Yanlış, suç ve günah

İsterseniz, sahnedeki aktörleri (şimdilik bir kısmını); olguları, “öznel tercihleri”  ve olasılıkları sıralayarak başlayalım.

Türkiye’de olup bitenlerle ve yakın gelecekteki olasılıklarla özel olarak ilgilenen emperyalist güç odaklarını ve ülkedeki sermaye sınıfını aktörlerden biri sayabiliriz. Aralarında nüanslar olabilir; hepsinin tek bir blok oluşturmadığı da söylenebilir. Ancak o kadar önemli değildir.

İkinci aktör AKP’dir. Burada da “iç gerilimlerden”, “ayrışmalardan”, Erdoğan’ın çevresini “boşaltmaya” yönelik girişimlerden vb. söz edilebilir. Bunlar o kadar önemsiz değildir; ancak bugün için bu kesimi tek bir aktör saymayı engelleyecek kadar önemli de sayılamaz…

Kürt siyasal hareketi üçüncü aktördür. Bu cenahtaki “nüanslar”, “farklılaşmalar”, bir yerde saymakla bitmez; ancak Öcalan faktörü, bu faktörün “yapıştırıcılığı” göz önüne alındığında sadece bugün için değil görünür gelecekte de tek bir aktör olarak sahnede kalacağını söyleyebiliriz.

Ya diğer aktörler? CHP ve MHP?

Evet, CHP de MHP de birer aktördür; ancak ikisi de rollerini başta sıralanan üç aktörün sahnedeki performansından türetmektedir. Bu nedenle yerleri ayrıdır; “ikinci planda” da denebilir.   

Şimdilik, bunlar…

***

Birinci aktörün, bir tür “restorasyon” peşinde olduğu açıktır. “Bir tür” dedik: AKP’nin Erdoğan’ıyla, bugüne kadar yaptığı “iyi şeylerle”, Türkiye’yi getirdiği noktayla tarihin derinliklerine gömüldüğü, geride iz bırakmadan ortadan silindiği bir “restorasyon” hiçbir şekilde birinci aktörün gündeminde değildir. Eğer restorasyonsa, birinci aktör,  AKP’ye özgü renklerin ve tonların içerildiği, hatta ağırlıkta olduğu bir “yerine oturtma” operasyonu peşindedir.

İkinci aktör AKP, birinci aktörün bu niyetinin farkındadır ve “eyvallah” demek şöyle dursun, “gidebileceğim yere kadar gideyim, inceldiği yerden kopsun” kararlılığındadır. 7 Haziran seçimleri bu kararlılık doğrultusunda vereceği ilk sınavı olacaktır. Sınavı başarıyla verirse (örneğin yüzde 45’in altına düşmezse); “restorasyon” projelerine nanik yapıp burnunun doğrultusunda gidecektir. Bu, önüne hangi sıfatı, eki koyarsanız koyun bir tür faşizmdir.

Devam ediyoruz…

Devam edince, elbette mutlak bir yazgı değil, ama ciddiye alınması gereken bir iç savaş olasılığını karşımızda görüyoruz. İkinci aktör, AKP, seçim sınavından başarıyla geçtiği halde yoluna devam ederken ciddi dirençle karşılaşırsa ya da kan kaybetse bile belirli bir eşiğin altına gene de düşmemişse, ülke sathında, önemli kurumlarda, sokaklarda ve kamusal alanlarda “ayaktayım” mesajı ileten ciddi tahriklerde bulunacaktır. Bu yazıda iç savaş olasılığı, olgunlaşmış haliyle değil, AKP’nin bir “prelüd” (başlangıç, giriş) olarak bu zemini yoklaması bağlamında gündeme getirilmektedir.

Birinci aktörün, bugünkü Türkiye “vizyonuyla”, böyle bir yola hayırhah bakacağı pek düşünülemez. Tamam, bir yere kadar “kaos” tercihi olabilir; ama “ne çıkarsa bahtıma” anlayışıyla bu kadar risk alacağını söyleyemeyiz. Dolayısıyla, birinci aktörün operasyonları, seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın devam edecektir.

***

Üçüncü aktörün Kürt siyasal hareketi olduğunu söylemiştik.

“İç savaş” dediğimiz olasılığın gündeme gelmesi hiçbir şekilde işine yaramaz.

Dolayısıyla, meclise girsin girmesin, seçim sınavından başarıyla çıkan AKP’nin ülkeyi bir tür faşizme götürme ya da az önce değinilen iç savaş temrinlerine başlama politikaları karşısında bir konum belirlemek zorunda kalacaktır.

O halde, bu aktörün durumu da güçtür. Bu güçlük dolayısıyla elini en fazla rahatlatacak “senaryo”, başlarda sözü edilen “restorasyon”dur.

Ama nasıl bir restorasyon?

AKP’den büyük ölçüde arınmış bir versiyon mu yoksa öbür türlü, AKP’nin kendi renk ve tonlarının az çok belirleyici damgasını taşıyan bir restorasyon mu?

Kürt siyasal hareketine dışarıdan akıl vermek etik, hukuken ve dinsel anlamda olmak üzere sırasıyla “yanlış”, “suç” ve “günah” sayıldığından bu soruların yanıtına cüret edemiyoruz.   

***

Gelelim yazıda hiç geçmeyen bir “aktör olarak” sola, sosyalist harekete…

Böyle bir tablo karşısında o ne yapmalı?

Önümüzdeki seçimlerin önemi var mı yok mu?

Önemliyse, bu seçimlerde ne yapmak gerekir?

Bu soruların yanıtına da cüret edemiyoruz.

Çünkü örneğin Kürt siyaseti söz konusu olduğunda alınan referansa göre sırasıyla “yanlış”, “suç” ve “günah” olabilen yanıtlar, Türkiye sol hareketi gözünde herhangi bir referans da olmadan aynı anda hem yanlış, hem suç hem de günah sayılabilmektedir.     

Tövbe tövbe…