Vatan hainliği ve “kutsal aile”
Ne okuldan alınıp işe verilen çocuk ne eve kapatılan kadın ne de asgari ücrete zincirlenen “aile reisi”. Burada rejimin sahipleri dışında “kutsal” hiçbir şey yoktur.
Fotoğraf: Dilara Açıkgöz / csgorselarsiv.org
Günümüz Türkiye’sinin ideolojik haritasına baktığımızda “kutsal aile” söyleminin belirgin biçimde öne çıktığını söyleyebiliriz. Öyle ki günlük vaazlardan devletli resmi söyleme, “kutsal aile” yeni bir vatan olarak inşa edilmektedir.
Kutsal aile, ikame bir vatandır. Zira peynirin kilosunun ne olduğunun ya da en ucuz bebek bezinin nereden alınabileceğinin sürekli konuşulduğu “vatanda” kutsallık da pek hissedilemez olmuştur.
Vatan etrafında örülen kutsallık halesi, yetmeyen ücretler, marketlerdeki indirim günleri ve pazardaki pahalılık gibi gündemlerle sökülürken, boşluğun başka bir şeyle doldurulması kaçınılmazdır. Savaş gibi büyük hamlelerin gündeme gelebileceği belli olmuştur. Yine de Rejim her geçen gün kutsal aile olarak bu “ikame vatana” dönük yatırımını artırmaktadır. Nitekim 25 Kasımda 81 ilde eşzamanlı yapılacağı duyurulan “aile mitingleri” bunun bir örneğidir.
Vatan “kutsal aile” laflarıyla örülüyorsa, vatan artık “kutsal aile” ise Nazım’ın şiiri şimdi bir kez daha yazılabilir…
Kadınlar “vatan hainliğine” devam ediyor hala.
Vatan, sokak ortasında kadın boğazlamaksa, kız çocuğunun fabrikada bedenini makinaya kaptırmasıysa,
Vatan, eve kapatılmak, yaşamın türlü yemişlerini tadamadan mutfaklarda, yatak odalarında, cam kenarlarında göçüp gitmekse,
Vatan, imam nikahıysa, polis copuysa, açlıktan gururunu yiyip sadaka kuyruklarına doluşmaksa,
Vatan, kurtlu peynir, kokmuş makarna, bir torba kömürse,
Vatan, bebeğini doyuramayan annenin yan odada kendini asmasıysa,
Vatan, yoksul kız çocuklarının cemaat evlerinde yanmasıysa,
Vatan, Mercedesleri, ömürlük maaşları, gıcır gıcır ofisleriyle takkeli sarıklı adamlarsa,
Vatan, Saraylarınız, yazlık, kışlık villalarınız, altın kaplama klozetlerinizse,
Vatan, kadının korunma talebini işleme almamak, kadın katili uyuşturucu tacirlerinin kabahatli çocuk gibi affedilmesiyse,
Vatan, dayağı, küfrü, işkencesiyle aileye atadığınız “reisler”, nafaka hakkına çökmek için türlü taklalar atan kalemşorlarınızsa,
Vatan, iş görüşmesinde tecavüze uğrayıp bir çöp gibi plazadan fırlatılıp atılmaksa,
Vatan, plazalarda, atölyelerde, emeğimizi, hayatımızı çalanlarsa, fabrikalarda kadın tuvaleti girişine konan kameralarsa, tacizci şeflerin Kod 29’la korunmasıysa,
Vatan, işyeri denilen “büyük ailede”, tacizin, baskının, parayla “terbiye etmenin”, utandırmanın, dedikodu çıkarmanın, dışlama ve güçsüzleştirmenin kutsanmasıysa,
Vatan, ışıltılı vitrinlerin, yağ akmış gibi parlayan mağazaların ardında “biz bir aileyiz” diyenlerin 1 tane bile kreş açmamasıysa,
“Kutsal aile” denilen vatan, tüm bu çürümüşlüğe, kara balçığa teslim olmaksa, kadınlar vatan hainliğine devam ediyor hala…
***
Yazının başında “kutsal aile” söyleminin, ikame bir vatan olarak kurulmak istendiğini söylemiştik. Ne var ki buradaki yalnızca söylem düzeyinde bir harekat ya da ideolojik müdahale değildir. Bu düzey belli maddi ve sınıfsal dinamiklere yaslanmaktadır.
Bu maddi dinamik, dünyamızda neredeyse 40 yıldır “başka bir alternatif yok”, “toplum diye bir şey yok, aileler var” diyenlerin, devleti kamusal tüm sorumluluklarından kurtarma girişimlerine uzanmaktadır. Burada yurttaş-bireye çoktan rahmet okunmuş, “kutsal ailenin” temel birim olduğu, cemaat ya da (post)kabile yaşamı öne çıkmıştır.
İronik olan şudur ki aile denilen şey, en büyük dejenerasyonunu bu “kutsal aile” savunucuları sayesinde yaşamaktadır. Devletin “sırtından” alınan, aileye yüklendikçe, işçi sınıfı için geçmişte “hayatta kalma stratejisinin” türlü anlamlarına ve değerlerine açık olabilen aile artık tümüyle orman kanunlarına teslim edilmiştir.
“Kutsal aile” diyenlerin ikiyüzlülükleri buradadır. Zira “kutsal ailenin” içindeki hiçbir şey kutsal değildir. Ne okuldan alınıp işe verilen çocuk ne eve kapatılan kadın ne de asgari ücrete zincirlenen “aile reisi”. Burada rejimin sahipleri dışında “kutsal” hiçbir şey yoktur. Bizi aile düşmanı olarak etiketleyenlere tıpkı şiirdeki gibi ironik bir cevap verebiliriz. Ne ki berisindeki maddi dinamiklerle birlikte gerçeği biliyoruz. Aileye düşmanlık mı? Henüz kimse sizin elinize su dökemez!