokrat) aktörlerin de dahil olduğu geniş (ve dönemsel) ittifak zeminlerini bütünüyle yadsımak değil söz konusu edilen. Ancak çok daha fazlasını hedefleyen, eşitlikçi, özgürlükçü, devrimci bir iktidar programının öne çıkması için ısrarcı olmak ve AKP faşizmini tarihten temizlemek için devrimci eylemin gerekliliğine inanmak...
* Yeni Faşizm, Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet Kitapları, Mayıs 2020
** Yeni Faşizm, s.22